Türk sineması özellikle son iki yılda, film ve
seyirci açısından büyük bir yükseliş içinde. Geçen yıl 27 film vizyona girdi. Bu yıl ise 1
Eylül'den bu yana vizyona giren film sayısı şimdiden 16'yı bulmuş durumda. "Cenneti Beklerken", "Eve Giden Yol", "Barda", "Dünyayı Kurtaran Adamın Oğlu" vizyon için sıradayken çekimi tamamlanan ya da devam eden filmler de bayram ve yarı yıl tatillerini bekliyor.
Yerli filmlerin toplan seyirci içindeki izlenme oranı ise göz kamaştırıcı. 2005'te yüzde 42 olan izlenme oranı, bu yılın
ilk 11 ayında yüzde 45'e yükselerek
Avrupa'nın en yüksek rakamına ulaştı. Bu rakam,
yasa ile sinemalarda gösterilecek filmlerin yüzde 40'ının
yerli olması zorunluluğunun getirildiği Fransa'da bile yüzde 40'lar civarında. Bu ülkede 2004 yılında seyircilerin yüzde 39'unun yerli filmleri
tercih etmesi son yirmi yılın en büyük rakamı oldu.
'Eşkıya' dönüm noktası
12 Eylül darbesinin ardından hem
üretim hem de seyirci sayısı bakımından büyük bir çöküş yaşayan yerli sinemanın kaderi yönetmenliğini
Yavuz Turgul'un yaptığı ve Şener Şen'in başrolü oynadığı 1996 yapımı "Eşkıya" ile değişti. 1996 sonbaharında vizyona giren film, ilk haftalarda fazla ilgi görmemesine rağmen bir anda patladı. Yaklaşık yirmi yıldır sinema salonlarından uzak duran yerli izleyici, "Eşkıya Baran"ın
İstanbul sokaklarında yaşadıklarını
izlemek için sinemalara
akın etti. Eşkıya'nın 2 milyon 568 bin 339 kişi tarafından izlenmesi "Türk sinemasının seyirci ile barışması" olarak değerlendirildi.
Hemen ardından çekilen "Kahpe
Bizans"ın 2 milyon ve "Vizontele"nin 3 milyon barajlarını aşması sinema
sektörünün geleceğe umutla bakmasını sağladı. Son birkaç yıldır ise 1-2 milyonluk seyirci rakamlarını yakalamak büyük bir maharet olarak kabul edilmiyor. Örneğin geçen yıl 4 film 2 milyonun üzerinde seyirci tarafından izlenirken 1 tanesi de 997 binde kaldı. Bu
sezonun daha başında olmamıza rağmen "Hokkabaz" ve "
Sınav" 1 milyon barajını geçti.
Sinema Yazarları Derneği (SİYAD) Yönetim Kurulu Üyesi Deniz Yavuz'un yıllardır titizlikle derlediği istatistiklere göre bu yıl 1 Eylül-30
Kasım tarihleri arasında vizyona on dört yerli film girdi. Aynı dönemde kırk beş
yabancı film vizyon gördü. Bu dönemde vizyona giren yerli filmleri 3.440.044 kişi izleyerek gişeye 25.494.712 YTL bıraktı. Aynı tarih aralığında söz konusu yabancı filmlere ise 3.226.300 kişi giderek gişeye 25.982.599 YTL bıraktı. Bu verilerden on dört yerli filmin neredeyse üç katı sayıda yabancı filmi, seyirci sayısı olarak geride bıraktığı görülebilir.
Yerliye ilgi yüzde 45
2005 yılında vizyona giren 221 filmin toplam seyirci sayısı 27.250.989. Bu filmlerden yalnızca 27'si yerli yapım. Ancak 11.441.856 kişi tarafından izlendi. 194 yabancı filmin seyirci sayısı ise 15.809.133. Bir diğer değişle toplam film sayısının yüzde 12.2'sine tekabül eden yerli filmlerin toplam seyirci içindeki izlenme oranı yüzde 42.
2006 yılının ilk 11 ayında ise toplam izleyici sayısı 27.891.668.
Vizyona giren 212 filmden 27'si yerli yapım. Yerli filmleri 12.648.392 kişi izledi. Yani sinemaya giden seyircilerin yüzde 45'inden fazlası yerli filmi tercih etti. Oysa toplam film içinde yerli filmlerin oranı yüzde 12.7.
Ama yandaki tablodan da anlaşılacağı üzere yerli filmlere ilgi, toplam seyirci sayısında büyük değişikliklere neden olmuyor. Daha çok yabancı filmlerin seyircisinden çalıyor ki bu da -Mehmet Soyarslan'ın dediği gibi- "Seyircinin eğilimlerini" gösteriyor.
Yerli sinemanın yükseliş trendinin arkasındaki en büyük müttefiki ise kuşkusuz televizyon.
Televizyon karşısında geçirilen süre bakımından ilk sıralarda yer alan
Türkiye'de, televizyonun yarattığı kahramanlar ve eserler sinemada da karşımıza çıkıyor. "Deli Yürek", "
Kurtlar Vadisi" ve "Asmalı
Konak" gibi dizi olarak çekilip sinema filmi de yapılan yapıtların yanı sıra dizilerde rol alan ve popülerlik kazanan yeni yüzler de sinemada değerlendirilmek isteniyor. Bu ilişki tam tersi yönde de gerçekleşiyor. İyi bir film çeken yönetmeni, bir dizide
kamera arkasında görebildiğimiz gibi dizilerde meşhur olan oyuncular da filmlerde rol alıyor.
Sektör
sermaye biriktirdi
Yapım şirketlerinin seyirciden büyük ilgi gören televizyon dizilerinden elde ettikleri sermaye birikimi de ölü sezon diye tabir edilen yaz aylarında sinemaya akıyor. Böylece sektörün bütün bir yıl çalışmasının önü de açılmış oluyor. Movieplex ve multiplex sinemaların bütün Türkiye'de yayılması da seyirci sayısının artmasını sağlayan önemli etkenlerden biri.
Seyircinin yerli filmlere ilgisinin artışında dizilerin yardımıyla oluşturulan melodramatik yapının da etkisi var. Bir tür Yeşilçam filmlerinin eksen alındığı ama modern ilişkilerle donanmış, bugünün kentli insanına hitap eden bu diziler de yeni bir izleme kültürü oluşturuyor ve çekilen filmler "potansiyel" seyircinin bu eğilimlerini dikkate alıyor. Aile değerlerine, mahalle kültürüne, arkadaşlığa kısaca günümüz Türkiyesi'nde çözülmeye yüz tutan birçok şeye övgüler düzen bu yapı, sinema için de hazır bir seyirci kitlesi oluşturuyor. Film çekilirken bu hazır seyirci dikkate alınıyor. Bunun en belirginleştiği tür ise komedi. Yeniden çekilen ve büyük ilgi gören "Hababam Sınıfı" serileri, "Kahpe Bizans" ve vizyon sırası bekleyen "Dünyayı Kurtaran Adam'ın Oğlu" bir tür Yeşilçam parodilerinin parodisi gibi. Tabii daha modern yorumlar, daha bugüne özgü gülme esprileriyle.
Türkiye cirosu en hızlı büyüyen ülkelerin başında
Adnan Akdemir (AFM Sinemaları Yönetim Kurulu Başkanı)
Türkiye’de 30 Aralık 2005 ile 30 Kasım 2006 tarihleri arasında 27’si yerli 185’i yabancı olmak üzere toplam 212 film vizyona girdi. Yerli filmlerin sayısından ziyade, izleyici adetlerinde çok büyük artış var. Zira sayısı itibariyle vizyona giren filmler içinde sadece yüzde 13’lük paya sahip olan yerli filmler, 12.648.392 izleyici ile pazarda yüzde 45’lik bir orana ulaştı.
Batı dünyasında bir duraklama devri yaşayan sektör, aralarında Türkiye’nin de bulunduğu Rusya, Çin ve G.Kore gibi Doğu ülkelerinde son 10 yılda büyük bir ilerleme gösteriyor. Bu ilerlemenin devam etmesinde önemli rol oynayan multiplex patlaması ve yerli film yapımının gerekli altyapıyı bularak büyümesi durumu, Türkiye için de geçerli.
Bu, kesinlikle dönemsel bir durum değildir. Süren film yapımları sektörde ciddi büyümelere işaret etmektedir. Bilhassa ciddi kârlar elde eden film yapımcıları birden fazla filmle hazırlanırken kazançlı olan sinema zincirleri de kaliteli sinemacılığın gitmediği noktalara multiplex yatırımlarını artırarak sürdürecekler.
Dünyada, yerli yapımları izleyen ülkeler kategorisinde üst sıralara doğru tırmanan Türkiye yüzde 45'le Avrupa’daki en yüksek yerli film izleme oranına sahip Fransa'yı bile geride bıraktı. Hedefimiz, yüzde 70 yerli yapım izleme oranına sahip G.Kore gibi, kendi kaynaklarını yaratan ve bu sağlıklı gelişme ile sürekli büyüyen bir Türk sinema sektörünün oluşması.
Bu yıl ciro ve kişi sayısı anlamında dünyada en hızlı büyüyen ülkeler, daha önce film hırsızlığı (korsan VCD, DVD) oranının en yüksek olduğu Rusya, Çin, G.Kore ve Türkiye’dir. Bu sürpriz gelişmenin nedeni ise söz konusu ülkelerdeki gişe gelirinin artmasıyla birlikte, daha önce yapılamayan sinema yatırımlarının hayata geçirilmesi ve hizmetin, izleyicilerin ayağına götürülmesidir.
Mehmet Soyarslan (Özen Film Sahibi- Dağıtımcı, yapımcı)
'Türk sineması yeniden altın çağına mı giriyor' diye rahatça sorabiliriz
Bu yıl Türk sineması için bir dönüm noktası oldu. Vizyona giren film sayısında büyük bir patlama var ve devamı gelecek. Şu ana kadar vizyona giren filmlerin içinde hepsinin başarılı olduğunu söylemek ise zor. Bir kısmı başarısız olurken bazıları vasat düzeyde kaldı. Ama Dondurmam Kaymak gibi düşük maliyetle yapılıp sürpriz yapan filmler de var. Ama geçen yıllarda yakalanan 3-4 milyon barajının aşılmadığı da bir gerçek.
Bu yılki film bolluğunun göstereceği önemli bir şey var. O da sezon boyunca hangi tür filmlerin öne çıkacağı. Bu yıldan çıkartılacak sonuçlar, Türkiye sinemasının geleceğine de yön verecek.
Ama son yıllarda sesini asıl duyuran Türk sinemasından daha çok, sinema seyircisi. Seyirci, "Ben yabancı filmleri ilgi ile beklemiyorum. Benim değerlerimi anlatan filmlerin çağdaş bir sunumunu bekliyorum" mesajı verdi. Seyircinin gerçekten de ne beklediğini bu sezonun sonunda göreceğiz. Tabii ortaya çıkan seyirci rakamları da filmlerin bütçelerini belirleyecek. Örneğin, Hokkabaz ve Sınav bu yılın iddialı filmleriydiler. Ancak her ikisi de yatırılan paranın üzerine çıkamadı. Bu da bize film maliyetlerinin sınırları hakkında bilgi veriyor. "Eve Giden Yol", "Son Osmanlı" gibi yine maliyeti yüksek filmler vizyon için sıra bekliyor. Bu pahalı prodüksiyonların seyirci sayılarını görüp sektör de bir karar verecek kuşkusuz. Seyirci bu filmlere cevap verecek mi. Ama kesin olan şu ki, yabancı filmlerin etkisinin azalmaya başladığı.
Artık "Türk filmleri yeniden altın çağına mı dönüyor" diye bir soruyu rahatlıkla sorabiliriz.
Kadri Yurdatap Film Yapımcısı
'Yeni bir Türk sineması doğuyor'
Türk sinemasının kazancında yüzde yüz bir artış yok. Türk sinemasında yapılan filmlerin yüzde 10'u para kazanıyor. Yüzde 10'u ancak kendilerini kurtarıyorlar. Ama yüzde 80'i zarar ediyor. Bu durum da yeni yeni pazara giren sinemacıları ve sermayeyi ürkütüyor. Bu kuşakta değil ama yeni bir nesil daha gelecek ve yeni bir sinema oluşacak. Kendine ait yapımcıları ve starları olacak. Şimdi imkânı bulan film çevirmek istiyor. Sinemalarda gösterimde olan filmlerin yüzde 9'u yerli; yüzde 91 ise yabancı. Ama yabancı filmlerin gişesi yerlilerle eşit. Bu, çok büyük bir gelişme. Türk filmlerinin "tu kaka" olduğu dönem kapandı. Bugünkü altyapısı çok büyük bir sinemaya uygun. 20'nin üstünde okulda sinemacı yetişiyor. Diziler de sinemaya olan ilgiyi tetikliyor. Sinema şu an için tam olarak bir yatırım aracına dönüşmedi ama ilgi çok yüksek. Yılmaz Erdoğan gibi pek çok yapımcı hemen sinemaya yöneliyor.
REFERANS