ODA TV VE KORKUNÇ İHANETLERİN İLGİNÇ ZAMANLAMASI
Bugünlerde demokrat duruşlarıyla bilinen bazı gazeteciler bile, medya üzerinden yargıyı etki altına almaktan çekinmeyip,
terör örgütü soruşturması kapsamında gözaltına alınan şahıslara,
basın özgürlüğü adı altında gözlerini kırpmadan kefil olabiliyorlar.
Fakat Oda TV'de yapılan aramalarda ele geçirilen belgeler,
Soner Yalçın ve ekibinin sadece gazetecilik yapmadığını ortaya koyar nitelikte.
Oda Tv'nin
Ergenekon'a
destek olma yönünde yaptığı yayınları doğrulayan çok sayıdaki belgeden bir kısmıyla; son günlerde ortaya çıkan bazı yeni bilgileri birleştirdiğinizde karşınıza korkunç bir tablo çıkıyor.
Mesela; Soner Yalçın'ın sahibi olduğu Oda Tv internet sitesinde yapılan aramalarda ele geçirilen bir belgede, eski
Erzincan Başsavcısı ve Ergenekon sanığı
İlhan Cihaner'in bayraklaştırılması için yapılması gerekenler yer alıyor.
Bunun için
referandum öncesi kitap yazdırılan Hanefi
Avcı'nın ağzından, Ergenekon'un boş bir
dava olduğunun anlatılması gerektiği vurgulanıyor.
Oda TV'de ele geçirilen başka bir belgede;
tutuklu bulunan
muvazzaf subayların serbest kalmasını sağlamak için, şehit cenazelerinin iyi bir fırsat olduğu belirtiliyor.
Şehit cenazelerinin, özellikle komutanlar içerde olduğundan,
terörle mücadelede zafiyet yaşandığı algısının oluşturulması için kullanılması isteniyor.
Bizzat Yalçın Küçük'ün; Oda Tv'den, şehit cenazelerinin hükümete karşı kullanılması yönünde yayınlar yapmasını istediği iddia ediliyor.
Sadece Oda Tv'den çıkan belgeler bile; Ergenekon ile Pkk terör örgütünün yollarının, Ak Parti iktidarını devirmek için nasıl kesiştiğini göstermeye yetiyor.
Bütün bu bilgileri verdikten sonra
Sabah Gazetesi'nde başlayan bir yazı dizisinde, fotoğrafı kafanızda çok daha rahat oturtacak önemli bilgiler var.
Teslim olduktan sonra Jitem'de çalışan eski Tikko'cu, itirafçı
Ulaş Özel'in; Temmuz 2010'da yakalanmasının ardından anlattıklarını, Oda Tv'den çıkan belgelerdeki bilgilerle birleştirelim.
Ulaş Özel; Ergenekon Savcısına ve Terörle Mücadele polisine verdiği onlarca sayfalık ifadede, 7 askerimizin şehit edildiği
Tokat Reşadiye baskınının perde arkasını anlattı.
Ulaş Özel ifadesinde; Erzincan
Kemah'ta bulunan 7 kişilik bir
PKK'lı grubun Reşadiye baskınını planladığını, dönemin Erzincan Jandarma
İstihbarat Şube Müdürü binbaşıya aktardığını, ancak binbaşının; örgütün kışa girdiğini, o grupla ilgilenmediklerini, başka işlerinin olduğunu, bölgedeki irticai faaliyetlerle ilgilendiklerini kendisine söylediğini anlatıyor.
Özel; binbaşıya Pkk'lı gruptaki 7 teröristin isimlerini verdiğini ve sansasyonel
eylem hazırlığı içinde olduklarını ısrarla söylemesine rağmen kendisiyle ilgilenmediğini, daha sonra kendisinin bildirdiği grubun Reşadiye saldırısını gerçekleştirdiğini ifade ediyor.
Üstelik aynı binbaşı, Reşadiye baskınından iki hafta önce, 23
Kasım 2009 günü Erzincan Kemah'ta bir
yarbay ve 9 askerin şehit düştüğü
mayınlı saldırıyı gerçekleştiren teröristlere yönelik ihbarı dikkate almamakla da suçlanmıştı.
Mayın döşeyen teröristleri gördüklerini söyleyen köylüler, durumu kendisine ihbar ettiklerini söylemişlerdi.
Bundan sonraki bilgiler daha da dikkatinizi çekecek cinsten.
Tam da toplam 17 şehit verdiğimiz Erzincan Kemah ve Tokat Reşadiye saldırılarının yaşandığı günlerde “başka işlerimiz var” dediği iddia edilerek ihbarlarla ilgilenmediği belirtilen Erzincan Jandarma İstihbarat Şube Müdürünün “acaba işi ne olabilir ki” diye düşünebilirsiniz.
O günler; Erzincan Ergenekon'u soruşturmasının başladığı ve Erzincan'da
naylon bir terör örgütü oluşturularak inançlı insanların sanki örgüt üyesiymiş gibi gösterilmeye çalışıldığı günlere denk geliyor.
O günler Erzincan Ergenekon'u yapılanmasının deşifre olduğu tarihlerdi.
Taraf Gazetesi'nin
12 Haziran 2009'da yayınladığı
Albay Dursun Çiçek imzalı "irticayla mücadele eylem planı" Erzincan ve çevresinde hayata geçirilmişken ortaya çıkarıldı.
Ergenekon yapılanmasının Erzincan ve çevresinde bir naylon terör örgütü oluşturmak için nasıl çalışmalar yaptığı o günlerde bir bir deşifre oluyordu.
Mahkeme; 22 Haziran 2009'da Erzincan Ergenekon'u iddianamesini kabul etti.
27
Ekim 2009'da Erzincan Göyne Barajı'nda
mühimmat ele geçirildi. Aramada bulunan cep telefonu ve sim
kart Jandarma'da görevli iki subayı işaret etti.
20 Kasım 2009'da Kemah ve Reşadiye ihbarlarının kendisine yapıldığı ama ilgilenmediği iddia edilen Erzincan Jandarma İstihbarat Şube Müdürü
Binbaşı'nın da aralarında bulunduğu 3 kişi tutuklandı.
Bu tutuklamadan 3 gün sonra 23 Kasım 2009'da Erzincan Kemah'ta bir yarbay ve 9 askerimiz şehit oldu.
7 Aralık'ta ise 7 askerimizin şehit olduğu Reşadiye baskını yaşandı.
Şimdi; Oda TV'de ele geçirilen; başta da ifade ettiğimiz bir belgedeki “tutuklu bulunan muvazzafların serbest kalmasını sağlamak için şehit cenazelerinin iyi bir fırsat olduğu” ifadelerini hatırlayalım.
Tam da Erzincan Ergenekon'unun deşifre olduğu tarihlere denk gelen, toplam 17 şehit verdiğimiz iki büyük saldırıyla ilgili ihbarların dikkate alınmaması ve bu ihbarları dikkate almayan kişinin Ergenekon kapsamında tutuklanması, bazı ilişkiler konusunda sizin kafanızda da soru işareti oluşturmuyor mu ?
Tıpkı Oda Tv'den çıkan belgelerde yazıldığı gibi,
Hanefi Avcı kitabında Ergenekonu önemsiz gösterici ifadelere yer verdi.
Oda Tv'deki belgelerde ifade edilen; Cihaner'in bayraklaştırılması girişimleri de, Erzincan soruşturmasına karşı bir direnç oluşturma çabasıydı.
Bütün bunlardan sonra akla gelen soru şu:
Yoksa; Kemah ve Reşadiye baskınlarına, Oda Tv'de bulunan belgelerde yazan “şehit cenazeleriyle hükümeti yıpratma” stratejisi çerçevesinde mi göz yumuldu ?
Yoksa; Ergenekon'un yol haritası Oda Tv üzerinden mi çiziliyordu ?
Ergenekon soruşturmalarında bugün, “basın özgürlüğü” diyerek gözleri kapalı bazı isimlere kefil olanların, “korkuyorum” diye televizyonlarda seslerini titretip sahte gözyaşları dökenlerin, milletimizin yüreğini yakan şehit cenazelerini gözlerinin önüne getirerek, bir kez daha düşünmeleri gerekmiyor mu ?
ABDULLAH ABDULKADİROĞLU
[email protected]
twitter.com/aabdulkadiroglu