Ceza Muhakemesi Kanunu'nun (CMK) 250'nci maddesinde hakim ve savcılara verilen yetkilerin, 'yargı
reformu' kapsamında büyük ölçüde tırpanlanması planlanıyor. İddialara göre,
CMK 250 ile görevli savcılar ve
mahkemeler sadece 'silahlı
terör örgütü' suçuna bakacak. Bunlar da bölgesel değil, il bazında faaliyet gösterecek. Darbe girişimleri,
uyuşturucu ticareti ve çıkar amaçlı suç örgütleri gibi suçlar ise her ildeki ağır ceza mahkemelerinde görülecek. Bir ağır ceza mahkemesi,
darbecileri yargılarken, diğer taraftan
tecavüz,
cinayet ve rüşvet gibi suçlara da bakacak. Belli bir alanda ihtisaslaşmaya dönük yargılama düzeni bozulacak.
Yapılması planlanan değişikliğin, yargılama aşamasını olumsuz etkileyeceği muhakkak. Ama asıl,
soruşturma evresine büyük darbe vuracağı düşünülüyor. Getirilecek olan 'izin' şartı, savcıların elini kolunu bağlayacak. Hem bürokratların içinde olduğu hem de sıradan suç örgütleriyle ilgili soruşturmalarda sıkıntı ortaya çıkacak. Suç örgütleri sadece bir ilde faaliyet gösteren yapılar değil. Bu durumda
örgütün bir ucunu İstanbul'da yakalayan savcı, Bursa'da faaliyette olan diğer ucu için hemen harekete geçemeyecek. Bursa savcılığına bildirecek, oradaki yetkililer işlem yapacak.
Her savcı, görevli olduğu il kapsamında
iddianame hazırlayacak. Daha sonra
davalar açıldığında eğer mahkemeler birleştirme kararı verirse ana
dosya üzerinden yargılama yapılabilecek. Bu durum süreci uzatacağı gibi, soruşturma aşamasında savcının önündeki örgütü tam olarak çözememesine, resmi tam görememesine de yol açacak. Bürokratlarla ilgili diğer kısım ise daha kritik. İddiaya göre, bütün bürokratlar için soruşturma (ya da aynı zamanda yargılama) izni şartı getiriliyor.
Yargılama için izin
sistemi,
Ergenekon ve
Balyoz gibi
muvazzaf asker sanıkları olan davalara büyük darbe vurur. Bu, yargılamanın geldiği aşama açısından da ciddi müdahale niteliğinde. Hukuk çevreleri, böyle bir
düzenlemenin yapılmasına ihtimal bile vermiyor. Bununla birlikte izin şartı, savcıların soruşturmalarda hareket alanını baştan sınırlayan bir düzenleme.
Mesela, savcı, ihbar geldiğinde askerî yerlerde mahkeme kararıyla doğrudan arama yapamayacak.
Bu konuda çarpıcı bir örnek, 6
Aralık 2010'da
Gölcük'te yapılan aramada ele geçirilen darbe belgeleriydi. Gölcük
Donanma Komutanlığı'na
baskın yapan
özel yetkili savcı Fikret Seçen, ıslak imzalı 28
Şubat postmodern darbesi ve Balyoz
darbe planı belgeleri bulmuştu.
Poyrazköy cephaneliği davası sanıklarının
eylemlerinin
hazırlık aşamasına ilişkin belgeler ele geçirilmişti. 28 Şubat soruşturmasını bile burada ele geçen belgeler başlatmıştı. Bülent Arınç'a suikast iddiasıyla ilgili soruşturmada özel yetkili hakim, 'kozmik oda'ya girip araştırma yapmıştı. Eğer, bürokratlara izin sistemi getirilirse, bu arama için önce
Milli Savunma Bakanlığı'na yani bir şekilde Genelkurmay'a başvurulacak.
İzin çıksa bile arama yapılana kadar
delillerin karartılması riski doğacak. Nitekim '
İrtica ile Mücadele
Eylem Planı' belgesinin ortaya çıkmasının ardından karargâhta yapılan
temizlik, bilgisayarların 35 kez silinmesi açık
tanık ifadeleri dava dosyasına girmişti. Burada savcıların tutunacakları tek güvence, Genelkurmay'daki yetkililerin hukuka ve demokrasiye koşulsuz uyması ki, yaşanılan örnekler bunun o kadar kolay olmadığını gösteriyor. Öte yandan, izin sistemi yokken elinde mahkeme kararı olan özel yetkili savcıları saatlerce kapıda tutan TSK mensupları, bir de bu sistem gelirse ne yapar, hep beraber göreceğiz.
CMK, savcıların çalışması esası ve sistemi üzerine kurulu. Önce delil bulunacak, sonra şüpheliler yakalanacak. Yeni durumda, rahatça delillere ulaşamayan savcının iddianame hazırlaması ve bunun da davaya dönüşmesi güçleşecek. Suç yapılanmalarına gün doğacak.
Susurluk davasına
bakan mahkemenin başkanıyken görevden alınan
emekli hakim Sedat Karagül'ün en büyük yakınışı hâlâ akıllarda. Karagül, Susurluk davasında devlet birimlerinden istediği belgelerin gönderilmemesinden şikâyet etmişti. İzin sistemiyle Susurluk davası koşullarına dönmek an meselesi...
BÜŞRA ERDAL - ZAMAN