İddiaya göre, derin bir operasyona uğrayan örgütteki kıpırdanmanın arkasında her ‘beladan' rahatça sıyrılabilen Hüseyin Fevzi Tekin var.
Ergenekon davası iddianamelerine yansıdığı şekliyle, DEV-SOL ile başlayıp
DHKP-C ile devam eden ‘Derin Sol' geleneği yeniden ete kemiğe büründü.
İstanbul'da özellikle polis noktalarına yaptıkları saldırılarla yeniden gündeme gelen DHKP-C'de hareketlilik başladı.
Bu hareketlilik, örgütün eskiden beri devam ettirdiği işbirliklerini güçlendirdiği anlamına geliyor. Çünkü Dursun
Karataş'ın
ölümünden sonra bir süre sessiz kalan örgüt, yeni liderini seçmesiyle ortaya çıkmaya başladı. Ancak bu sefer bazı farklılıklar var. Geçmişte asker kökenli üyeleri içinde barından DHKP-C, iddiaya göre bu kez daha geniş yelpazeden besleniyor.
Derin kanatlarla işbirliğine giren örgüt bir nevi el değiştirdi. Hedef çok net; eylemleri sürdürmek. Yeni derin el, özellikle Emniyet teşkilatına mesaj vermek istiyor. Alınan bilgilere göre mesaj şu:
‘Bize dokunamazsınız, biz istersek adamlarımızı çekeriz, istersek eylem yaptırırız.' Bu ifade aslında boşlukta kalmadı. Çünkü DHKP-C kaynaklı eylemlerin
hedefinde hep polis memurları oldu.
İstinye karakol saldırısı, Avcılar'da polis memuruna saldırı, Gaziosmanpaşa'da çorba içen memurlara saldırı ve akim kalan diğer saldırılar. Bütün bunlar Derin Sol'un el değiştirerek yeni bir döneme girdiğinin göstergesi olarak değerlendiriliyor. Oysa yeni lider seçen bütün
terör örgütleri liderlik ‘kutlaması' için büyük bir eylem yapar. Bu açıdan bakıldığında son eylemlerin karakteri dikkat
çekici bulunuyor.
Eğlenceden örgüt liderliğine
‘Derin Sol' olarak bilinen, ‘Dayı,
Haydar, İsmail, Remzi, Derviş, Selim' gibi kod adları kullanan
Elazığ doğumlu Dursun Kartaş'ın 11
Ağustos 2008'de ölümünden sonra örgütte uzun süre liderlik sorunu yaşandı. Hatta bazı lider adayları örgütten koparak yeni bir hareket başlattı. Örneğin Aslan Tayfun Özkök, Karataş'ın yerine gelecek kişi olarak lanse edildi. Dev-Sol'un ilk
silahlı birlik üyesi olan Özkök,
cinayet,
soygun gibi birçok eylemle suçlanıyor ve ismi arananlar listesinde bulunuyor. ‘Adem,
Ziya,
Barbaros, Musa' gibi kod adları olmasına rağmen genellikle Musa'yı kullanmayı
tercih ediyor. Özkök'ün ilişkileri en az
Dursun Karataş'ınki kadar derindi. Lakin son süreçte lider olması beklenen Aslan Tayfun, örgütten bilinçli bir şekilde tecrit edildi. Yeni bir akım oluşturma gayretinde olduğu ifade ediliyor. Aslan Tayfun'u liderlikten eden kişinin ise Dursun Karataş'ın sevgilisi diye bilinen Zerrin Sarı olduğu ileri sürülüyor.
Alınan bilgilere göre, 1963
Osmaniye doğumlu Sarı ile Özkök'ün arası pek iyi değildi. Halkın Hukuk Bürosu'nda bir dönem avukatlık yapan Sarı, ‘Seher, Zeynep' kod adlarını kullanıyor; ancak örgüt içinde kendisine ‘Abla' diye hitap ediliyor. ‘Abla'lık Karataş ile olan duygusal ilişkisinden kaynaklanıyor. İstanbul şivesiyle düzgün
Türkçe konuşan Zerrin Sarı, Dev-Sol içinde yaşanan
darbe olayından sonra yurtdışına çağırıldı. 1990'da örgüte katılan Sarı, Dursun Karataş döneminde (1994) örgütün
Merkez Komite üyeliğine seçildi. Aslında ideolojik altyapısı güçlü olmayan Sarı bir nevi örgüte monte ediliyor. Özel hazırlanan bu kadın,
Karataş'tan sonra derin ilişkileri yürüten kişi olmaya başladı. Geçmişte sosyal hayatın içinde olan, eğlenceyi seven, barlarda ve eğlence merkezlerinde boy gösteren Sarı, rahatı seven birisi. Buna rağmen örgüt lideri ilan edilmesi DHKP-C'lileri bile şaşırttı.
Bu gelişme örgütün el değiştirip iyice derinleştiği iddiasını güçlendiriyor. Militanların önemli bir kısmının bazı birimlerin haber
elemanı olması dikkat çekiyor. Zerrin Sarı'yı eğlence mekânlarından çıkarıp DHKP-C lideri yapan el ona yeni bir boyut kazandırdı. Sarı'nın lider olur olmaz örgüte çekidüzen vermeye başladığı ifade ediliyor. Düzenlemenin görev dağılımı ve mali kaynakların nereden temin edileceği konularını da kapsadığı vurgulanıyor.
Karanlık adam: H. Fevzi Tekin
Derin Sol'un belki ‘en derini' ve
bütün örgütü yönlendiren ama ismi pek bilinmeyen bir kişisi var ki, bu Ergenekon yapılanmasının da önemli şahıslarından biri. 1979'dan beri devlet içinde bazı birimler tarafından korunan ve solu besleyen isim, Hüseyin Fevzi Tekin. Örgütün resmî lideri gözükmese de asıl yöneticisi konumunda bulunduğu ve aynı zamanda devlet içinde bağlantıları olduğu tahmin ediliyor. Bu onu sürekli görünmez kılıyor ve kaçmasını kolaylaştırıyor. Tekin, bu zamana kadar bütün örgütlere eleman temin ettiği gibi onlara yurtdışından silah sağlayan biri. Ama sol içindeki yeri bir başka. Bu şahsın hayatı ve kimliği de hayli karışık. Hakkında pek fazla şey bilinmiyor. Tahminlere göre hâlen
Selanik'te yaşıyor. Bir iddiaya göre,
Yeşil Pasaport taşıyor.
1 Nisan 2004'te DHKP-C'ye yönelik meşhur operasyonda yakalanmayan tek kişi Hüseyin Fevzi Tekin'di. Olayın gelişimi ise çok ilginç. Emniyet güçlerine gelen ihbarda, bir kişinin eşkâli verilerek
bomba patlatacağı söyleniyor.
Polis Taksim Meydanı'ndan bu kişiyi alıyor ve iki gün boyunca gözaltında tutuyor. Aslında ihbarı yapan kişi de olay yerine giden kişi de Hüseyin Fevzi Tekin'dir. Tekin, iki günlük sorgudan sonra hakkında
kayıt olmadığı gerekçesiyle (
savcılık talimatı üzerine) serbest bırakılıyor. Oysa bu sırada bütün örgüt mensupları operasyon kapsamında toplanıyor. Fakat Tekin'in ilginç ihbarı Emniyet güçlerini boşa çıkarıyor. Serbest kalan Tekin ilk uçakla yurtdışına kaçıyor. Bir gün sonra ise geçmiş suçlarına isnaden
hapis cezası olduğu ortaya çıkıyor. Hâlen örgüte silah gönderen Tekin, sıkı bir şekilde korunup kollanıyor. ‘Zeki, Abi' kod adlı Tekin, Dev-Sol döneminde Bekaa Vadisi'nde eğitim görmüş birisi. Daha sonra DHKP-C içinde derin kadronun temsilcisi olarak görev almaya başladı.
Yakalanan birçok örgüt mensubu, verdiği ifadede Hüseyin Fevzi Tekin tarafından yönlendirildiklerini ve ondan talimat aldıklarını itiraf ediyor. Örneğin Tekin 18
Mayıs 1994'te
Gaziantep Cezaevi'nde kendisi için hazırlanan sahte evraklarla buradaki örgüt mensuplarını ziyaret edip talimatlar veriyor. Sema
Polat isimli kişi 25
Şubat 1997'de verdiği ifadede cezaevine gelip oradaki memurlarla birlikte kendisine işkence yapan, sorgulayan kişinin Tekin olduğunu anlatıyor. Yine 1999 yılında Fatih'te iki farklı kamu binasına konulan bombalar patlamış ve 20 kişi yaralanmıştı. Patlamanın ardından Hüseyin Fevzi Tekin, İbrahim Sarı adına düzenlenen sahte kimlikle yakalandı. Yanında el bombaları dâhil olmak üzere
patlayıcı maddelerin bulunduğu bol miktarda
mühimmat ele geçirildi. Bunun üzerine Tekin
Kandıra Cezaevi'ne yatırıldı. Fakat cezaevinde ölüm orucunu başlatan Tekin kısa süre sonra şartlı olarak serbest bırakıldı.
Tuğgeneral Temel Cingöz'ün öldürülmesine karışan örgüt mensubu Adnan Temiz'in cezaevinde öldürülmesi olayında da Tekin'in adı geçiyor. Buna rağmen yine serbest kalıyor. Tekin'in adı son yıllarda birçok örgüt mensubunun ifadesinde yer alıyor. Eşi Gülten Tekin ile örgütün en derin kanadında yer alan Tekin hakkında
Cemal Altun ifadesinde (2006) şunları söylüyor: “Selanik şehrinde yaşar.
Meriç Nehri üzerinden Türkiye'ye geliş-gidiş yollarını organize eder. Örgüt mensuplarına siyasi eğitim verir. Siyasi eğitim ondan sorulur.” 2010'da Tekirdağ'da yakalanan üç örgüt mensubunun üzerindeki silah, patlayıcı, CD ve bazı resmî kurumlara ait giriş kartlarının üzerinden Tekin'e ait
parmak izinin çıkması da ilginç. Her türlü vakanın içinde olan Hüseyin Fevzi Tekin hakkında
arama kararı var lakin kendisine ulaşmak mümkün olmuyor.
Zerrin Sarı'yı DHKP-C'nin başına getiren kişinin de Hüseyin Fevzi Tekin olduğu ifade ediliyor.
Anlaşılan karanlık ilişkiler ağı kendi elamanlarını örgüte çok iyi monte etmiş ve onların izni olmadan DHKP-C'nin bitmesi mümkün değil. Tekin'in ayrıca Fehriye Erdal'ı da konuşmaması için
baskı uyguladığı belirtiliyor. Uzun süredir ortalarda görünmeyen Erdal'ın öldürülüp öldürülmediği hâlâ tartışılıyor. Ancak Erdal'ın “Ergenekon'u anlatacağım” diye çıkış yaptığı ve bu yüzden ‘sesinin kesildiği' ileri sürülüyor.
HAŞİM SÖYLEMEZ - AKSİYON