Ne oldu, nasıl oldu, neden oldu?
İlk defa
AK Parti tabanında endişe gördüm. Özel yetkili mahkemelerin kaldırılacağı yolundaki açıklamalar, "AK Parti nereye gidiyor?" sorularını artırıyor. Hele
Başbakan Yardımcısı Bekir
Bozdağ'ın; "
Özel Yetkili Mahkemeler, hukuk devletinde olmaması gereken mahkemelerdir. Gereken yapılıyor, yapılacak" sözleri, gözleri fal taşı gibi açtı.
Bu nasıl söz böyle? Bu mahkemeleri, 2004'te AB üyelik yolundaki reform adımları sırasında Devlet
Güvenlik Mahkemeleri'ni kaldırarak "ihtisas mahkemeleri" olarak kuran AK Parti... 2005'ten beri yürürlükteler.
Yani bu mahkemeler hukuk devleti ile bağdaşmıyorsa, 7 yıldan beri bu hukuksuzluğu kim yapmış oluyor? Sayın Bozdağ, CHP'nin dediğine gelmiş mi oldu?
AK Parti'ye bir haller olduğunu söyleyenlerin eleştirilerini ciddiye almak zorundayız. Ben kanaatimi henüz netleştirmedim. Sayın Başbakan'ın da, Sayın Arınç'ın da samimiyetini sorgulamak yerine, kendimi sorgulamayı
tercih ederim. Ama AK Parti'nin bir muhasebe yapması gerektiğine inanıyorum.
Neden AK Parti üç defadır ve yüzde 50 oyla
iktidarda, bir hatırlayalım. 3
Kasım 2002'de AK Parti tek başına iktidara geldiğinde,
toplumun arayışına ve beklentilerine tekabül etti. Şundan: 1. Ekonomik
kriz ve yolsuzluklar milletin belini büktü, mevcut partilerden
halk sıdkını sıyırdı. 2. 28
Şubat süreci
demokrasiyi ve
siyaset kurumunu yerlere sermişti. Demokrasinin itibara ihtiyacı vardı. 3.
Özgürlükler, fikir ve ifade hürriyeti cendereye sokulmuştu. 4. Üniversitelerdeki
başörtüsü yasağı, imam hatip liselerinin orta kısımlarının kapatılması ve silahlı kuvvetlerde
YAŞ kararları ile yapılan uygulamalar, mütedeyyin kitleyi derinden üzdü, rencide etti. 5. Pervasız ve
tetikçi bir medya, milletin canına tak ettirmişti... Bunların özeti şuydu: Toplum, hukukun üstünlüğüne dayanan şeffaf bir
yönetim arzuluyor, özgürlüklerin genişletilmesini, devlet içindeki çetelerin temizlenmesini, cuntacıların,
darbecilerin
hesap vermesini istiyordu.
AK Parti bu istekleri yerine getirme niyeti, adımları ve kararlılığı ile seçmenden destek buldu. Bu yolda güzel işler yapıldı. AK Parti'nin darbe teşebbüsü davalarında, çetelerle, mafyalarla mücadeledeki cesareti, siyasi iradesi toplumun büyük çoğunluğundan takdir gördü. Hele 28 Nisan 2007'deki e-muhtıraya verilen cevap gönüllere su serpti. Kapatılma davasındaki mağduriyet, yürekleri burktu. 12 Eylül 2010 referandumunda, yüzde 58 evet ile tarihi bir cevap verildi. Ardından 12 Haziran 2011 seçimlerindeki yüzde 50 oy desteği ile demokratik irade perçinlendi.
Şimdi ne oldu da, AK Parti yöneticileri, sanki onlar gitmiş de başkaları gelmiş gibi davranıyor?
Evet, ne oldu? AK Parti kendi kurduğu mahkemelere, şimdi "hukuksuz" diyor... Ne oldu, nasıl oldu, neden oldu?
10 yıldır
demokratikleşme adımları atıldı ama
vesayet sistemini kurumsal olarak değiştirecek değişiklikler henüz yok ortada.
12 Eylül'ün kurduğu antidemokratik yapılar
yerli yerinde. Hâlâ kimilerinin layüsel olma gayretlerine, müsamaha ile bakılıyor. Darbelere gerekçe yapılan TSK İç Hizmet Kanunu'nun 35. maddesi bile yerli yerinde. Kimileri
Balyoz davası
tutuklu sanıkları
muvazzaf general ve amirallerin kin, nefret,
iç savaş hazırlığı, çoluk çocuğa kadar uzanacak intikam konuşmalarının bantlarından rahatsız. Ama
hiç pişmanlık duymayan, cezaevinde iyice bilenen bu adamlar demokrasi için en ciddi tehdidi oluşturmuyor mu? Neye güvenerek böyle konuşuyorlar? Onlar içeride iken dışarıda yeni bir cunta mı mayalandı? Bunlardan endişelenmeyelim mi? Demokrasi yokuşundan düzlüğe henüz çıkmadık. "İktidar gevşemesin, aman bütün kazanımlar yok olmasın." diye düşünmeyelim mi?
Allah korusun, "ya ters bir rüzgâr eserse" diye huzursuz olmayalım mı?
İşin içine başka şeyleri karıştıranlara, artık hüsnüzan ile bakmakta zorlanıyorum.
Ters bir rüzgâr eserse, ülke kaybedecek, millet kaybedecek... Demokrasi için tehlike devam ediyor diye siren mi çalınsın illaki?
HÜSEYİN GÜLERCE - ZAMAN