Vatan Gazetesi yazarı
Yiğit Bulut, ilginç bir ekonomist. Güncel meselelere dair cesur çıkışlarıyla tanınıyor. Doğru bildiğini çekinmeden söylüyor. Bu tarz, bazen de başına iş açıyor tabii.
Geçtiğimiz günlerde 'Evrim teorisine inananlara inanamıyorum.' başlığıyla bir yazı kaleme aldı ve başını yine derde soktu! Oysaki yazısında dinî motif yoktu. Sadece 'big bang' teorisinin karşısına 'itici güç, yaratıcı zekâ' kavramlarıyla çıkmıştı. Hemen 'Mürteci misin?' sorusuyla karşılaştı. Bulut, köşesini kişisel zevklerine ayıran 'beyaz Türk' kimlikli yazar tayfasından hareketle "Şarabı yazmak serbest, millî-manevî değerleri
tartışmak
yasak!" diyor. Değerler ve beyaz Türk kavramlarından bahsetmişken
Doğan Grubu'nun içinden biri olarak ilginç bir çıkış daha yapıyor. "Aynı değerlere sahipler." dediği
Aydın Doğan ile
Başbakan Recep
Tayyip Erdoğan arasındaki
kavgayı, araya giren grup içindeki bazı beyaz Türklerin
tahrik ettiğini söylüyor. "Peki Aydın Doğan, bu tahrikçilere neden izin veriyor?" sorusuna "Bu gruba sızmış olabilirler ama mutlaka temizlenecektir." cevabını veriyor.
Doğan Grubu ile iktidar arasındaki kavgayı, beyaz Türkler çıkarıyor
'Evrim teorisine inananlara inanamıyorum' dediniz, mahalle karıştı...
Evet, ama ben yazımda hiçbir dinî motif kullanmadım. Sadece 'ilk itici güç' ya da 'yaratıcı
zeka' dedim. Binlerce
mesaj geldi. 'Siz mürteci misiniz, dinden bilime bakılır mı?' diye. Siz Türklükle,
İslam'la ilgili bir şey söylediğiniz zaman kötü adamsınız. Değerlerimize sahip çıkmak ayıp mı? Ben bugün dini, yaratıcı kelimesini konuşurken korkuyorum. Anında bir saldırı başlıyor.
'Yazmasaydım keşke' dediniz mi?
Hayır. Bir şeylerin sorgulanması gerekiyor. O yazıyı olasılık hesaplarından,
kuantum ve belirsizlik teorisinden yola çıkarak yazdım.
Yakın çevrenizden tepki aldınız mı?
İlk iki yazımda tepkiler geldi. Üçüncü yazımın sonrasında benim düşünceme
transfer olanlar, 'kafam karıştı' diyenler oldu. Çünkü tek başına bilim, insanı hiçbir yere götürmez. Bugün klonlama yapabiliyoruz. Bana bir hücrenizi verin, Amerika'da sizden bir tane daha yaptırabilirim. Ama içindeki ruhu üfleyebilir misiniz? İnsanoğlunun, bilimin dolduramadığı tarafları dolduran bir mekanizmaya ihtiyacı var. Saygı duymuyoruz buna.
Saygı duyulmayınca da kamplaşmalar kaçınılmaz oluyor herhalde...
Türkiye'de farklı iki
toplum var. Bir tarafta beyaz Türkler, bir tarafta başka bir toplum. Sentez toplumunu kuramadık. Çok sert
Atatürkçülük yapanlar, diğerlerini dışladı. Atatürk öyle yapmadı ama. Atatürk'ün fotoğraflarına baktığınızda, sağında solunda, o karede mutlaka manevîyatı temsil eden biri vardır. Ama sonradan ortaya çıkan Atatürkçü kadrolar bunu anlayamadı. Bugünkü çatışma ortamına gedik.
Din, Atatürkçülük, çatışma demişken, irtica paranoyasının köpürtüldüğü dönemleri ekonomist gözüyle nasıl okuyorsunuz?
Adnan
Menderes, istediği parayı bulamayınca '
Petrol Ofisi ve İş Bankası'nı satarım, yeni bir
model oluştururum.' diye ortaya çıktığı zaman bir irtica dalgası çıktı. Menderes, gitti.
Erbakan'ın en büyük günahı neydi biliyor musunuz? Dedi ki; 'Paramızı bankaya bir birimle veriyoruz, iki buçuk birim borçlanarak geri alıyoruz. Bir
havuz sistemi kurun.
Kamu bu havuz sistemini kullansın, kendi parasını çevirsin, bankalara
faiz ödemesin artık.' Çok büyük bir günahtı bu! Bankalara giden yüksek faizin önünü kesmiş oluyorsunuz. Bir irtica tartışması patladı, Erbakan yok oldu gitti.
Ya Başbakan Erdoğan?
Başbakan Erdoğan, bugün bankacılık sektörüyle ilgili ne diyor? 'Neşter vurmamız gerekiyor.' diyor. 'Türkiye kan ağlarken bankalar katrilyon kâr edemez.' diyor. Peki Erdoğan'ın tepesinde dolaşan Demokles'in kılıcı ne? 'Mürteci!'
Erdoğan'la grup arasındaki tartışmayı nasıl görüyorsunuz?
Bugün aslında birbirine karşı görünen insanlar aynı kökten geliyor. Aydın Doğan, tam bir
Anadolu insanıdır. İslam dininin gereklerini yerine getiren, manevî tarafı güçlü olan, ortak değerlerie saygılı olan biridir. Başbakan Erdoğan aynı şekilde... Aralarında sanki bir kavga varmış gibi görünüyor. Araya giren beyaz Türkler bu kavgayı çıkarıyor. Kalkıp da işte 'ben bunu haber yaparım, siz de benim patronuma saldırırsınız' diye ortalığı tahrik ederseniz, çıkardığı kavgadan nemalanan insan olursunuz. Doğan Grubu Türkiye'deki bütün ortak değerlere son derece saygılıdır. Ama araya giren bazıları bu kavgayı çıkarıyor, tahrik ediyor. Bu tuzaktan kurtulmamız gerekiyor.
Araya giren bu beyaz Türklerin tahriki niye peki?
Bu adamlar varlığını buna borçlu. Bugün Başbakan Erdoğan'la başkasını kavga ettirmek değil sadece. Geçmişteki hükümetlerle patronlar arasındaki kavgayı kimin çıkardığına bakın. Önce kavgayı çıkarıyor, kavgayı yönettiğini iddia ediyor, sonra yönettiği süreçten nemalanmaya başlıyor. Bu manevî bir nemalanma, makamsal bir nemalanma. Kavga çıkaran bu beyaz Türkleri aradan çekmemiz lazım. Bizim onlara ihtiyacımız yok. Bu, beni gerçekten çok rahatsız ediyor. 'Ben
üzüm suyuyla yıkandım, sirkeyle duş aldım, şarap içtim, şu an beşinci kadehteyim, yazımı yazıyorum.' diyorsunuz Türkiye'de hiçbir şey olmuyor, 'Yaratıcı zeka var' diyorsunuz insanlar size saldırıyor. Ben bunlara 'babası üzüm olanlar' diyorum. Onlar Türkiye'de her türlü makama gelmek için ilerleyebiliyor ama kendini bu toplumun ortak dinamiklerinden görenler çok zorlanıyor.
Aydın Doğan bu tahrikçi beyaz Türk'lere karşı neden önlem almıyor? Tasfiye mesela...
Anlattıklarım şahsi fikirlerim. Kendisi olayı nasıl görüyor bilemem ama şunu söyleyebilirim: Siz çok büyük bir transatlantiğin sahibi olduğunuzu düşünün. O transatlantiğin içinde çarkçıbaşı hata yapacaktır, birinci
kaptan hata yapacaktır... Büyük medya grupları içinde bu olaylara müdahale etmek çok kolay değil. Aydın Bey, medyada son derece objektif kriterlerle haber yapılmasını prensip edinmiş bir insan. Kendisi mutlaka yanlış gördüğü yönleri düzeltecektir. Bu grupta o tip insanlar araya sızmış olabilir ama orta ve uzun vadede mutlaka temizlenecektir.
Gruptan bahis açılmışken 'amiral geminin kaptanı değişecek' dedikoduları hiç dinmiyor. Yiğit Bulut'u Hürriyet'in başında görür müyüz?
Benim kendi
kariyer planlamamda öyle bir iddiam yok. Tabii ki birileri 'Bu işi yapmamız gerekiyor' derse o zaman oturup düşünürüz. Benim kariyer planlamamda genel yayın yönetmeni olmak yok. Hürriyet'in genel yayın yönetmeninin değişimiyle ilgili tartışmalar piyasada devam ediyor. Şunu söyleyeyim. Bir yerde bir ihtiyaç hasıl olmuşsa onun tartışması olur. Boş yere çıkmış bir tartışma değildir.
Adaylarınız kimler?
Hürriyet grubu içinde genel yayın yönetmenliği koltuğunu doldurabilecek çok mükemmel insanlar var. Türkiye'nin ortak değerlerini yansıtan, Türkiye'nin milli manevi duygularına sahip çıkan mükemmel insanlar var. Hiçbir makam boş kalmaz. Aydın Doğan, yanlış karar vermez kesinlikle.
***
Ali Kırca'nın bir açıklama borcu var
28 Şubat sürecine dair Ali Kırca'nın bir açıklama yapması gerektiğini yazmıştınız...
Bir baktık Ali Kırca bir gün bir
kaset çıkardı.
Fethullah Gülen'le ilgili görüntü, arkasından yorumlar. Bu kasetler daha önceden yok muydu? Bilinmiyor muydu? Zaten Fethullah Gülen'in kendisi çektirmiyor muydu? Orda olmayanlar bu vaazları dinlesinler diye. Sonra başka haber müdürlerine geçti bu kasetler. Böylece bir
manipülasyon ortaya çıktı. Burada önemli bir şey var. Haberin müdürü, patronunun haberi olmadan bu manipülasyonu başlatmış olabilir.
Dinç Bilgin'den habersiz mi 'düğmeye bastı' yani?
Dinç Bilgin'den, Aydın Doğan'dan hangi medya patronu varsa. Patronun haricinde haber müdürü bu süreci başlatmış olabilir. Çok manipülatif ve kurgulanmış bir süreçti. Çok iyi sorgulamak gerekiyor. Ali Kırca'ya bence çok büyük bir sorumluluk düşüyor. O kaseti nereden aldığını açıklaması gerekiyor. Zaten var olan kaseti montajlamışlar, tam
psikolojik savaşın istediği şekle getirmişler. Ali Kırca'yı da suçlamıyorum. Kullanılmış da olabilir.
***
IMF, Türkiye'nin yararına değil
AB'yle ilgili olumsuz görüşlerinizi çok sert üslupla dile getirdiğiniz oluyor. Nedir sizi bu kadar kızdıran?
Hükümet, AB ve IMF konusunda ipe un seriyor. Bence de bu çok doğru bir taktik. IMF ile
anlaşma Türkiye'nin yararına değil. AB ise hiç kimseden istemediğini Türkiye'den istiyor.
Romanya ve
Bulgaristan'ı tam üye yapıyorsunuz, Türkiye'ye 'bir dakika' diyorsunuz. Bulgaristan'da arabayı bırakın bir yere, yarım saat sonra geri dönün bakalım bulabilecek misiniz? Mümkün değil öyle bir ülkenin AB standartlarına ulaşması. Ama onlara göre Bulgaristan ulaşmış, Türkiye ulaşmamış. AB, Türkiye'ye karşı bazen kötü niyetli davranıyor. Mesela Alevîleri
azınlık olarak tanıyacaksın, diyor. Sen kimsin de İslam dini içerisinde azınlık tanımlama yetkisini kendinde buluyorsun. Diyor ki; 'Kürtleri azınlık olarak tanıyacaksın'. Ama Fransa'da Korsika'dakilere, Basklara haklarını vermiyor. Devlet eliyle yapılan
TRT Şeş öyle büyük bir adımdır ki! AB'd
e devlet eliyle yayın yapan bu türden hiçbir televizyon yok. AB projesi benim çizgime uymuyor.
***
Finansal Ergenekon'u da kırmak gerekiyor
Poyrazköy'deki
mühimmat bulunduktan sonra fikirlerim farklılaştı. Çünkü gidip bölgeyi incelerseniz o mühimmatı
sivil birinin oraya gömmesi mümkün değil. Ergenekon operasyonunun çok önemli olduğunu düşünüyorum. Türkiye'de yerleşik bir Ergenekon var.
Terim olarak söylüyorum, finansal, siyasi, askeri Ergenekon var. Tayyip Erdoğan'ın başbakan seçilmesi yerleşik Ergenekon'un delinmesi demek. Seçilmişlerden oluşmuş bir sistemde bu makama gelmesi çok önemli bir şey. Yerleşik düzen içinde onlardan olmayan birinin bir güç odağı haline gelmesi onları rahatsız ediyor. Bakın çete olarak söylemiyorum. Mantık, yapı... Mantık açısından finansal Ergenekon'u kırmak gerekiyor. Eğer Tayyip Erdoğan'ı siyasi anlamda yok ederlerse sonuç alınamayabilir. Bütün başbakanların aforoz edildiği bir işi yapıyor çünkü. Çok tehlikeli sularda yüzüyor. Finansal Ergenekon'a çomak sokmaya çalışıyor.
Faize bulaşan sistem iflah olmaz
Bütün
ekonomik çalışmalarım sonunda geldiğim nokta şudur: Bir sisteme faiz girmişse o sistem artık iflah olmaz. Birisi faize bulaşmışsa onun iflah olması mümkün değil. Boşuna 1400 yıl önce 'Faiz haramdır.' dememişler. 50 milyar dolar faiz ödüyoruz. Onun için bu prangadan kurtulmak gerekiyor. Belki de IMF ile anlaşmamak bunun ilk adımı olabilir. Tabii bu, AK Parti'yi seçimlerde yüzde 60'ın üstüne de taşıyabilir. Ama öyle bir finansal manipülasyon gelir ki, yüzde 10'un altına da itebilir.
ÖNDER DELİGÖZ - ZAMAN