Başbakan Türkiye'nin geçtiği süreçleri “anlatamayacaklarım var, siyaseti bırakınca yazabilirim” diyerek özetledi.
Acaba Başbakan'ın başından neler geçti ?
Kapalı kapılar ardındaki görüşmelerde neler oldu ?
Başbakan'ın “anlatamam” dediği bütün bu yaşadıkları kimlerle arasında cereyan etti ?
Bu görüşmelerde Başbakan'a neler söylendi ?
O nasıl tepkiler verdi ?
Yerine göre nasıl çıkışlar yaptı, yerine göre nasıl dudaklarını ısırdı ?
Yerine göre nasıl yerinden kalktı, yerine göre sinirlerini nasıl yutup kan beynine fırladı ?
Yerine göre sinirleri nasıl zıpladı, kızardı, damarları çıktı, yerine göre nasıl içine atıp “ya
sabır” çekti ?
Yerine göre içinden nasıl haykırmak geldi, o nasıl susmayı yeğledi ?
Ama o suskunluk kendisini nasıl kahretti ?
Yerine göre sinirini nasıl eline geçirdiği şeylerden çıkardı, yerine göre nasıl uykuları kaçıp geceleri kendiyle cedelleşti ?
Yerine göre kendisine ikinci
sınıf insan muamelesi yapanların nasıl yakasına yapışmak istedi, yerine göre nasıl “Allah'ınızdan bulun” dedi.
Nereden mi biliyorum ?
Çünkü bütün bunların aynısını tıpkı Başbakan gibi milyonlarca insan da yaşadı ?
Başbakan'ın “anlatamam” dediği olaylarda hissettiklerini, tepkilerini, rencide oluşunu, dikliğini, duruşunu, çaresizliğini, içinin burkulmasını, Allah'a sığınışını, Yaradan'a iç döküşünü milyonlarca insan yaşadı bu ülkede.
Tıpkı Başbakan gibi aynı duygularla.
Başbakan gibi milyonlarca
genç-
yaşlı, kadın-erkek yıllar boyu “sabır” çekti bu ülkede.
Başbakan “anlatamayacaklarım var” derken aklımdan bütün bunlar geçti.
Üniversite önünde okula alınmayan başörtülü kızlar,
Namaz kılıyor diye devletin kurumlarından atılanlar,
Karısının başı kapalı diye fişlenenler,
Kamusal alan diye evladının-kardeşinin mezuniyetine giremeyenler,
Niyet okuyuculuğu sonucu irticacı olmakla yaftalanan ve bölücülükle suçlanan mazlum ve masum insanlar.
Bu ülkenin evlatlarına kapanan kapılar,
Başının örtüsünü gözündeki yaşları içine akıtıp eliyle çekip indirerek okuluna girebilen kızlar,
Üniversite kapılarına kurulan ikna odaları ve buralarda sorguya çekilip tehdit edilen başörtülüler,
Yüzde 99'u
Müslüman denilen bir ülkede “dinci” diye damgalanan ve önü kesilen bürokratlar,
İmam Hatipli diye üniversite okumasının önüne akla hayale gelmedik engeller konulan gençler,
Rencide olmanın sınırsızlığı…
Aşağılanmanın hadsizliği hesapsızlığı…
Bütün bunları yaşayanlar tıpkı Başbakan'ın “yaşadıklarımı anlatsam ülkem kaldırmaz” dediği olaylardaki duygularını hissettiler.
Onun için Başbakan'ı şimdi en iyi kendi içinden çıktığı milleti anlıyor.
Belli ki Başbakan da tıpkı okulun kapısından dönen çaresiz öğrenci gibi gözyaşlarını içine akıttı.
Belli ki Başbakan da başını açıp okula girmek zorunda olan kızlar gibi pes etmemek adına bu zulme katlandı.
Belli ki Başbakan da sessiz gecelerde aynı ayrımcılığa maruz kalan milletiyle aynı Allah'a el açıp ızdırabını döktü.
Belli ki Başbakan da sırf inancından dolayı tıpkı milletinin yaşadığı dışlanmayı, kabul edilmeyişi, horlanmayı devletin kapalı kapıları ardında yaşadı.
Belli ki Başbakan'a da milletine hissettirilen gibi, inançlı insanların bu ülkeyi yönetmesinin istenmediği hissettirildi.
Belli ki Başbakan'a da ikinci sınıf insan muamelesi yapıldı, “bırak git” denildi.
“Anlatamayacaklarım var” derken Başbakan'ın milletinin yaşadığı duyguların aynılarının nasıl film şeridi gibi gözünün önünden geçtiğini, nasıl beyninin zonkladığını, içinde ne fırtınalar koptuğunu anlamak hiç zor değildi.
Çünkü milyonlarca insanın da beyninden sırf inançlarından dolayı yaşadıkları ve hazmedilmesi zor aynı düşünceler geçti.
Başbakan'ın ne demek istediğini en iyi bu millet anladı.
Hiç kimse bugün
GATA ayıbını savunamıyorsa şimdi başını iki elinin arasına alıp düşünmesi gerekenler yıllarca ikinci sınıf muameleyi
Anadolu insanına reva görenler değil mi ?
ABDULLAH ABDULKADİROĞLU-SAMANYOLUHABER.COM