Samanyoluhaber.com Genel Yayın Yönetmeni Fuat Karazeybek, kaleme aldığı "Yok ede ede gelen iktidara karşı..." başlıklı yazısında, gündeme dair önemli noktalara temas etti.
AKP iktidarının, 17 Aralık yolsuzluk ve rüşvet operasyonu sonrası, aklanmak yerine harcama, yok etme taktiklerini uygulamaya koyduğunu ve halkın özgürlük alanlarını yok ettiğini belirten Fuat Karazeybek, "HSYK, internet yasası, MIT kanunu gibi girişimleriyle paranoyakça, halkına karabasan gibi çöken ve ilgili yerleri yok eden bir devlet, halkın buraları yeniden kazanma azmini bilemiş olmuyor mu?" şeklinde soru sorup, kaybedilen özgürlüklerin elbette bugün ya da yarın yeniden halk tarafından kazanılacağını ifade etti.
"Umuyorum ve temenni ediyorum ki yok ede ede gelen hükümet, ülkenin kazanımlarını uluslararası arenada yok etmeden bir dur diyen çıkar." diyen Fuat Karazeybek, şu an maddi-manevi en büyük varlığımız olan itibarımızın yok edildiği tehlikesine dikkat çekti..
İşte Karazeybek'in yazısı:
Geçen yaz, ‘30 Mart’ta son zamanların en heyecansız seçimi olabilir’ yorumları yapılırken, öncesinde ise Recep Tayyip Erdoğan’ın Cumhurbaşkanlığı’na en iddialı ve doğal adayı olacağı konuşuluyordu.
Gelinen noktada, genel seçim havasına büründürülmüş bir yerel seçim ve Erdoğan için giderek azalan Cumhurbaşkanlığı/Başkanlık hayali söz konusu.
Bunlar herkesin malumu. Benim dikkat çekmek istediğim, seçimlere giderken uygulanan ve seçimlerden sonra nasıl tezahür edeceğini bilmediğimiz harcama, yok etme taktikleri.
Madem adını koyduk, İstiklal savaşı da dedik. Yaşananlara bir savaş mantığıyla bakalım. (AKP tarafından bakınca oldukça mantıklı zira)
Uluslararası boyutu olan bir yolsuzluk, kara para aklama ve rüşvet skandalı, etrafa saçılan onca delil ve belgeyle birlikte buz gibi dururken, üstelik yürüteceğiniz mücadelede hukukla aklanma yolunu tercih de etmemişken ne yapabilirsiniz ki başka?
Elbette adını ‘İstiklal’ diye manipüle ettiğiniz ikbal savaşı başlatacaksınız.
Bu savaşta kullanılan taktiklerse maalesef yüzleri o kadar karartacak cinsten ki, sanki bir grubu veya zümreyi değil memleketi hedef almış gibisiniz.
Hizmet hareketini hedef alan hakaretleri, iftira kampanyalarını, yüz karası manşetleri hiç konuşmadan, doğrudan ‘savaşıyorum’ adı altında yaptıkları yok etme taktiklerine, yakın tarihten en büyük örneğini vererek ilerleyelim.
Savaşta genel kuraldır. Bir mevziyi veya şehri kaybediyorsanız, ordunuzla burdan sıvışırken geride düşmanın eline geçebilecek bütün askeri ve lojistik malzemeyi yok edersiniz. Ancak el değiştiren bölgenin halkına ait temel yaşam alanlarına dokunmazsınız.
Dokunan olur mu? Tabii ki…
Bu taktiği en son acımasızca, kendi halkına karşı da kullanma eğilimi Hitler’de görülmüştür. İşgal ettiği toprakları geri gelme umudu olmadan terk ederken Silahlanma Bakanı Albert Speer’e verdiği tamamen yok etme, geride hiçbir şey bırakmama (çorak toprak politikası) stratejisiyle yenildiği alanı kimseye yar etmeme hali incelemeye elbette değerdir. Taktik basit aslında, ‘ya benimsin, ya da kara toprağın’ın devletçe söylenmiş hali.
(Albert Speer geri çekilirken Alman halkına ait varlıkları yok etme emrini yerine getirmedi, aylarca Hitler’i tam tersine inandırmayı da başardı o ayrı)
Şu an yaşadığımız tam da budur. Elde edemediğin, kontrolünü ele alamadığın, fayda pratiğine dökemediğin her şeyi yok et, muhaliflerin için de kullanılamaz hale getir.
Twitter’ın neden bu kadar büyük bir memleket meselesi olduğunu anlatmak için bir önceki örneği verdim. Tayyip Erdoğan gibi kendisine karşı olduğunu düşündüğü her kişi, kuruluş, parti, yasa… Aklınıza ne gelirse yok etmesi ya da ‘dizayn etmesi’yle meşhur bir liderle karşı karşıya olduğumuzu bilerek kabul etmemiz gereken gerçekleri alt alta yazalım:
1-Ülkede gerçekten halinden memnun olmayan birileri var
2-Bu halden kendisini kurtaracak, ‘biat et/itaat et’ denildiğinde etkili muhalefet edecek meclis içi/dışı bir siyasi oluşum yok
Peki gayr-ı memnun vatandaş ne yapsın?
Meşru şekilde talepleri yerine getirilmeyen halk, siyasilerden ve medyadan umudunu keserek Gezi Parkı’ndan başlayarak Cumhuriyet tarihinin en kapsamlı eylemlerini yaptı. ‘Aracı bir siyasetçi’ yerine mesajını doğrudan kendisi verdi (hem de o mesajın rantını muhalefet partilerine yedirmedi), ‘aracı bir medya’ yerine de Twitter vb kendi medyasından, doğrudan konuştu. Gezi parkında hükümetçe başarıyla kullanılan vandallık vs argümanları ile kara propaganda sayesinde kısmen başarılı olan iktidar, 17 Aralık’tan bu yana demin bahsettiğim savaş zeminini tamamen kaybetmiş görünüyor.
İnsanlar sosyal medyada rahatça yolsuzluğu da konuşuyor, arsızlığı da. Uzun zamandır dizayn edilmiş partilerde bulamadığı ‘Başbakan’ın ağzının payını veren’ siyasetçi yerine fenomenleri bulan, manipüle edilmiş medya yerine Twitter sayesinde gerçeğe çok hızlı ulaşabilen bir halk var artık. Bir yönüyle de bu internet siteleri halkın son kalesi. Gaz alabilecek yeni mecra gerçekten yok.
Stadlarda bağıramayan, akademisyenleri YÖK eliyle susturulan, azcık itiraz ettiğinde hain ilan edilen iş adamları bulunan bir halk söyler misiniz başka ne yapabilir? En barışçıl muhalefetin sergilendiği Twitter’a erişime engelleyen bir hükümet, halkının yarın neyine göz koyacak belli mi?
Bunun adı kaybettiğin alanı yok et stratejisinin modern halidir.
HSYK, internet yasası, MIT kanunu gibi girişimleriyle paranoyakça, halkına karabasan gibi çöken ve ilgili yerleri yok eden bir devlet, halkın buraları yeniden kazanma azmini bilemiş olmuyor mu?
Kaybedilen özgürlükler elbette yeniden kazanılacak. Bugün ya da yarın…
Umuyorum ve temenni ediyorum ki yok ede ede gelen hükümet, ülkenin kazanımlarını uluslararası arenada yok etmeden bir dur diyen çıkar.
Zira şu an maddi-manevi en büyük varlığımız olan itibarımız yok ediliyor.