Mesela
Eminağaoğlu, ilgilendiği bir
davayla ilgili haberin daha iyi girmesi için
gazete yöneticileriyle bile görüşebileceğini söylüyor. Bu ve buna benzer onlarca skandalı teftiş kurulunun
soruşturmasından sonra öğreniyoruz. Bu iki ismin ortak girişimi ile kotarılan TİB'de
arama kararından sonra yine aynı gazeteciler aracılığı ile müthiş bir
manipülasyon başladı. NTV televizyonu başta olmak üzere
Ergenekon soruşturmasından rahatsız olan gazeteciler yine yoğun mesaide.
YARSAV Başkanı
Ömer Faruk Eminağaoğlu istedi,
Sincan hakimi Osman
Kaçmaz karar verdi. Yasal olarak yapılan
dinlemelerin merkezi olan TİB'de arama yapıldı. Kurumun başkanı
Fethi Şimşek, -kendisi aynı zamanda tecrübeli bir cumhuriyet savcısı- yapılacak aramanın süren soruşturmalara zarar vereceğini söyledi. Yapılmak istenenlerin
yasal olmadığından hareketle
itiraz etti ama başaramadı. Fakat Şimşek haklı çıktı. TİB'de yapılan aramalar
rapor olarak medyaya sızdı ve birçok davada soruşturulanlarla, onlar hakkında dinleme kararı veren hakimler deşifre oldu. Kararı veren hakimler için
cadı avı başlatıldı. Hukukun kendilerine verdiği yetkiyle hareket edenler, sanki yasa dışı iş yapıyormuş gibi
linç edilmeye başlandı. Beklenen etki oluşmuş olacak ki,
Osman Kaçmaz işi daha da büyütüp TİB'de geniş bir arama yapılmasını istedi.
Ortada ciddi derecede bilgi kirlenmesi var. Yapılanları 'telekulak' olarak değerlendirmek mümkün değil.
Telekulak skandalı,
Ankara Emniyeti'nde bazı polis müdürlerinin 8. katta,
yasa dışı dinleme yapmasına deniyordu. Oysa şu andaki dinlemeler bizzat hakim kararıyla veriliyor. Yani somut deliller var ki, hakim dinlemeye
evet diyor. Daha bir yıl olmadı. Ergenekoncularda ele geçirilen 51 No'lu CD'de onlarca hakim ve savcının mahrem görüntüleri ve özel bilgileri çıkmıştı. Ki bu isimler bizzat
Yargıtay Başkanı tarafından ilgili şahıslara iletildi. Ergenekon, bu isimlerden bazılarını kendi amaçları çerçevesinde kullanmış olamaz mı? Ergenekon
sanıklarına yönelik yapılan dinlemelere 50'den fazla yargı mensubu takılmıştı. Davada sanık olan avukata 'Bir emrin var mı abi?' diyen yargıcın ilişkisi araştırılmayacak mı? Yine aynı davada sanık olan Engin Aydın mesela. Geçen
HSYK toplantısında bir üye ile yediği yemekle gündeme gelmişti.
Yargıtay seçimlerine müdahale edebilecek kadar güçlü görüyordu kendisini. Engin Aydın'ın Yargıtay'da bazı isimler için
kulis yapabilecek ilişkileri hiç görülmemeli mi? Yine aynı dava çerçevesinde evi aranan
Sabih Kanadoğlu, soruşturma savcıları için 'Sonu
Şemdinli gibi olacak.' derken kime güveniyordu? Çok ilginçtir,
Milliyet gazetesi dün dinleme konusunu haberleştirirken 'Olacak iş değil.' demiş. Ama bu başlığın hemen üstünde 'Fuhuş dosyasında 6 hakim, 3 savcı' haberini vermiş. Ve bunların HSYK'ya bildirildiğini yazmış. Yani yargı mensuplarının da suç işleme ihtimali olduğunu unutmamak lazım.
Kurumlardan gelen ayaküstü açıklamalar da anlaşılır gibi değil. HSYK Başkan Vekili
Kadir Özbek, daha kendilerine gelmiş bir konu olmadığı halde öyle bir söz sarf etti ki, hakimleri zan altında bıraktı. Neymiş efendim, müfettişlerin talebi karşısında hakimler çekiniyor ve dinleme kararı verebiliyormuş. Müfettişler sadece soruşturuyor ama HSYK meslekten atmakla kalmıyor avukatlık bile yaptırmıyor. Keşke Özbek, TESEV'in raporuna baksa ve orada HSYK kararlarının yargı mensuplarının üzerinde nasıl bir etki yaptığını görse.
İtalyan
Savcı Felice Casson soruşturma yaparken üst yargının engellemesiyle karşılaştığını söylemişti.
Türkiye son bir yıldır İtalya'da yaşananların benzerine şahit oluyor. Bu da kimseyi şaşırtmıyor.
ZAMAN-ALİ AKKUŞ