Aradan geçen yaklaşık 2 yılda ne bütün failler, ne yapının tam fotoğrafı ortaya çıktı. Konuyu yakından takip eden
Star Gazetesi
Ankara Temsilcisi Şamil
Tayyar, Neşe Düzel'le yaptığı ropörtajda,
davanın seyrine ilişkin çarpıcı açıklamalarda bulundu. Tayyar,
Ergenekon davasında “gizli” pazarlıkları, kimlere dokunulamadığını, bundan sonra ne olacağını, kimlere dokunulabileceğine dair fikirlerini paylaştı. İşte ropörtajdan çarpıcı notlar...
"Bu iş daha büyük isimleri kapsıyor. Onuncu dalga
operasyonda
Sabih Kanadoğlu’nun sadece evi arandı. Onun ifadesi bile alınamadı. Bence müdahale edildi. Kendisi aramadan sonra televizyona çıktı, Bana,
Danıştay cinayetini ve
Cumhuriyet Gazetesi’ne atılan bombaları sordular” dedi. O olaylarla bağlantısı olduğu iddia ediliyor ki, evine giden savcı ve
emniyet görevlisi tarafından bununla ilgili görüşü sorulmuş. Bunlar ev aramasında dosyalar karıştırılırken ayaküstü sorulacak sorular değil. Zaten Birinci ve İkinci İddianamelerin ruhuna bakarsanız, Danıştay
baskını ve Cumhuriyet’e bombalarla ilgili olarak sadece
örgütün üst düzey
yöneticileri suçlanıyor. Çünkü örgüt yöneticileri üyelerin yaptıkları tüm eylemlerden sorumlu tutuluyorlar. Bu cinayeti bizatihi
Sabih Kanadoğlu işlemediğine göre, ona isnat edilen
suçlama örgüt yöneticiliğidir.
Ergenekon çok tepelere çıktı diye mi sürece müdahale edildi sizce?
Evet. Hatta bu isimleri gölgede bırakacak önemli bir şahsın daha evine gidileceği ancak bir müdahale sonucunda gidilemediği iddiası var. Operasyon grubu içindeki Emniyet’ten bazı isimler bize, bunun Sabih Kanadoğlu’nu da,
Tuncer Kılınç’ı da gölgede bırakacak bir isim olduğunu, fakat operasyonun yarıda bırakıldığını söylediler. ‘Zımni mutabakat bozuldu ya da bir numaraya kadar gidilecek yolun üzerine çok ciddi bir bariyer çekildi’ derken bunu anlatmaya çalışıyorum."
***
İkinci İddianame’ye de baktığımızda, Ergenekon’un en tepesinde darbecilikle suçlanan gene sadece iki emekli general var. Bunlar gerçekten örgütün en tepedeki isimleri mi?
Birinci ve İkinci İddianameleri topladığınızda 142
sanık var. Ayrıca dokuz ve onuncu dalga operasyonlarla ilgili olarak 77 kişi hakkında da
soruşturma devam ediyor.
Bedrettin Dalan bunlar arasında mı?
Evet. Aslında çok kritik isimler olacak Üçüncü İddianame’de. Eski MGK Genel Sekreteri Tuncer Kılınç, eski
Özel Harekât Daire Başkanı İbrahim
Şahin, eski
Yargıtay Cumhuriyet Başsavcısı Sabih Kanadoğlu, Türk Metal Sendikası Başkanı
Mustafa Özbek... Hepsi Üçüncü İddianame’de olacak. İkinci İddianame’ye gelince... Şu anda bir numaralı sanık eski
Jandarma Genel Komutanı emekli General Şener
Eruygur, iki numaralı sanık eski Birinci
Ordu Komutanı emekli General Hurşit
Tolon, üç emekli
Albay Levent Ersöz, dört emekli albay Hasan
Atilla Uğur, beş numaralı sanık da emekli General
Veli Küçük. Darbe girişimleri onların görev yaptığı dönemde olmuş. Bu isimlerden sadece Eruygur ve Tolon için Ergenekon örgütüyle ilgili “kurucu üye ve üst düzey yönetici” tanımı yapılıyor. Diğer üç sanıkla ilgili sanıkla böyle bir ifade yok.
Bundan, Ergenekon’un kurucu üye ve tepe yönetici sayısının aslında iki generalden ibaret olmadığını mı anlamalıyız?
Tabii. Ergenekon’un ele geçirilen bir örgüt şeması var. Orada, “Ergenekon Başkanlığı” deniyor. Bu
başkanlık beş ya da yedi kişilik bir “Konsey”i
tarif ediyor. Şu anda sanık iki kişi var. Asgari üç kişinin daha bu konseyde olması lazım.
Savcılar buraya kimleri oturtacaklar, bilmiyoruz. Üçüncü’de mi belli olacak bu? Üçüncü İddianame’ye, Eruygur ve Tolon’la aynı fonksiyonu icra eden veya o konseyde yer alan iki isim daha girebilir. Bunlar emekli asker ya da
sivil olabilir. Ağırlıklarına baktığımız zaman ilk akla gelen isimler, Tuncer Kılınç, Sabih Kanadoğlu ya da Kemal
Yavuz... Kılınç ve Yavuz’un ifadeleri alındı. Üçüncüye sanık olarak girerler mi henüz bilmiyoruz. Ama konseyin tamamlanması için en az üç kişiye daha ihtiyaç var. Bunlar kim bilmiyoruz.
Dava konusu olan Ergenekon örgütü kaç yılında kurulmuş?
Ele geçirilen belgelere göre, 1999’un ekim ayında kurulmuş. Aralıktan itibaren faaliyete başlamış. Aslında bu, ordu içindeki
iktidar savaşının sonucunda ortaya çıkmış bir örgüt. Dava konusu olan Ergenekon, 28
Şubat kadrolarına karşı kuruldu. Bunların o dönemdeki rakipleri
Batı Çalışma Grubu’ydu. 1998 yılı 30 ağustosta
Genelkurmay Başkanı İsmail Hakkı
Karadayı emekli oldu. Onun emekli olmasıyla iki grup arasındaki iktidar çatışmasında güç dengesi Ergenekoncular lehine değişmeye başladı. Çünkü Karadayı’nın yerine
Hüseyin Kıvrıkoğlu genelkurmay başkanı oldu. Kıvrıkoğlu, bir yıl, Karadayı’nın kendisine emanet ettiği kadrolarla çalıştı. 1999 ağustosundaki Şûra’da ise kendi damgasını vurdu.
Ergenekon’un en az beş kurucusu var. Eruygur ve Tolon biliniyor. Diğer üçü, Üçüncü İddianame’de çıkacak. İlk akla gelenler Kanadoğlu, Tuncer Kılınç, Kemal Yavuz
Ne yaptı?
Eruygur, Tolon ve eski Kara
Kuvvetleri Komutanı
Aytaç Yalman, Kıvrıkoğlu’nun çok yakın çalışma arkadaşlarıdır. Onun döneminde güçlendiler. 1997’de Kıvrıkoğlu’na suikast girişiminde bulunulduğu iddiasını çok daha kolay aydınlatabiliriz bu yüzden.
Kıbrıs’ta bir
tören sırasında tribüne ateş açılmış ve Kıvrıkoğlu’nun önündeki birine oturan bir albay ölmüştü.
Tatbikatı Özel Kuvvetler yapıyordu. Özel Kuvvetler,
Genelkurmay Başkanlığı’na bağlıdır. Burası karanlık bir noktadır. Kıvrıkoğlu’nun genelkurmay başkanı oluncaya dek 1998 yılı boyunca uçağa binmediği ve özel programlara katılmadığı anlatılır. Gerçi, aradan epey zaman geçtikten sonra 28 Şubat kadroları içinden Ergenekoncularla
işbirliği yapanlar oldu. Mesela Genelkurmay
Adli Müşaviri
Erdal Şener... Aynı şekilde
Susurluk’un içindeki bazı kadrolar da daha sonra Ergenekon’la işbirliği yaptılar. Mesela
Veli Küçük,
Sami Hoştan,
İbrahim Şahin... Ama 28 Şubat’ın lider kadrosundan
Çevik Bir bugün ortalıkta yok mesela...
28 Şubat darbesinde genelkurmay başkanı İsmail Hakkı Karadayı’ydı. Bugün Karadayı’nın kasetleri yayınlanıyor. Bu kasetlere göre Karadayı, 367 kararı için baskı yapıyor, ANAP ve DYP’yi birleştirmeye çalışıyor. Karadayı da mı daha sonra Ergenekonculara yakınlaştı?
Karadayı genelkurmay başkanı olmasına rağmen 28 Şubat’ın lideri değildi. Karadayı alt kadroları sert buluyordu. 28 Şubat’ın lider kadrosu
Çevik Bir ve
Deniz Kuvvetleri Komutanı
Güven Erkaya’ydı. Batı Çalışma Grubu’nu da Erkaya kurdu. Daha sonra Batı Çalışma Grubu güç kaybetti. Yerine Ergenekon parladı. 28 Şubat kadrolarıyla Ergenekon arasında iktidar kavgası yaşanmış olsa da,
AK Parti’nin iktidar olması üzerine, 28 Şubat’ın
tasfiye olmuş bazı isimleri, Ergenekon’la mutabakata girdiler. Karadayı da böyle bir zımni mutabakata girmiş gözüküyor.
28 Şubatçılar Amerikan karşıtı değillerdi. Ergenekoncular ise Amerikan karşıtı ve Rusya’yla işbirliği kurulmasını istiyorlar. İki darbeci grubun arasındaki ideolojik farklılık bu muydu?
Ergenekoncular başta Amerikan karşıtı değillerdi. Onların
Avrasya politikası, Rusya’yla ve
Almanya’yla yakınlaşma politikaları 1
Mart 2003 tezkeresinden sonra başladı. 1 Mart tezkeresinde AK Parti hükümetiyle Amerika arasında yaşanan gerginlikten yararlanmak istediler. Zaten 2003-2004 yıllarında
darbe planları hazırlamaya cesaret etmelerinin bir sebebi de budur. O tarihte Amerika, AK Parti hükümetini hırpalamak ve burnunu sürtmek adına hükümet karşıtı faaliyetleri engelleyici olmadı.
Amerika, hükümete darbe bilgisini vererek mi Ergenekona müdahale etti?
Hem siyasi iktidarı bilgilendirerek bence müdahale etti. Ayrıca Amerika’nın bilgisi olmadan ve onun desteğini almadan
Türkiye’de darbe yapamazsınız. Dolayısıyla o dönemde AK Parti hükümetinin de darbecileri
kontrol etmeye çalıştığını görüyoruz.
Askerî ihalelere giren ya da fabrikaları Jandarma bölgesinde olan patronlardan Ergenekon’a para akmış. Ergenekon, bu işadamlarıyla çok sıcak temas kurmuş
Ergenekon davasının tümüne bir darbe hazırlığının davası olarak bakmak mümkün mü?
Evet. Şu anda Ergenekon bir darbe davası haline geldi.
İddianame, üç eski kuvvet komutanının görevdeyken bir ayaklanma hazırlığına katıldıklarını ama emekli olduktan sonra bu girişimden çekildiklerini söylüyor. Niye onlar durdu da Eruygur ve Tolon duramayıp devam etti sizce?
Örnek’in günlüklerinden, dönemin
Kara Kuvvetleri Komutanı
Aytaç Yalman asında en az Eruygur kadar bu işe hevesli biri gibi algılanıyor. Bence Amerika bazı istihbarat bilgilerini MİT’le ve hükümetle paylaştı. Dönemin
MİT Müsteşarı Şenkal Atasagun, komutan Aytaç Yalman’a gidiyor ve, “
Şener Eruygur’u uyarın. Bazı yanlış işler yapıyor. Sanmayın ki bunlar gizli kalıyor. Birileri bunlardan haberdar” diye uyarıyor. O konuşmadan sonra Yalman deşifre olduğunu hissediyor ve bunun bedelinin ağır olduğunu düşünmüş olmalı ki yavaş yavaş darbe planlarından ve Şener Paşa’dan uzaklaşıyor. Aynı şekilde diğer
kuvvet komutanları İbrahim Fırtına ve
Özden Örnek de kopuyorlar.
MİT onları niye uyarıyor?
Sonuçta başbakanlığa bağlı bir kurum. Belki hükümetin baskısıyla uyarıyor. Belki de Amerika darbeye dur deme ihtiyacını duydu ve bu operasyonu MİT üzerinden yaptı.
Aytaç Yalman’la Şener Eruygur’un kişisel banka hesaplarından 1,5 milyon doları transfer edip dinleme aygıtları alındığını duyurdu Taraf gazetesi. Bu paralar nereden gelmiş olabilir?
Bu iddia doğruysa, ciddi bir kaynak ayırdıkları anlaşılıyor bu işe. Ergenekon’un iş dünyasıyla ilişkileri olduğunu biliyoruz. Bunlar Ergenekon üyesi değiller. Ama bunlar askerî ihalelere girdikleri ve orduyla iş yaptıkları için ya da fabrikaları Jandarma bölgesinde kurulu olduğu için, Ergenekon, iş dünyasından ciddi bir para akışı sağlamış gözüküyor. Özellikle Jandarma bölgesinde işletmeleri bulunan patronlarla Jandarma arasında daha sıcak bir temas kuruluyor.
TARAF