Yüz yıl sonra ilk uyanış

İbrahim Karagül, dünyayı sarsan ekonomik kriz sonrası oluşan yeni dünya düzenini ve Türkiye'nin konumunu yazdı.

Yüz yıl sonra ilk uyanış

Dünyayı sarsan ekonomik krizin, yaşanmakta olan siyasi krizle birleşince dünyada ne tür değişimlere, güç kaymalarına neden olacağı tartışılırken aynı anda başka bir konu daha sorgulanıyor. O da Türkiye! Her ne kadar bu ülke için vizyon oluşturması gereken düşünce adamları mahalle kavgalarıyla bu dönemi harcayıp yazık etseler de, Türkiye bugüne kadar hiç olmadığı şekliyle dünya gündeminde. Bazıları kriz senaryoları öngörürken bazıları Türkiye'nin başını alıp gittiğini, kontrolden çıkmak üzere olduğunu, yeni dönemde bölgesel güç olarak ciddi bir aktör haline geleceğini, bu nedenle de bazı ülkelerle arasında sorunlar çıkabileceğini, çünkü Türkiye'nin dışa bağımlı halinin sona ermek üzere olduğunu, kendisini Anadolu'ya hapseden duvarları yıkmaya başladığını, kendi yolunu çizdiğini söylüyor. Dünyanın ekonomik ve siyasi ağırlık merkezinin Türkiye'nin tam ortasında yer aldığı Avrasya kuşağına yerleşmek üzere olduğuna, Transatlantik Merkez'in gücünü kaybettiğine dikkat çektiğim dünkü yazıda, “Türkiye bu yeni duruma hazır mı? Tarihin kendine sunduğu yeni yükselme dönemine hazır mı?” diye sordum. Bir çokları inanmasa da Türkiye buna hazır. Gücü yeter ve bu dönüşüm, bu yeniden diriliş gerçekleşmeli. Nasıl? Anlatalım: CIA eski uzmanı Graham Fuller: “Türkiye'nin artık Amerika'nın müttefik olmadığını” ilan ediyor. Çünkü Türkiye'nin kendi yolunu çizmeye, bağımsız düşünmeye başladığı”nı söylüyor. “Yüz yıldır ilk defa Türkiye büyük bölgesel güç haline geldi” diyor. Bu yüzden ABD ile çıkarlarının bir çok alanda örtüşmediğini, Ortadoğulu ve Müslüman kimliğini kabul ettiğini, yakın çevresi için çekim alanına dönüştüğünü vurguluyor. Yani çok kutuplu dünyanın kutuplarından biri de Türkiye olacak. Bu ülke sadece yakın çevresiyle, Müslüman ülkelerle, Arap dünyasıyla değil, Afrika'yla, Asya ülkeleriyle, hemen bütün bölgesel oluşumlarla hatta Rus-Çin ortak projesi Şanghay Bloku'yla yakın ilişkiler kuruyor. Fırsat bulmuşken başka örnekler de verelim: Almanya eski Dışişleri Bakanı Hans Dietrich Genscher; “gerek ekonomide gerekse siyasette ABD'nin uluslar arası alanda konumunu kaybettiğini, çok kutupluluğun filizlendiğini, askeri olarak güçlü olsa da ABD'den daha istikrarlı ekonomilerin oluştuğunu” belirtiyor. 1873'te başlayan, 1945'te zirveye çıkan ABD hegemonyasının 1973'ten itibaren çökmeye başladığını söyleyen Immanuel Wallerstein, “Şu anki sistemin devam etmeyeceğine, yeni bir yolun tercih edileceğine, bu yeni yolun kapitalist sistem olmayacağına, ondan daha kötü ya da daha iyi olacağına, zamanımızın dünya çapındaki siyasi mücadelesinin bu yeni yolun tercihi konusunda olacağına” işaret ediyor. Yine dünkü yazıda, “Dünya Merkez Bankası”, “Küresel Ortak Para Birimi” gibi yeni tartışmalardan haber verdim. Yani her şeyin değişeceği beklentisi var. Devletlerin bile. Türkiye üzerinde sürdürülen tartışma hep böyle olumlu değil. Tam anlamıyla felaket senaryoları öngörenler de var. Önce Financial Times'la başlayan “Kriz bundan sonra Türkiye'yi vuracak” kampanyası son derece can sıkıcı. Ardından Almanya'dan, Deutsche Bank'tan gelen haber de öyle: “Türkiye'nin 90 milyar dolar kredi ihtiyacı var. Romanya ve Baltık devletlerinden sonra sıra Türkiye'de” ifadesi geçiyor Deutsche Bank öngörüsünde. Aynı anda Fransa'dan, Le Mond'dan bir haber yayılıyor. “Türkiye'nin 2001 krizini tekrar yaşama lüksü yok. Ankara gururunu ayaklar altına alarak IMF'ye çağrıda bulunmalı. Türkiye felakete koşuyor” gibi son derece korkutucu ifadeler kullanılıyor Le Monde! Avrupa'nın altıncı, dünyanın 17. büyük ekonomisi olan Türkiye'nin, hiç de hak etmediği çok daha zayıf ülkeler kategorisinde zikredilmesi son derece dikkat çekici. İngiltere, Almanya ve Fransa'dan aynı söylemin yükselmesi son derece rahatsız edici. Bütün bu senaryoların “Türkiye'nin kontrolden çıktığı, başına buyruk hareket ettiği, bölgesinin lideri olmaya hazırlandığı, 85 yıllık Cumhuriyet tarihini aşıp yeni bir güç olarak öne çıkmaya çalıştığı” şeklindeki tartışmadan sonra çıkarılması hiç de rastlantı değil. Ve bana göre, ekonomik göstergeler bir tarafa, Avrupa'nın üç merkez ülkesinin, Türkiye'nin iradesini kıracak, moralini bozacak bir yaklaşımın aynı anda sergilenmesi kesinlikle politik tavırdır. Onlara göre Türkiye bir meydan okumaya girişti. Bu irade ezilmelidir. Yeni bir kriz dalgasıyla ya da terörle. 2001 krizinden sabıkalı olan Deutsche Bank'a dikkat etmek gerekiyor. Hepsini üstüne, bütün bunlara rağmen, çok olağandışı bir gelişme olmasa, Türkiye yolunda yürüyecektir. O olağandışı gelişmelerin neler olabileceğini söz konusu ülkelerin geçmişteki fiillerine bakarak tahmin ediyoruz. Yine yaparlarsa Türkiye'yi zaten kaybetmis olacaklar. Ve karşılarında yeni bir rakip bulacaklar! İBRAHİM KARAGÜL-YENİ ŞAFAK
<< Önceki Haber Yüz yıl sonra ilk uyanış Sonraki Haber >>

Haber Etiketleri:
ÖNE ÇIKAN HABERLER