Müslümanların Peygamber'ine ve hac ibadetine karşı söylediği sözler şahsi kusuruydu.
Vakit
gazetesinde yayınlanan ses bandının üstüne atlayanlar suça ortak oldu. Sav, devletin valisi Ali Serindağ'ı karşısına almış, il başkanı gibi görüş alışverişinde bulunuyor. Herhangi AK Partili yetkili bunu yapmış olsaydı karşılaşacağı muameleyi düşünemiyorum bile. Hepsi bir tarafa, görüşmenin bir gazete tarafından 'ele geçirilmiş' olması turnusol vazifesi gördü.
CHP Genel Başkanı Deniz
Baykal, kendi hamlesinin altında kalmış bir güreşçi gibi zor duruma düştü. Görüşmenin nasıl sızdığını sorma hakkı elbette vardı. Ama Baykal sormak yerine birilerinin kulağına fısıldadığı cevapları seslendirmeyi seçti. İktidar partisi, hükümet ve polisi suçladı. Hadi, yanlış da olsa 'bunlarla siyasi mücadele yapıyoruz' diyebilirler.
CHP, olaydan tamamen bihaber bir insan,
Fethullah Gülen'i de zan altında bıraktı. Genel Sekreter Sav, Baykal'a hayatının en büyük hatasını yaptırdı. Dini değerlere hakaretini örtbas etmek için yaptığı karşı atak Sav'ı değil, bizzat Baykal'ı nakavt pozisyonuna düşürdü. Baykal, karısının heyecanına kapılıp, sonra geri adım atmak zorunda kalan
Anayasa Mahkemesi Başkan Vekili Osman Paksüt'ten dahi kötü durumda. Baykal, bu saatten sonra Sav'ı mı dinlendirir, yoksa bir köşeye çekilip beraber mi dinlenirler, zamanla göreceğiz.
Bu olayın maskesini düşürdüğü diğer kesim gazeteciler oldu. Bir kısmı 'S'
tipi olarak dolduruşa geldi. Olayın iç yüzü anlaşıldıktan sonra 'sazan' gazetecilerin manevra kabiliyetini izleyeceğiz. 'T' tipi gazeteciler yani 'tetikçiler' biraz daha ileriye gitti. Üç beş
kuruş için topuğa sıkan tipler bunlar. Ar damarı tam çatlamayanlar bir adım geri çekilip 'S' tipi numarası yapacak. Vicdan denen müesseseyi tamamen kapatmış olanlar 'C' tipine yani 'cellât' gazeteci sınıfına
terfi etmenin heyecanını yaşayacak. Zaten 'C' olan
Serdar'ların ise kıdemlerine işlenecek.
'Siyasiler ve bürokratlar, en büyük hataları bile işlese
istifa etmezler, biz de bu şerefli kurumu kimse çalıştırmaz' diye söylenip dururuz. Haysiyet cellâtlığı yapan, kendi arkadaşını
infaz eden gazetecilerden kalemini bırakan gördünüz mü hiç? Ara rejim şakşakçılarından mahcubiyet yaşayana şahit oldunuz mu? Merak ediyorum, Mehmet Y. Yılmaz dünkü yazısından dolayı kendini insan içine çıkamaz hissetti mi? Bugün köşesinde açıkca özür dileyip, 'gazetecilikte geçirdiğim bunca yıla yazıklar olsun. En temel meslek ilkelerini uygulasam bu duruma düşmeyecektim' deme erdemini gösterecek mi? Serdar Akinan'la ilgili aynı merakı taşımıyorum, eminim onun yüzü kızarmamıştır.
Yeri gelmişken bir de gerçek gazetecilerden bahsetmek istiyorum. Çiçeği burnunda
Elmadağ muhabiri Murat Kaya gibi. Karşılaşsalar karambolde onu da infaz etmeye çalışan büyük(!) gazetecilere ne der acaba Murat?
Vakit Gazetesi de
gündem oluşturan haberinden dolayı kutlanmayı hak ediyor.
BÜLENT KORUCU/ZAMAN