Bugün Gazetesi Yazarı Adem Yavuz Arslan bugünkü köşesinde devlet eliyle nefret suçu ve had bildirme merakının ne boyutlara dönüştüğünü yazdı.
Adem Yavuz Arslan aslında bugün devlet eliyle yaşanan pek çok sorunun temelinde had bildirme zihniyetinin görüldüğünü belirterek, 1 Mayıs'ı bayram yaptıklarıyla ve Taksim'i kutlamalara açtıklarıyla övünenlerin şimdi yasaklamasının temelinde had bildirme saplantısı olduğunu vurguladı.
Bu had bildirme ve nefret suçunun 'paralel devlet' söylemindede olduğunu belirten Adem Yavuz Arslan'ın bugünkü köşe yazısı
Devlet eliyle nefret suçu ve had bildirme merakı
17 Aralık yolsuzluk operasyonu ile birlikte 'devlet zihniyeti' sansürsüz bir şekilde ortaya döküldü.
Hatırlanacağı gibi fezlekelerdeki tapelere göre Başbakan, hangi ihalenin kime verileceğinden hangi iş adamının mahkum olacağına, gazetelerde yer alacak haberlerden tutun da savcı hakim atamalarına kadar her şeye müdahil oluyor.
Yine aynı kayıtlarda Efkan Ala: 'Biz kanun yapıcıyız, ne istersek yaparız' mealli talimatlar veriyor, 'Kır kapıyı al gazeteciyi, savcı uymuyorsa onu da tutukla' diyordu.
Yazıya bu hatırlatma ile girmemin nedeni şu:
Aslında bugün yaşadığımız pek çok sorunun temeli bu zihniyet. Mesela 1 Mayıs inatlaşması. İktidar daha iki yıl önce '1 Mayıs'ı bayram, Taksim'i de kutlama mekanı' yaptık diye övünüyordu.
Şimdi ise inatla Taksim'i yasaklıyor.
Dün gün boyu meydanlarda çatışmalar yaşandı. Yaralananlar oldu. Oysaki devlet 'had bildirme' saplantısında olmasa tablo farklı olabilirdi.
Aynı şey 'paralel devlet' söyleminde de var.
17 Aralık'ta ortaya dökülen rezaleti örtmek isteyen hükümet paralel devlet diye bir söylem ortaya attı. Başbakan en üst perdeden olayları Fethullah Gülen'e mal edince kariyer hesabında olan bazı AKP'liler de densizlikte sınır tanımadı.
Gülen'e saldırmak izin PKK'ya güzellemeler yapanlar bile çıktı.
Sürülen polisler
Hal böyle olunca uydurma delillerle cadı avı başladı. Devlet eliyle ve gücüyle linç sürüyor. Bizzat hükümetin kontrolündeki medyada psikolojik harp taktikleri ile süslü yalan haberler manşetlere çıktı.
Algı inşası yapıldıktan sonra ayarlanmış savcılar 'ihbarları, haberleri değerlendirip' casusluk ve darbe suçlamasıyla Fethullah Gülen'e soruşturma başlattı.
Bir önceki yazıda anlatmıştım; 'MİT yasası çıktı bir gece gider Hoca'yı alır geliriz' diyen AKP'liler bile var.
Öte yandan bürokraside cadı avı aynı pervasızlıkla sürüyor. Sürülen polis sayısı 15 bini aştı. Şimdi de meslekten ihraç kampanyası var.
Dün kahraman sayılan polis müdürleri bugün ayarlanmış müfettişler aracılığı ile ihraç ediliyor.
PKK ve Ergenekon masasındaki tüm polis şefleri, 17-25 Aralık operasyonunda görev alan müdürler tekmili birden açığa alındı. Mahkemeyi kazanıp geri dönenler de ya yeniden görevden alındı ya da absürt suçlamalarla soruşturuluyor.Bu arada PKK ve Ergenekon, KCK masasında görevli tüm istihbaratçıların önce açığa sonra da soruşturma kapsamına alınmasını hukuki görmek mümkün değil.
Hükümet kaynaklı 'had bildirme' operasyonlarından biri de medyada yaşanıyor.
Malum olduğu üzere TMSF ile el konulan medya grupları sırayla dönüştürüldü. 7 gazete 15 televizyon 7/24 hükümet propagandası yapıyor.
Nefret suçu işliyorlar
Aykırı sesler ya da demokrat kalemler ise işsiz kalıyorlar.
Bir yandan da kara propaganda siteleri ile hükümetin hoşuna gitmeyen isimler linç ediliyor.
Öyle şeyler yazılıyor, çiziliyor ki akıl alır gibi değil.
Medya dünyasında herkes birbirini bilir.
Söz konusu sitelerin bizzat Başbakan'ın bir yakını ve üst düzey istihbaratçıların koordinasyonu ile yayın yaptığını herkes biliyordu.
Dün Zaman'da yer alan habere göre soruşturma bilinen gerçekleri delillendirmiş.
Başta medyagundem.com olmak üzere benzeri siteler aralarında benim de bulunduğum gazetecilere yönelik nefret suçu işliyor.
Öyle şeyler yazılıp çiziliyor ki yapılan, afişe etmek ve hedef göstermekten başka bir şey değil.
Dünyanın neresinde olursa olsun bu tip yayınlara müsaade etmezler. Ama burası Türkiye. Savcı, onca maddi delile rağmen aynı gün takipsizlik verebildi.
Olayın hukuki yönü bir yana.
Türkiye tarihi yalan haberlerle afişe edilen, hedef yapılan ve sonra da ayarlanmış tetikçiler eliyle öldürülen gazeteciler, yazarlar ve aydınlarla dolu.
Bu kötü tecrübe ortada iken bizzat iktidarın koordinesindeki medya grupları nefret suçu işlemeye, demokrat kalemleri afişe edip yıpratmaya, hedef haline getirmeye devam ediyor.
Ne de olsa arkalarında 'had bildirmek şiarımız' deyip 'suçsa suç siz yapın' diyen bir zihniyet var.
Ben yine de hatırlatayım: Hrant Dink'i ölüme götüren süreç hakkında yapılan yalan yanlış haberlerle başlamıştı.