İşte keklenen Türkler ve Kürtler

Bir anayasa değişim sürecinden geçiyoruz. Memleketin ve milletin önüne takoz olan, gelişme süreçlerini tıkayan engeller kaldırılmaya çalışılıyor.

<b>İşte keklenen Türkler ve Kürtler</b>

Gayrı milli derinler hesabına kurulan ve işletilen, milleti değil devleti koruyan, kişiyi ve haklarını değil kurumları gözeten hukuki dayanaklar kaldırılıyor. Sistemden ve statükodan nemalanan bir kısım “azgın azınlık”, “besleme”, ayrıcalıklı aristokrat ve bürokrat hariç, sağduyu sahibi herkes, demokrasiye inanan her fert, memleketi müreffeh-ileri görmek isteyen her vatandaş bu değişikleri destekliyor. Değişikiliklere en fazla destek vermesi beklenen iki kesim var; bunlar derinleri yönetimler tarafından hem kullanılan, hem ezilen ülkücülerle, Kürtçüler. Derinlerin “vatan-millet-sakarya” gazına getirerek eski ülkücüleri kullandığını, önce sokaklara sonra kodeslere doldurduğunu herkes biliyor. Ama derin militer yapılarla Kürtçülerin münasebeti, organik bağı pek bilinmiyor ve konuşulmuyor. Derinleri iyi okuyanlar, memleketin katlanılamaz geçeklerini bilenler militer güçlerin ve derin yapıların Kürtçüleri ve onun partilerini, örgütlerini ülkücülerden ulusalcılardan daha yoğun ve daha verimli kullandığın pek iyi bilirler. Bu realiteyi o örgütün, partinin beyin takımı da iyi bilir. Ama bu gün ülkücüler ve özellikle Kürtçüler bu gerçeği kabule psikolojik olarak hazır değillerdir. Bir süre sonra bütün gerçekler gibi bunlar da gizlenemeyecek ve bizim Kek Türkler ve Kek Kürtler dizlerini döveceklerdir; ama iş işten geçmiş olacaktır. Memleketin serancamesini iyi okuyabilenler 1960 ihtilali sonrası kurulan bütün siyasi partilerin güdümlü ve naylon olduğunu, sipariş üzere ve bu hareketleri kontrole matuf kurulduğunu bilirler. En acısı“İslam” “cihad” diyerek, milleti kendi partisini kurma hedefinden uzaklaştıranların, kendi özünü bulmasının önünü tıkayanların İngiliz Büyük Mason Locası'nın talimatıyla kurulmuş olmasıdır. Bu gün bu gerçeklerin uçları görünmeye başlamıştır; ancak insanların keklendiklerini kabul ve hazmetmeleri kolay olmamaktadır. 1980 ihtilali en çok ülkücüleri ve Kürtleri ezdi. İhtilal öncesi devlet için dövüşen, “düşman” algısıyla memleketin öteki evlatları ile vuruşturulan ülkücülerin pek çoğu için hakikatini kodeslere tıkılıp işkencelere maruz kalınca anladı. Cezaevleri bir çok ülkücü için “ayıkma” mekanlar? oldu. Kendilerini sorguladılar, hatalarının muhasebesini yaptılar. Devlet için canını veren ülkücüler devlet tarafından içeride işkencelere uğrarken, başta Diyarbakır cezaevi olmak üzere içeriye “solcu” olarak tıkılan pek çok Kürt genci işkencelerle, hakaretlerle, ağır eziyetlerle yeni misyonlarına hazırlanmaktaydılar. 1980 ihtilali olduğunda siyasal Kürt hareketi dikkate alınmayacak kadar marjinaldi. Ama birileri Kürt gençlerini, aydınlarını hapishanalere doldurdu ve onları planlı işkencelerden geçirerek “siyasal Kürtçü”, devlete ve millete kinle doldurulmuş militanlar haline getirdi. Derinlerin öteden beri malzemesi olan, ilk karısı MİT elemanı, kayın pederi bir MİT mensubu olan Öcalan hapishanelerde kendisi için üretilen Kürtçü militanları ağzının suyu akarak beklemeye başladı. İşkenceyi yapanlar değilse bile, bu süreci planlayanlar cezaevlerinde işkencelere-hakaretlere uğrayan Kürt gençlerin hınçlanmış olarak dağa, PKK'ya yöneleceğini biliyorlardı. Nitekim öyle oldu ve işkenceler, eziyetler Kürtçülüğü, Kürtçülük ve terör yeni işkenceleri eziyetleri doğurdu. Kürtleri devletten toplumdan koparacak, Türkleri Kürtlere düşman edecek, toplumu ayrıştıracak kısır döngü işlemeye başladı. Senaryosu dışarıda hazırlanan, derinlerin sahnelediği, içerideki piyonların rol aldığı plan verimli ve hızlı bir şekilde bu günlere kadar geldi. Ülkücüler cezaevlerinde işkenceler gördüler, cezalarını çektiler; asılanlar asıldı, çıkanlar topluma karıştı. Ama bu camiada ciddi bir sorgulama başladı. “Abi” modundaki ülkücülerin pek çoğu kendini kullandırmamaya çalıştı. Kürtçüler için ise süreç yeni başlıyordu. Cezaevleri örgütü güçlendirmenin ve militan yetiştirmenin okulu olmuştu. Cezaevinden çıkan Kürt gençleri soluğu dağda, “derinlerin profesyonel soğukkanlı maşası” Apo'nun yanında alıyordu. Sırada bu terör örgütüne taban desteği sağlama vardı. Halklar, yığınlar bu örgütü desteklemeli ve marjinal bir örgüt kitlesel hale getirilmeliydi ki, memleketi karıştırma ve bloke etme imkanı sundu. Bu amaçla “PKK ile mücadele” denilerek Kürt köylerine baskınlar yapıldı; insanlar karılarının, çoluk çocuğunun önünde tahkir edildi, dövüldü, ezildi. Meseleyi kan davasına döndürmek, kitleleri örgütün kucağına itmek için köy meydanlarına toplanan zavallı köylülere dışkılar yedirildi. Köy halkının önünde ağalar, eşraf, ileri gelenler çırıl çıplak soyuldu, 20 yaşındaki erlere tokatlattırıldı. Onuruna düşkün bu insanların haysiyetiyle oynandı. Hayvancılıkla geçinen bölge insanına meralar yasaklandı vs vs. Güçlü bir el planlı ve kasıtlı bir şekilde “terörle mücadele” adı altında Kürtleri devlet düşmanı haline getirmek ve Marksist-ateist PKK'nın kucağına düşürmek için çabaladı durdu. Pek çok insan direnmesine, sağduyusunu korumasına rağmen “örgütün çekmesi, militer güçlerin itmesiyle” gençler örgütün sempatizanı, militanı haline geldiler. Sonunda marjinal bir örgüte kitle desteği sağlandı; Marksist terörist bir örgüt ve partisi Müslüman, muhafazakar bir toplumdan %80'lere varan oy alabilir hale geldi. Birileri için istenen olmuştu; memleketi, hükümetleri tehdit edecek, istenildiği zaman kullanılacak etkili bir problem oluşturulmuştu. Kürtler yaralı, hassas bir hale getirilirken, onun karşısında “anti-Kürtcü”, “ulusalcı” tabir edilen bir muhalif gurup da oluşturulmuştu. Böylece gayri milli derinler tahterevalli usulü sürekli birbirini besleyen iki etkin yapıya sahip hale gelmişlerdi. Ne zaman ihtiyaç duysalar bu kullanışlı aletlere müracaat ederek memleketi karıştırabiliyorlar, halkı hükümetleri dize getirebiliyorlardı. 1980 ihtilali iki kesime çok zulmetti, ezdi. Ülkücüler ve Kürtler. 1982 Anayasası bütün milletin önüne barajlar kurdu, herkesimin haklarını ve özgürlükleri kısıtladı. Seversiniz veya sevmezsiniz ama bugün hükümet 1980 ihtilali dahil, ihtilallarla ve ihtilalcilerle mücadele ediyor. Derin militer yapıların yaslandığı 1980 Anayasasındaki dayanaklar? kaldırmaya çalışıyor. Milletin iradesini, özgürlükleri öne çıkarmaya çalışıyor. Bu değişiklileri Israrla ve kuvvetle desteklemesi gereken iki kesim var; ülkücüler ve Kürtler. Ama bu iki kesimi temsil iddiasındaki iki parti, derinlerin sertifikalı savunucusu CHP ile müşterek hareket ediyorlar. CHP'nin destekçilerine bir şey demiyorum. Onlar statükonun kaymağını yiyen ve varlığını statükoya, militer odaklara borçlu olan kesimler. Kendi hesaplarına ilkeli ve akıllı davranıyorlar. Bu partinin tabanı ile tavanı arasında büyük bir uyumsuzluk yok! Taban tavanı biliyor ve ona göre oy veriyor. Oysa MHP ve BDP öyle değil. Bu iki partinin tavanlarıyla tabanları arasında uçum var. Bu hareketlerin yönetimleri gayet “derin” ve “karmaşık” ilişkiler ağındalar. Farklı cephelerde görünmelerine rağmen benzer amaçlara hizmet ediyorlar. Bu iki hareket ve liderleri önceleri tabanları ile derinler arasında kaldıklarında meseleyi savuşturabiliyorlardı? Hem tabanın gönlünü kazanıp hem derinler hesabına iş tutabiliyorlardı. Tabanları da iyiye yorarak partilerini Gönülsüzce müdafaa ediyorlardı. Ama bu defa cascavlak açığa düştüler. Tabanlarına, millete, özgürlüklere, demokrasiye rağmen statükonun, derinlerin yanında yer aldılar. Yapılan açıklamalar, üretilen mazeretler kıvırmadan başka bir şey değildir. Tablo bu kadar net, kimin nerede durduğu aşikâr iken bazıları keklenmeye devam edecekler mi? Bu partilerin anayasa değişikliğine destek vermemelerinden öte, vatandaşın uyanması ve keklendiğinin farkına varması bana daha önemli geliyor. Eğer derinler bütün güçlerini kullanarak memleketi katıp karıştırmaya muvaffak olamazlarsa ülkenin önündeki dev kayalar kaldırılacak ve memleket düze çıkacak ama birileri keklendiği ile kalacak! YUSUF GEZGİN-AKTİFHABER
<< Önceki Haber İşte keklenen Türkler ve Kürtler Sonraki Haber >>

Haber Etiketleri:
ÖNE ÇIKAN HABERLER