Tuncay Özkan, sahibi olduğu Kanaltürk'te günlerce aşağılık yayınlar yaptı. Bana etmediği
hakareti ve küfrü bırakmadı. Eşime dahi dil uzattı. Yanı başında oturan
Cumhuriyet yazarı Hikmet Çetinkaya, “ayıptır” diyemedi.
Kanaltürk'ün internet sitesinde sinkaflı
küfürler birbirini izledi. Ne şahsım kaldı, ne eşim, ne çocuklarım, ne yakınlarım...
Uğur Dündar'ın eşi için ayağa kalkanlar, aşağılık oyunu, kah gülerek, kah ellerini ovuşturarak izlediler.
Dava açtım. Mahkeme, küfürler için bin 250 lira takdir etti. Bu rakam, alt limitti. Küfürler bu kadar aleni olmasa, ceza bile vermeyeceklerdi.
O günleri zor atlattım. Bir ucu Gavurdağı'na diğer ucu Trabzon'a uzanan
aile yakınlarım infiale kapıldı. Kanaltürk'ü kana bulamalarından korktum, günlerce uykusuz kaldım.
Bunca ağır hakaret ve küfre rağmen,
Tuncay Özkan'ın eşi veya sevgilisiyle ilgili ima yollu bile olsa tek satır yazmadım. Kavgamı delikanlıca verdim, ama o, belden aşağı vurdu.
Sekreterle ceza verdiler
CHP Ardahan Milletvekili Ensar Öğüt, Habertürk'teki bir yorumuma tepki göstermek için aradığında bana küfür edip
telefonu kapattı, sonra sicil amiri olduğu sekreterini
tanık gösterip hakkımda
dava açtı.
Hakim, iki tanığımı yalancı ilan etti, sekretere inandı, hiçbir maddi
delil aramadı, 1 yıl ceza verdi.
Yargıtay, bu kararı onarsa, isteyen milletvekili sekreterini tanık göstererek, istediği gazeteciyi hapse attırabilir.
Ergenekoncuların dostu CHP'li
Şahin Mengü, Kanaltürk'te şahsım için ağzına geleni söyledi, dava açtım, yerel
mahkemede kazandım, ama garabet gerekçeyle
Yargıtay 4.
Hukuk Dairesi kararı bozdu.
Can Ataklı, Ergenekonculara “Kaçırın Şamil
Tayyar'ı, alın elindeki bilgileri” diyerek tüyo verdi. Suç duyurusunda bulundum.
Savcı, dava açmak için zorunlu 60 günlük süreyi bekledikten sonra zaman aşımından
takipsizlik verdi. Yapması gereken, 60 gün içinde Can Ataklı'nın ifadesini almaktı.
Hakkımdaki suç duyurularına adeta atlarcasına sahiplenen Savcı Ali Çakır, ifade almaya bile gerek duymadan patır patır dava açtı. Soruşturma safhasında
savunma hakkı tanımadılar. Birinden de 1 yıl 3 ay
hapis cezası aldım.
Bu karar hukuk tarihine “kara leke” olarak geçti. İlk kez bir iddianamenin haber yapılması, cezalandırıldı.
Yargı kuşatması
Tercüman gazetesi, sürmanşette fotoğrafımı yayınlayarak
terör örgütüne
hedef gösterdi. Yine suç duyurusunda bulundum. Savcı, terörle mücadelede kamu görevlisi olmadığım gerekçesiyle reddetti.
Oysa, Tuncay Özkan, aynı gerekçeyle hakkımda suç duyurusunda bulunduğu zaman savcı hemen dava açtı. Tuncay'ın kamu görevlisi olup olmadığını bakmadı.
Üstelik, iddianameyi kabul eden
Ankara 11. Ağır
Ceza Mahkemesi, kararı şahsıma resmi olarak tebliği etmediği için 7 gün içinde
itiraz hakkımı kullanamadım. Mahkeme ayrıca,
görevsizlik verip dosyayı İstanbul'a gönderdi. Madem işin değildi, neden iddianameyi kabul ettin?
İşçi Partisi, Operasyon Ergenekon kitabımla ilgili suç duyurusunda bulundu. Savcı, takipsizlik verdi. Bu kez karşıma
Sincan Hakimi Osman
Kaçmaz çıktı, takipsizlik kararını bozdu.
Kitapla ilgili yargılamam devam ediyor. Dava savcısı mütalaasında cezalandırılmamı istedi. Gerekçe olarak gösterdiği kitaptaki bölümlerin neredeyse tamamına yakını, davayla ilgili değildi.
Malatya misyonerler davasıyla ilgili belgeler, Vatansever Kuvvetler Güçbirliği Hareketi üyelerinin telefon konuşmaları,
Muzaffer Tekin'in
Danıştay sorgusundaki ifadeleri, Ergenekon
soruşturması kapsamında değerlendirildi.
Maksat, ceza vermek...
Jandarma evimi bastı
Mahkeme tebligatları bile Kandil'e
operasyon gibi yapıldı. Bir gece saat 21.00 sularında
jandarma evimi bastı. Ellerinde ağır silahlar, binayı çevrelediler, bir kaçı bahçe demirlerinden atlayarak kapıya dayandılar.
Tesadüfen, o gece,
Kadir Çelik'in Objektif programı için İstanbul'dayım. Çelik ve programın diğer konuğu
emekli Astsubay Hüseyin
Oğuz, olaya tanıktır.
Eşim, heyecanla arayınca haberdar oldum. Ertesi gün davam varmış, saat 09.00'da falanca mahkemede olmam gerekiyormuş. Hemen jandarma üsteğmeni aradım, özür dilemezlerse canlı yayında baskını anlatacağımı söyledim.
Özür dilediler, ertesi gün çaya davet ettiler. Gitmedim.
Çocuklarımı okullarında
taciz ettiler. Ağlayarak geldikleri günleri hiç unutamam.
Tehdit ve küfür dolu telefonlar,
elektronik postalar...
Sadece şahsıma ve aileme küfür için internet siteleri kuruldu. Sözlük adı altında yalan, dolan,
iftira ve küfürlerle sayfalar açıldı.
Yaşadıklarımızın bir kısmını yazdık, bir kısmını sineye gömdük. Aile efradının infiale kapılma riskini düşünerek, hukuka inanarak...
Olmadı.
30'u aşan davada 100 yıla yakın
hapis cezası istendi, tazminat talepleri eski parayla 1 trilyonu buldu.
Adalet aradım
Yargı, hak arama çabalarımın önüne yüksek bariyerler dikti. Hukukun bittiği yerde, kendi
adaletimi aradım.
“Namussuz ve şerefsiz” diyen ahlaksıza “lan” dedim. Küfre sütun açmaya yeltenen zata “dalaksız” diye seslendim. MHP'li vekilin hakaretleri karşısında “alın şu adamı başımdan” diye serzenişte bulundum. Beni düelloya davet ederken “onun bunun gazetecisi” diyen emekli
paşaya, kendi lisanından “onun bunun generali” lafını çaktım.
Ne hikmetse;
Metin Ataç Paşa gibi beyaz kıyafetler içinde helikopterden inmediğim halde, bana “evliya” muamelesi yaptılar. Hazreti Yusuf sabrı, İmamı Azam bilgeliği,
Mevlana hoşgörüsü,
Yunus Emre olgunluğu beklediler.
Oysa basit ve sıradan bir
Anadolu insanıydım. Etten kemikten yaratılmış, zaafları, duyguları ve nefsi olan biri...
Bana taşıyamayacağım kadar ağırlık yüklediler. Küfür, hakaret ve iftiralara boynunu eğ, haksızlıklara direnme...
Evet...
Belki “Kamil” değildim, ama Şamil olduğumu unuttular.
Ne diyordu Mehmet Akif; Yumuşak başlıyım amma kim demiş uysal koyunum/ Kesilir belki, fakat çekmeye gelmez boyunum/ Kanayan bir yara gördüm mü kanar ta ciğerim/ Onu dindirmek için kamçı yerim çifte yerim/ Adam aldırmada geç git diyemem aldırırım/ Çiğnerim çiğnenirim hakkı tutar kaldırırım.
Hapis cezası vermişler, 5 yıl denetime almışlar, kimin umurunda? Hayatından vazgeçmiş adam için ne ifade eder?
Madem öyle, sözüm odur; inceldiği yerden kopsun...
ŞAMİL TAYYAR-STAR