Cumhurbaşkanı Ahmet N. Sezer,
Anayasa değişikliğini
Meclis'e iade etti. Paket,
cumhurbaşkanını
halkın seçmesi ve 5 yıllık sürelerle ikinci kez seçilebilmesini öngörüyordu.
Sezer, '15 günlük süreyi sonuna kadar kullanıp
mesai bitimine 5 dakika kala geri gönderecek.' diyenleri yanılttı! Mesainin bitimine tamı tamına 44 dakika kala iade kararını açıklayarak, iddia edildiği gibi art niyetli ve
sistemi tıkama amaçlı olmadığını göstermiş oldu!
Usulle ilgili tavrı zaten belli ama Sezer'in iade gerekçeleri de eleştiriye fazlasıyla açık. Sezer, en çok temsil sorunu ve temsili
demokrasi üzerinde duruyor. Hâlbuki temsili demokrasi ideal ve esas değil, doğrudan demokrasinin
uygulama zorluklarına karşı bulunmuş bir çözümdür. Uygulanabildiği ölçüde doğrudan demokrasinin önceliği vardır. Ayrıca Sezer, mevcut parlamentonun temsil yeterliliğini sorgularken, kendisini topuğundan vuruyor. Sezer'i seçen Meclis, sonraki
seçimde
baraj altında kaldı. Ayrıca cumhurbaşkanı, Anayasa'nın öngörmediği şekilde şu anda 'uzatmalı' durumda. Onun veto yetkisinin sorgulanması gerekirken Sezer, Meclis'in yasama yetkisini sınırlamaya çalışıyor.
Sezer, değişiklik paketini mevcut Anayasa'nın maddeleriyle çürütmeye çalışıyor.
Anayasa değişikliği, Anayasa maddeleriyle çürütülemez. Uyum gözetilir, ama mevcutlar doğru, değişiklikler yanlış gibi algılama oluşturulamaz. Kaldı ki değişiklikler, Sezer'in savunduğu gibi parlamenter demokrasiye halel getirmiyor. Zira görev ve yetkilerde herhangi bir değişiklik yok.
Seçme şekli değişti, 'sistem değişti' denemez. Gerekçede yer alan, paketin 'yarı
başkanlık ve başkanlık modelinin temel özelliklerini taşımadığı' tezi doğru ise de 'parlamenter modelden uzaklaşılması ve örneği duyulmayan sistem' eleştirisi gerçeği yansıtmamaktadır. Pek çok
Avrupa ülkesi parlamenter sistemde cumhurbaşkanını halka seçtiriyor.
Cumhurbaşkanının yetkilerinin fazla olduğu görüşüne katılmamak mümkün değil. Ancak bu yetkileri, TBMM'nin seçtiği kullandığında sıkıntıya girmeyen rejim, halk seçtiğinde neden girecektir? Kampanya dönemlerinde halka yapılacak vaatlerin endişe kaynağı olduğu anlaşılıyor. Sezer'in gerekçesinin ana fikri şu: Devleti temsil eden cumhurbaşkanı, halkı temsil eden başbakanı dengelemek, hizaya getirmekle görevlidir. Cumhurbaşkanını da halkı temsil eder hale getirdiğinizd
e devlet temsilcisiz kalacaktır. Halk gelip devleti ham yapabilir. Devlet halktan başka bir şeyse, ne o zaman? Bir avuç bürokratik elitin halkı gütme aygıtı mı?
Halihazırda bir sürü siyasal yetkiyi kullanan cumhurbaşkanının, bunları siyasal olmayan bir yönde kullandığı iddiasının teorik ve pratik geçerliliği yoktur. Buradan hareketle halkın seçiminin Köşk'ü siyasallaştıracağı tezi doğru değil. Zira zaten siyasal yetkiler kullanan, siyasal bir makamdan bahsediyoruz. Sezer'e göre cumhurbaşkanının Meclis çoğunluğu ile aynı siyasi görüşten olması da sorun, farklı kulvarlarda olması da. İyi ama başka seçenek zaten mümkün değil. Ya aynı olacak ya farklı. Meclis de seçse böyle, halk da seçse böyle. Bunu doğrudan seçimin mahzuru olarak kaydetmek yanıltıcı oluyor. Meclis seçtiğinde üyeliğin sona ermesini yeterli görüyorsanız, halk seçtiğinde bu yansızlığın daha kolaylaşacağını düşünmelisiniz.
Gerekçede,
adaylık için 20 milletvekili ya da yüzde 10 oy almış parti şartı eleştiriliyor, 'Milletvekilleri veya partiler uygun görmeden aday olunamıyor.' deniyor. Şu anda parlamento dışından
adaylık için 110 milletvekilinin imzası gerekiyor. Kendini seçtiren partiye gönül borcundan yansız davranamaz, iddiası hepten
çürük. Şu andaki modelde parti, halka seçtirmiyor, doğrudan kendisi seçiyor. 376 milletvekilinin oyuna rağmen 'toplumsal uzlaşmaya dayanmamaktadır.' cümlesi tam bir önyargı. Toplumsal uzlaşmanın somut ölçümü Meclis oylamasıdır. Herhalde mitingleri baz almamız beklenemez. İkinci kez seçilmenin bir kısım ödünlere yol açacağı belirtiliyor. Tam da bunun için ikinci kez seçilmeli. Yani siyasal sorumluluğa ortak edilmeli. Halkın önüne çıkacağını, ona
hesap vereceğini bilerek yetkilerini kullanmalı. Milli egemenliği, o egemenliğin gerçek sahibini hesaba katmadan kullanmayı nasıl savunabiliriz?
Sezer'in ısrarla rejimle ilgili sıkıntılar doğacağı yönünde ifadeler kullanması dikkat
çekici. Bel altı vuruş olarak nitelenebilir. Eski bir
Anayasa Mahkemesi başkanı olan Sezer'in şu cümlesini kayıtlara geçirmek istiyorum: Seçimin sürüncemede kalmaması için, son iki turda cumhurbaşkanı seçebilmek için üye tam sayısının salt çoğunluğunun oyu yeterli görülmüştür. O zaman burası neresi, biz neyi, niye tartışıyoruz?
BÜLENT KORUCU - ZAMAN