CHP milletvekili Hüseyin
Aygün'ün kaçırılması akıllara vekilin bir kaç önce verdiği bir
röportaja çevrildi.
Geçtiğimiz Ocak ayında Muhalif Gazete'ye röportaj veren
Hüseyin Aygün,
PKK'yı yerden yere vurmuştu. İşte o röportaj:
BARIŞA NEDEN İHTİYAÇ VAR?
Türkiye'de savaş ortamı barış talebini yakıcı hale getirdi. En nihayetinde Barış Anneleri gelip Baş
bakan'ın kapısının önünde oturma
eylemi yaptı.
Uludere'de 35 insanın
bombardıman edilerek öldürülmesi yüzünden yakıcı bir talep. Çünkü her gün gencecik insanlar ölüyor, dağ başlarında.
Kürt çocukları ölüyor, askerler ölüyor. Dolayısıyla akan kanın durması Türkiye'de barış ortamının tahsis edilmesi, vicdan sahibi herkesin ortak talebi.
Barış için gerekli olan yapıldı mı, gerçekten barışın sağlanması istendi mi?
‘'BARIŞ GERÇEKTEN İSTENSEYDİ, KÜRT SORUNU ÇÖZÜLÜRDÜ''
Öyle güçlü bir istek olduğunu düşünmüyorum. Sadece çocuğu dağda olan ailelerin sağladığı bir insiyatif var. Yine geleneksel günlerde yapılan etkinlikler var. Şehit cenazelerinde barış istekleri çok cılız dile geliyor. Daha çok, büyük acı yaşayan anneler, 'diğer oğlumu da gönderirim' gibi tepki sözleri sarf ediyorlar. 20 yaşındaki oğlunun, bilmediği, anlamadığı bir savaşta, ölümüne şahit olmak korkunç bir şey olsa gerek. Ama barış talebi güçlü bir istek olsa herhalde Türkiye'de Kürt Sorunu çözülürdü.
"KAN DÖKÜLÜRKEN BARIŞ SAĞLANAMAZ"
BDP'nin, barışın sağlanması yönünde, en azından söylem olarak yoğun çabaları var. Fakat
örgütün de
silah bırakmadığını ve kan dökmeye devam ettiğini görmek lazım. Hiçbir devlet, kan dökülen, her gün insanların öldüğü bir ortamda, barış masasına oturmaz.
Hükümet görüşmeler yaptı,
Oslo süreci ortaya çıktı ama ortamın uygun olması lazım. Sol bir hükümet bile olsa, dağlardaki silahlı örgüt mensupları eylem yapmaya devam ederken barış isteğini kararlı bir şeklide sürdürmez. Bu bakımdan, PKK'nın, öncelikle, hiçbir şekilde silah kullanmayacağını, bunu taktik değil, stratejik olarak benimsediğini söylemesi lazım.
Daha önce PKK'ya benzer
çağrılar yapıldı, daha mı farklı olmalı?
"PKK, SİYASİ FİGÜRLERE BASKI UYGULUYOR"
Örgüt silah bırakmayacağını söylemeli, 3 ay 5 ay bırakıp sonra tekrar kullanması, beni bile artık bu meseleyi anlayamaz bir noktaya sürüklüyor. Ben bile bunun artık taktik olduğunu ve samimi bir istek olmadığını düşünüyorum. Bir de örgütün sivillere yönelik yaptığı eylemle var. Bu yaz boyunca, Dersim'de beş kişiyi kurşuna dizdi örgüt. Örgütün, o bölgede
siyaset yapan bütün figürlere uyguladığı şiddet var, Diyarbakır'da ve Dersim'de. Aydın vicdanı bunları da kınamayı, sorumlu olmayı gerektirir. Ama ben, Türk aydınlarından hiç böyle bir şey görmüyorum.
"SEÇİMİ BDP TERÖRÜ İLE GEÇİRDİK"
Orayı tamamen örgüte terk etmişler, örgüt istediğini yapıyor. Biz Dersim'de resmen, PKK
terörü altında bir
seçim kampanyası yürüttük, BDP terörü altında. Ama aydınlar hiç bunları gündemine almıyor, bunları da tartışmak, eleştirmek lazım. Tek yönlü
eleştiri aydın vicdanına uygun değil.
Nasıl bir tehdit bu, BDP Teröründen kastınız ne?
Yani tehdit ettiler bütün güçleri, burası bizimdir, hiç kimse giremez, adaylar ajandır deyip yoğun bir şekilde
propaganda yaptılar. PKK'lılar, köylere indi, halkı tehdit ettiler, bu sandıklardan, BDP'nin bağımsız adayına oy çıkacak diye. Diyarbakır'da da AKP'lileri tehdit ettiler. Oysa BDP Ankara'da siyaset yapıyor. Biri, BDP'lileri tehdit etse hepimiz karşı çıkarız. Ama orada PKK resmen terör estiriyor.
Peki, açılım sürecine dönersek, ne oldu Demokratik Açılım Paketine?
İçi boş, hiç bir şey yok. Sadece
Artuklu Üniversitesi ve
Tunceli Üniversitesi'nde açılan dil bölümleri var. Bunun dışında hiçbir şey yok, Açılım denen şey, gerçekten halkı oyalayan bir şeydi. Kürt yurttaşların taleplerini anlamayı düşünen bir
politika değildi. Kırıntı düzeyinde bazı şeyler yapıldı, bu da, Kürt Sorunu'nun, çözüm yoluna girdiği konusunda ciddi bir
mesaj içermiyordu. Ama bunun cevabı da yeniden silahlara sarılmak değildi tabi. 'Sizin açılımınız boş, ben yeniden öldürmeye başlıyorum' demek olmaz, hiçbir aydın bunu kabul etmez. O zaman, Uludere'yi de kınayamayız. Derler ki '
Fehman Hüseyin geldi, bende vurdum, öyle istihbarat aldım.'
"TÜRKİYE'DEKİ AYDINLAR PKK'NIN KUYRUĞUNA TAKILMIŞLAR"
PKK'yı da eleştiren bir noktadan bakmalıyız. Türkiye'deki aydınlar uzun süredir, PKK'nın kuyruğuna takılmış durumdalar. Eleştiri yapmıyorlar, sadec
e devlete, hükümete çağrı yapıyorlar. PKK'da yapsa, Uludere'de
Türk savaş uçakları da yapsa, şiddeti her zaman reddetmeliyiz. Çok vicdansız buluyorum, devlet bir şey yaptığında yerden yere vuruyorlar, örgüt, bir sürü kişiyi, sorgusuz sualsiz kurşuna diziyor, tek bir kelam etmiyorlar. Bir sivili öldürmenin gerekçesi olabilir mi? Türk
gençleri yönünden bakan da yok, sanki onları bir ana doğurmadı.
Şiddete bir girdiniz mi, şiddet sizi mahveder, örgütü de askeri de mahveder.
"KCK, DEVLET TERÖRÜDÜR"
Ak Parti
Kürt sorunun çözümünde samimi miydi?
Bazı gelişmeler var, kaba bir siyasetçi olup, hükümetin yaptığı her şey yanlıştır demek vicdanlara sığmaz. Ama açılım denen şey, Kürt Sorununu çözmekten uzak. Hatta bir süredir süren bu
KCK operasyonları çok umut kırıcı.
Büşra Ersanlı ve Ragıp (Zarakolu) hoca, 30 küsur
avukat ve gazeteci bir anda tutuklanıyor. Bunun artık açılım değil resmen devlet terörü olduğunu söylemek yanlış olmaz.
"ANADİL'DE EĞİTİM TANINMALI"
Kürt yurttaşlara ve ne istediklerine bakıp ona göre program yapılmalı. Bence anadilde eğitim hakkının Türkiye'de verilmesi lazım. Türkiye'nin her yerinde, Lazca, Zazaca,
Arapça kabul edilmeli, bu Türkiye'nin birliğine bütünlüğüne zarar vermez, bundan korkulmamalı. Türkiye er ya da geç bunu kabul edecek. Bu sorun,
TRT 6 (şeş) ile isteyenin dershanede öğrenmesiyle çözülemedi. Bu hakkın tartışılması gerekir ama bu hakkın sürekli silahla dile getirilmesi de Türkiye'de birçok kesimi tedirgin ediyor. Diyorlar ki 'verelim hadi ama nereden biliyorsunuz burada duracaklarını.' Ben ateşkesleri
destekleyen biriyim ama ben bile unuttum ateşkeslerin sayısını. Dolayısıyla kimse inanmıyor artık.
"KÜRT SORUNU DEVLET POLİTİKALARINDAN DOĞDU''
Devlet politikalarında sorun var. Kürt sorunu buradan doğdu, inkâr etmekten, asimile etmekten doğdu, bunu tespit etmek lazım. Ama artık bunu anlayan, değişime açık bir devlet var, bunu da görmek lazım. Bu bakımdan örgütün de silaha sarılmayacağını, şiddete başvurmayacağını anlatması lazım, yoksa bu sorun çözülemez. Biz,
Parlamento' da konuşamıyoruz eylem olduğunda, BDP'liler de konuşamıyor, 20 asker birden ölüyor, kimse sizi dinlemiyor ki. İşte 35 tane genç öldü ne oldu Kürt sorunu mu çözüldü. Fehman Hüseyin içlerinde olsaydı ve öldürülseydi, bu olay vahşi bir
katliam olmayacak mıydı? Şiddet ile bir şey elde edilmiyor.
"YENİ ANAYSA ERDOĞAN'ININ İKİ DUDAĞININ ARASINDA''
"AKP KENDİNE GÖRE BİR ANAYASA YAPACAK''
Yo, hiçbir umudum yok. AKP kendine göre bir
Anayasa yapacak. Ama Kürt Sorunu da önemli bir sorun, herkes bir şey yapmak zorunda.
Atalay (Beşir)yeni bir paketten bahsetti, içeriğini görmedik, Kürt sorunu da içinde yer almalı. Buna ben de destek vereceğim, partide de bunu savunan çok sayıda milletvekili var. Ama Yeni Anayasa, Recep Tayyip Erdoğan'ının iki dudağının arasından çıkacak sözlere bağlı, samimi değil yani. Daha çok Kürt'ler bekliyor bu Anayasa'yı, bir şeyler yapılmaz ise daha çok kan akar.
"ULUDERE'NİN ÜSTÜ KAPATILACAK"
Uludere'yi nasıl okumak gerekir, orada ne oldu?
Uludere bence karanlık bir olay, hala aydınlatılmadı. Çünkü istihbaratın nereden geldiği, o günkü istihbarat akışının nasıl olduğu halka açıklanmadıkça, Uludere hakkında bir kanaate varmak zor. MİT sorumluluğunu reddediyor, hükümet, şuan için bir araştırma önergesini ve
komisyon kurulmasını olumlu karşılamıyor. Belliki üzeri kapatılacak, oradaki insanlara biraz tazminat vermek suretiyle. Çoğunluk hükümeti sorumlu tutuyor.
Taziye çadırına ‘Katil Erdoğan' diye kocaman bir
pankart asmışlar mesela. Ne olursa olsun bu barış isteğine, Kürt Sorununu çözme çabalarına, büyük
darbe vuran bir gelişme oldu. Yerel yetkilinin görevden alınması da ilginç, acaba yerel bir şey miydi, merkezi bir şey miydi? Hükümet, bütün bu bilgi akışını, ne olup bittiğini, bombardımana giden halkaların, nasıl birbirini tamamladığını kamuoyuna açıklamaz ise biz de bir şey söyleyemeyiz. Ama bu, büyük bir katliam, mutlaka faillerin tespit edilmesi ve
hesap sorulması lazım.
"BDP HERKES ADINA KONUŞAMAZ, KÜRTLER AYRILMAK İSTEMİYOR''
Toplumsal bir açıdan bir uçlaşma yarattı mı Uludere?
Demirtaş (
Selahattin Demirtaş) söyledi işte, dedi ki ‘bu
ülke ikiye bölünmüştür artık', bunlar çok ağır sözler. BDP'nin şöyle bir hatası var, bütün
Kürtler adına konuşuyor maşallah. Bütün Kürtler öyle düşünmüyor ki. Bu sözler, barışa
hizmet etmiyor ki, öyle olsun ayrılacaklar mı? Kürtler bunu mu istiyor yani. Ayrılıklar kan dökmeden, silahlı çatışmalar olmadan, soykırıma uğramadan olmamış ki, korkunç trajik sonuçları var. Bu demeçlerin bir yararı yok. Ayrılmalar, pek barışçıl yollarla olmamış tarihte. Dolayısıyla ayrılmayı önerenler çok korkunç bir süreci de önermiş oluyorlar.
"KAN VE TOPRAK MİLLİYETÇİLİĞİ''
Masum binlerce insanın hayatını kaybettiği bir deneyim, niye Türkiye'de de yaşansın. Ben düşünmeden söylediklerini düşünüyorum. Düşündüyseler, yaptıkları resmen kan ve
toprak milliyetçiliğidir. Leyla Zana'nın demeci de yanlıştı. O zaman, hükümetin dediği gibi halka bir soralım. Ayrılma eğiliminin, en ciddi anketlerde bile yüzde 5'i bulmadığını biliyorum ben. Niye durmadan böyle demeçler veriliyor. Oradaki öfkeyi artırmak ve siyasi
rant elde etmek için mi? Mesela Hasip Kaplan'ın sert sözleri oldu, gelmesinler herkeste silah var diye, bir yararı var mı bunun yani. Tamam, büyük bir katliam ama böyle neyi çözeceksiniz, BDP'nin de eleştirilmesi lazım. Hükümeti de eleştirdim, eleştiriyorum, hiç gitmediler, sahip çıkmadılar, bir inceleyelim gerekirse özür dileriz demediler, bu da oradaki tepkileri artırıyor. Sorduk halka, hükümet mi yaptı diye, ‘hükümet yapmadı ama hükümet sorumludur' diyorlar. O kadar doğru bakıyorlar ki. Hiçbir hükümet yetkilisinin de böyle bir katliam yapacağına inanmıyorum. Ama hükümetin olayı aydınlatması gerekir, bu süreç işlemiyor.
Hükümeti yani AKP'yi ve BDP'yi eleştirdiniz peki bu noktada CHP'nin de ne yaptığını da anlatır mısınız?
CHP bir
heyet oluşturdu, bende heyetteydim. Gittik, inceledik son derece nesnel gözlemlerimizi bugün yarın açıklayacağız.