Ulusalcılık ve Yalçın Küçük
Doğu Perinçek’in
Öcalan’a gül verirken çekilen fotoğrafı çok tartışıldı.
Bu günlerde televizyon televizyon dolaşıp kafasında
Atatürk’ün kalpağıyla ulusalcılık ve Kemalizm fetvaları veren Yalçın Küçük’ü de tartışmaya açma zamanı geldi ve hatta neredeyse geçiyor.
Hayır, söylediklerini ciddiye aldığımızdan değil; onu ciddiye alan Kemalist safoşları uyarmak istiyoruz.
Buyurun,
Yalçın hocanızın 1993 yılında Abdullah Öcalan ile yaptığı söyleşinin sonucunda “Dirilişin Öyküsü” adıyla yayımlanan kitabında Öcalan’a sorduğu sorulardan bir demet. Hoca’nın Kemalizm ve Türklük hakkındaki görüşlerine bayılacaksınız.
“Sizi çok sağlıklı, çok da güzelleşmiş gördüm. Bütün bu gürültülere, savaşa rağmen herhalde içiniz rahat olmalı. Gerçekten sizi çok iyi gördüm.” (s.10)
“Sevgili Başkanım, ... Mücadele sürüyor, savaş devam ediyor. Ama, geçen yaz hem Halkın Emek Birliği için hem de Bochum’daki Uluslararası Festival için gittiğimde şunları söyledim: “
Harran’ın altında kanallar açılıyor, üstü yeşerecek. Bu güzel ama
PKK ve özellikle lideri APO
Kürt insanının başında gül bahçesi açtırıyor” dedim.” (s.10)
“A.Ö. Evet, o cümleniz hayli anlamlı geldi. Ayrıca şöyle de yazmıştınız: “Apo kardeşim Kürdistan insanının beynine bir buldozer gibi giriyor ve orada gül bahçesi kuruyor, bin gül açıyor.” (s.10)
“Ben de yazdığım kitapta “Kürt başkaldırısı Bedirhan isminde bir prensle başladı, orada
yoksul bir Kürt çocuğunun liderliğine geldi, şimdi
halk emekçi bir Kürdün liderliğinde büyüyor” diyorum.” (s.28 )
“Efendim, PKK’nin Kürtlüğe bakışı, diğer ulusal hareketlerden ve bir de diğer Kürt hareketlerinden farklıdır. ... Yani sizin yönetiminizdeki PKK’nin Kürtlüğe bakışı, diğer bütün ulusal hareketlerden farklıdır. Kemal Paşa’da Türklüğü abartma var. Veya abartma denmese bile, en azından olduğu haliyle kabul etme, dönüştürmeme var. Benim PKK’de gördüğüm, devlet mahkemelerinde, panellerde de söylediğim nokta, “PKK ve lideri Abdullah Öcalan Kürtlüğü değiştirerek yükseltmek istiyor. Bu yüzden de çok eleştiriyor” ifadesidir. Bu sizin önemli bir ayrılık noktanızdır. Ve her zaman bunun övgüyle kaydedilmesi lazımdır.” (s.104)
“Peki sevgili Başkanım, ... bana göre de 1920’de Kemal Paşa, o lider kadrosu içinde en geride olan insandı, ama çeşitli nedenlerle başkanlığı aldı. Ve sonunda 1925-26’lardan sonra ve 1930’lu yıllarda Kemalizm denilen yüzeysel, bir zaman için işleyen bir sistemi ortaya koydu ve bir müddet için Kürtlüğün üstünü örttü. ... Şimdi buraya geldiğimizde bu Kemalizm’in bana göre arabesk bir yanı vardı.
Arabeskten kastım şu: Arap dünyasında her şey yüzeyseldir, bütün figürler derinliği olmayan figürlerdir. Kemalizm’i de felsefi anlamda belki arabesk bir ideoloji olarak düşünebiliriz. ... Ben PKK’ye ve sizin hareketinize baktığımda bunun birçok özelliğini görüyorum. Sizin deyiminizle dağılan bitmek üzere olan Kürd’ün yükselmesi ve rönesansında, eğer görünebilirse, bir anlamda insanlık bayrağını eline alışını görüyorum. Diğer bir yanı,
bölge insanına yönelik bir başlangıç olarak görüyorum.” (s.106)
“Cumhuriyet 1920’lerde kuruldu, hangi tehditlerle karşılaştı? 1945’de Sovyet tehdidiyle karşılaştığı iddia edilir. ... Bu, ABD’nin kucağına gitmek için Kemalizm’in uydurduğu, abarttığı bir tehdittir. Yine 1960’lardaki 27 Mayıs çıkışını Kemalizm’in kendi içindeki yenilenmesi olarak düşünebiliriz. ... Şimdi bütün bunların ötesinde benim görebildiğim PKK’nin bu devleti sarsan bir yanı var. Çünkü bu, sadece şu anda egemenliği altında olan Kürdistan’da sarsmıyor. Genelkurmay Başkanı, diğerleri, bu sarsıntının İzmir’de Konya’da, Bursa’da, İstanbul’da hissedilmesinden korkar oldular.” (s.108)
“Muğlâk dediğiniz zaman benim aklıma Kemalizm gelir. “Sol muğlâktır” derseniz, halen Kemalisttirler derim.” (s.108)
“Çünkü yaşadığımız şu anda, Türk kimliği gittikçe kaybediliyor. ... Kürtlüğün yükseldiği kimliğini bulduğu noktasıdır. Türklük ise kimliğini hızla kaybediyor. Türk olarak hiç bir şey kalmıyor. Hep taklitçi! Kemal Paşa Fransızları taklit etti. Şimdiki yönetimde de her şey Amerikan taklidi oluyor. İnsanlar, kadınlar, sevinmeleri, ağlamaları, her şey taklitçi, Türk kimliği gidiyor. Ve müthiş bir fahişelik yer ediniyor. Türkiye’de en fazla vergiyi bir kerhaneci kadın ödüyor. Vehbi Koç’ların Sabancı’ların, en büyük zenginlerin hiç bir değeri kalmadı. Bakın büyük bir kontrast. Yani ben Türklüğümden artık utanç duyuyorum. “Kardeşlik” diyorsunuz. Kürtler o kadar yükselecek, Türkler yerin dibine girecek! Ne kardeşliği olabilir bu?” (s.110)
Elbette Yalçın hoca da değişmiştir. Buna inanıyoruz da, bunlar değişme tekelini de ellerinde bulunduruyorlar. Onlara göre herkes değişebilir ama AKP’liler asla. Onların gizli ajandası var.
Önder Aytaç & Emre
Uslu - TARAF