Kontrol PKK'da ise PKK'lıları kim öldürüyor?
Açıkçası
BDP Eşbaşkanı Selahattin Demirtaş'ın '400 kilometrekarelik alan PKK denetiminde' sözünü ilk duyduğumda 'tashih edilir, yanlış anlaşılmadır' diye düşünmüştüm.
Ancak dün Taraf'a konuşan Demirtaş bırakın tashihi daha ileri giden açıklamalar yaptı.
İddiasına göre 400 kilometrekarelik bir alanda PKK
kontrolü eline almış. Orada asker de polis de yokmuş. Devletin olmadığını iddia ettiği alanlar için 'Merak eden varsa beraber gidelim' diyor.
Bugüne kadar 'nispeten mantıklı şeyler' söylediğini düşündüğüm Demirtaş ileri bir adım daha atıp 'Kandil'i ikna ederiz' demiş.
BDP Kandil'i nasıl ikna edecek?
Kaynaklarım Demirtaş'ın anlatımlarını doğrulamıyor. Ama bir an için doğru olduğunu varsayalım. Bunu ihtimal dahilinde görebilirim ama PKK'nın Kandil'i ikna edebileceğine hiç ihtimal vermiyorum.
Geçmişe dönüp Karayılan'ın açıklamalarına, hatta kendi parti yöneticilerinin açıklamalarına bakalım.
Her defasında 'söz de yetki de Kandil'in' diyen BDP yönetimi şimdi Kandil'i ikna etmekten bahsediyor.
'Silahın miadı doldu' diyen bir belediye başkanının başına gelenler herkesin malumu. O yüzden 'Kandil'i ikna' BDP'nin boyunu fersah fersah aşan bir iş.
Peki Demirtaş bu açıklamaları neden yaptı ve gerçekte durum ne?
Dün yerel kaynaklarla, başkentin güvenlik bürokratları ile konuştum. Hiç kimse alan hâkimiyetini teyit etmiyor.
Geçmişte bazı hatalı uygulamalar yüzünden girilemeyen vadilerin olduğunu ama geçen yıl yapılan operasyonlarla oraların da kontrol altına alındığını söylüyorlar.
Yani Demirtaş'ın açıklamaları durum tespitinden çok örgüte moral verme amaçlı gözüküyor. Propaganda yönü ağır basan bir açıklama demek mümkün.
PKK'nın cesaret edemediğini BDP yapıyor
Eğer örgüt Demirtaş'ın dediği gibi bölgeye hakimse son bir ayda öldürülen 300 civarında PKK'lıyı kim öldürdü? Devlet ceset fotoğrafı yayınlamak istemiyor ama kayıtlara giren sayı böyle.
PKK sonuçta Şemdinli'de istediği hiçbir şeyi başaramadı.
Şehre bayrak dikmek istiyordu ama ağır kayıplar verdi. MOBESE kameralarına yansıyan 5 PKK'lının cüreti bile ne yapmak istediklerini açıkça ortaya koyuyor.
Kaldı ki bugüne kadar yaşanan olaylardan edindiğimiz tecrübeye göre BDP bir yerde oturma eylemi yapıyorsa o toplumsal eylemden istenilen olmamıştır.
Ayrıca bir bölgeye canlı kalkan olarak gitmek istiyorlarsa orada da PKK'nın ağır kayıp verdiği muhakkak.
Tuhaf olan şu ki örgütün dahi dillendiremediği şeyleri BDP yüksek sesle söylüyor.
Örgüt
darbe yediği zaman marjinal çıkışlarla hem yenilen darbeyi gözden kaçırmaya hem de tabana moral vermeye çalışıyor.
Vekillerin PKK ile kucaklaşması,
tahrik dolu açıklamalar Kürtler'e yaptırılamayan
devrimci halk savaşını Kürtler'i Türkler'e kırdırarak yapma amacına yönelik.
Ama bunu da başaramadılar.
Provokasyon hedefleri tutmadı. BDP, PKK'sız yapamayacağını görüyor. O yüzden bütün oyun planını örgüte göre belirliyor.
Bu tür provokatif açıklamalarla yerel
seçim öncesi partinin kapattırılması gibi bir hedeften de bahsetmek mümkün. Yani benzer açıklamalara hazır olmak lazım.
Ama Cemil Çiçek'in deyimiyle '
sabır taşımız çatlasa bile' sakin olmak gerekiyor. Gerçi
siyaset kulislerinde teröristlerle kucaklaşan, polise 'kafana sıkarım' diyen vekillerle ilgili alternatif
senaryolar da yok değil.
Partinin kapatılması yerine birkaç vekilin vekilliğinin düşürülmesi de başka bir senaryo.
Birkaç cümle ile Cemil Çiçek'in mutabakat metni ile başlayan polemikten bahsetmek lazım. Çiçek'in girişimi iyi niyetli bir çaba.
Mutabakat metni İspanya'daki Ajura Enea Paktı'nın bir versiyonu.
Fakat arada çok temel bir fark var.
Orada Bask bölgesinin milliyetçi partileri de o metni imzaladı. İmzalamayan tek parti Herri Batasuna'ydı ve tercihini şiddetten yana kullanan Batasuna dışlandı.
Bizdeki en büyük zorluk ise BDP'nin soyunduğu rol. BDP çözümü PKK'nın taleplerini seslendirmekte görüyor. O yüzden metnin başarı şansı pek yok.
Bir diğer sorun ise yöntem. Yani mutabakata varılmadan mutabakat metni hazırlanmış oldu.
Yine de içerik ve hedef açısından olumlu bir metin. Bu tür girişimleri daha baştan boğmamak lazım.
Adem
Yavuz Arslan- Bugün