Ya Sezer olsaydı...

Mustafa Ünal, Sincan Mahkemesi'nin Cumhurbaşkanı Gül hakkındaki kararını mercek altına aldı ve sordu: Ya Sezer olsaydı?

<b>Ya Sezer olsaydı...</b>

Cumhurbaşkanı koltuğunda Abdullah Gül değil de Ahmet Necdet Sezer oturuyor olsaydı acaba Sincan Ağır Ceza Mahkemesi 'dokunulmazlığı yok, yargılanabilir' diye karar verir miydi? 367'nin mimarı Sabih Kanadoğlu, Sezer mevzubahis olsaydı ekran ekran dolaşıp cumhurbaşkanının yargılanması yönünde görüş açıklar mıydı? Sincan Mahkemesi'nin Gül kararı çok tartışılır. İlginçtir, aynı mahkeme tartışmalı kararlara imza atmış. Örnek mi? Başbakan Erdoğan hakkında 'Sayın Öcalan' sözünden dolayı takipsizlik kararını kaldırdı. Siyasî davalarda dikkat çeken kararlarla hatırlanıyor Sincan 1. Ağır Ceza Mahkemesi. Başsavcılık, Cumhurbaşkanı Gül için 'Hayır, yargılanamaz' diyerek takipsizlik verdi. Bunun üzerine Ankara'ya en yakın ağır ceza mahkemesi olan Sincan'a itiraz edildi. Karar önceki gün çıktı. Mahkeme 'şüpheli' dediği Gül'ün yargılanmasını istedi. Karar metninde 'şüpheli' vurgusunun çokluğu gözden kaçmadı. Haklı olarak Cumhurbaşkanı Gül, karara sert tepki gösterdi. İma yoluna gitmeden mesajını doğrudan verdi. 'Sanığı olmadığım davadan dolayı bazı çevrelerce şüpheli gibi gösterilmeye çalışılmam iyi niyetle bağdaşmaz.' dedi. Gül'ün 'bazı çevreler' ifadesi çok önemli. Bu çevrelerin kim olduğu hemen herkesin malumu... Son dönemde yaşadığımız olağanüstü gelişmelerde hep bu çevrelerin izini görüyoruz aslında. Etkili ve güçlü bir çevre bu... Birçok olayda onların parmağı var. Ülkenin normalleşmesini istemiyorlar. Siyasî gerilim ve gerginlikten besleniyorlar. Amaçları ülkenin değil, kendi ideolojik çıkarları. Türkiye'yi uluslararası arenada zor durumda bırakmaktan bile çekinmiyorlar. 'Bazı çevrelerin' yargı üzerinde etkili olduğu sır değil. Başta AK Parti'yi kapatma davası olmak üzere kimi olaylarda açıkça görüldü. Burada amaç belli: Arkasında büyük halk desteği olan Gül'ü itibarsızlaştırmak, tartışılır hale getirmek... Gül'ün söz konusu 'Kayıp Trilyon' davasına dahil edilemeyeceğini bilmek için hukuk tahsili yapmaya gerek yok. Dosyaya göz atmak yeterli. Gül'ün o dönem partide sorumlu ve yetkili olduğu alan dış politikaydı. Parasal konularla ilgisi yoktu. Ayrıca para konusunda yetkili olan genel başkan yardımcıları da beraat etti. Sadece genel başkan ve bazı il başkanları ceza aldı. 'Kayıp Trilyon' olağan bir dönemin davası değil. 28 Şubat hukukunun bir neticesi. Dosyada görülüyor: Bir siyasî makam olan DSP'li maliye bakanı karara etki yaptı. Her olağanüstü dönem yargı alanında da olağanüstü sonuçlar doğurur. Kayıp Trilyon davası 28 Şubat'ın uzantısı değil de normal dönemde gündeme gelseydi yargı süreci farklı gelişirdi. Eğer 'usulsüz harcamadan' söz edilecekse CHP'yi hatırlamamak olur mu? Bizzat Anayasa Mahkemesi tespit etti. Kanaltürk'e aktarılan 5 trilyon para için CHP 'belgesel karşılığı' dedi ama doğruluğu konusunda kimseyi ikna edemedi. CHP'nin kayıp trilyonları RP'nin çok ötesinde... Ne oldu CHP'ye? Karar için Sincan Mahkemesi gibi bir mahkeme mi bekleniyor? Gül'ün açıklamasında 'iyi niyetle bağdaşmaz' ifadesi de dikkat çekici. Cumhurbaşkanı, mahkemenin kararının iyi niyetle bağdaşmadığını söylüyor. Başka niyetler var demeye getiriyor. Doğru. Normal bir karar olmadığına göre arkasında başka niyetler aramak yadırganmamalı. Mahkeme, hangi niyet doğrultusunda böyle bir karar verdi? Tahmin etmek zor değil. Gül'ün şahsıyla ilgili... Kişiye özgü bir karar. Gül'ün yerinde Sezer olsaydı mahkemeden ne böyle karar çıkardı ne de derin hukukçu Sabih Kanadoğlu 'Cumhurbaşkanı yargılanabilir' derdi. Yargıyı en çok yıpratan, bazı çevrelerin etkisiyle iyi niyetten yoksun 'kişiye özgü' kararlar... MUSTAFA ÜNAL-ZAMAN
<< Önceki Haber Ya Sezer olsaydı... Sonraki Haber >>

Haber Etiketleri:
ÖNE ÇIKAN HABERLER