Ne bağırıyorsun hemşerim?
En sonunda diyeceğimi baştan söyleyeyim ki, kendilerini mahallenin 'Ebedi Ağabeyi' olarak görenler 'Zaman yazarı şöyle dedi, böyle etti' diye düşük zekâ düzeyinden alıntılama yapmasınlar.
Zira malum, artık birinci sayfalarından imzasız açıklamalar yaparak meslektaşlarına ayar verdiklerini düşünüyorlar. Ne ki bir gazetenin böyle sür
manşetten imzasız yazı çaktığı an tükenişinin başladığı an olduğuna inanırım. (bkz: Hürriyet'in eski sahibinin sürmanşetten
merhum Özal'a bindirdiği yazı.) Neyse diyeceğim şu; hiçbir kurumun, kuruluşun, özel yahut tüzel kişiliğin medyaya
akreditasyon uygulamasını doğru bulmuyorum... Eğer bu ülkenin
kanun ve nizamına göre yayın yapabiliyor, insanlar o gazeteye para verip alıyor, televizyonu açıp izliyorsa kimsenin o kuruluşa akreditasyon uygulama hakkı yoktur...
Sanırım daha önce de bir kez yazmıştım.
Yıllar önce, muhabirliğe ilk başladığım dönemde NATO komutanının ziyareti vesilesiyle TSK'ya ait bir binada yapılan bir toplantıyı takip etmiştim. Ya o zaman akreditasyon denen saçmalık yoktu yahut işi NATO koordine ettiği için Zaman'a herhangi bir sıkıntı yaşatmamışlardı. Beni şaşırtan şey, resmi yerleşkeye girdiğimiz an bir
holding gazetesinde muhabirlik yapan meslektaşımın binaya olan aşinalığıydı. Durup durup, 'bir de falanca yarbayımın odasına gideyim... Bir de üçüncü kattaki filanca komutanıma merhaba diyeyim' şeklinde sağa sola koşturuyordu.
Sonrası malum; 28
Şubat süreciyle zirveye ulaşan birtakım zihniyetin kendisi gibi düşünmeyenleri
hain olarak görüp, kendi etki alanlarında onlara yer olmadığının açık göstergesi olan akreditasyon uygulaması.
Basın Konseyi gibi sade suya tirit, kerameti kendinden menkul birtakım oluşumların zaman zaman yarım ağızla
itiraz eder gibi oldukları, ancak -yakinen biliyorum- içten içe sevinip, mutlu oldukları yıllar süren ayrımcı uygulamalar.
Gördük işte,
Ergenekon dava süreciyle birtakım vıcık vıcık ilişkiler de bu uygulamanın birer yan etkisi olarak ortaya çıktı. Gece gündüz al takke ver külah gezip tozduğu arkadaşı komutana şikâyet edenden çıkardığı kitabın mürekkebi kurumadan, bir ilkokul öğrencisi heyecanıyla 'takdim etmek için' makama götüren gazetecilere kadar bir dolu akredite gülleri varmış!
Mesleğim icabı
siyaset muhabirliği de yaptım,
seçim otobüslerinin tepesinde gece-gündüz de geçirdim. Lakin fıtratım gereği siyasetten asla hazzetmedim, hiçbir siyasetçiyi kendime yakın bulmadım. Amerika'da bulunduğum esnada hasbelkader iki başbakanın ziyaretine tanıklık ettim, görüşmelerini takip ettim. Ama siyasi muhabirler bir dolu resmi ve asık yüzlü konularla uğraşıp manşet derlemeye çabalarken ben başbakanın
poşet çayın ipini kaşığa dolayıp çayı süzmesini gözlemledim ve yazdım.
Dolayısıyla siyasi makamların uçağında bulunmayı değil bulunmamayı şans sayarım. Ve hiç anlamadığım gibi bana
komik gelir hatta... Hatırlayın her siyasetçinin vardır öyle bir anısı. Uçaktadır, yurtdışına filan gidiyordur ve sağına soluna dizi dizi gazeteci yerleşmiş hatıra resmi çekiyordur. Bu tür resimler hep tebessüm ettirir beni.
Hani hiçbir sivri
zeka 'kişisel' bir çıkarsama yapmasın bu satırlardan...
Şimdi görüyorum ki,
Başbakanlık'ın
Genelkurmay benzeri bir akreditasyon yapmasından epey rahatsız olmuşlar ve her olayı olduğu gibi bunu da devlet meselesi haline getirmeye çabalıyorlar. Başbakan'ın danışmanlarını giyotine yollamak isteyenden gazetelerinde Başbakanlık haberlerine genel
sansür isteyen "Vernelli Ergenekoncu" tekliflerine kadar bir dolu strateji uçuşuyor havada...
Ama sorarlar adama, dün gizli-açık hoşuna giden, el çırptığın, en azından sesini çıkarmadığın yanlış bir uygulama bugün sana yöneldiğinde bu kuyruğa basılma sonrası avaz da neyin nesidir?
Zekâ problemi olanlar için tekrar ediyorum; hiçbir kurum ve kuruluşun akredite yapmasını doğru bulmadığım gibi, buna hakları olmadığına da inanıyorum. Tıpkı oğlunu yetiştirip, davul-zurna askere yollayan başörtülü anneyi
tel örgü arkasına kovan zihniyetin buna hakkı olmadığı gibi. Ve tıpkı o anne gibi
isyan ediyorum hatta; madem annesini düşman olarak görüp, kovuyorsunuz, oğlunu da askere almasanız ya!
NEDİM HAZAR-ZAMAN