Tartışmalı; çünkü kamu vicdanına da sığmıyor bu karar; hukuk kurallarına da. O yüzden onlarca
makale yazıldı, AYM gibi çok önemli bir kurum yerden yere vuruldu.
Yargının bu kadar sık tartışıldığı bir dönem hiç yaşanmamıştı. Yükselen siyasî tansiyonun da bunda payı var; ancak yargıyı tartışmanın tam göbeğine yerleştiren bizzat yargının kendisidir. Yargı,
laiklik gibi tam bir uzlaşma sağlanamayan bir kavramı '
yaşam biçimi' olarak dayatıyor ve diğer yaşam biçimlerini tehdit olarak
algılıyor. Yargı bu mantıkla hareket ederse
adalet sağlanabilir mi? Hatalar zinciri o kadar açık ve o kadar rahatsız edici ki, AYM Başkanı
Haşim Kılıç bile yapılana tahammül edemiyor ve bir hukuk manifestosu mahiyetinde itirazlar yapıyor. Bir
mahkeme kendisiyle bu kadar çelişir mi, kendini
imha edecek yanlışları peşi peşine yapar mı?
Mesele sadece bir hukuk tartışması değil; bir
özgürlük mücadelesine dönüşmüştür.
Başörtüsü düşmanlığı 'öteki'ni yok etmeye yönelen faşizan bir eğilim haline gelmiştir. En azından görüntü budur. 'Yaşam biçimi' dayatması hangi
renk ve hangi görüntü altında yapılırsa yapılsın, varacağı son nokta faşizmdir. Uzun zamandan beri birileri 'çoğunluk diktatoryası'ndan bahsediyordu. Şimdi bu kara
propagandanın aslî sebebi anlaşıldı. Demek ki
demokrasi ve
sandık üzerine düşürülen 'çoğunluk diktatoryası' gölgesiyle yürütülen kara propaganda '
azınlık diktatoryası'nı gizlemek içinmiş.
'
Ergenekon terör örgütü'ne üye olmaktan
tutuklu Doğu Perinçek ve adamları mahkemede bas bas bağırıyor ve 'Bizi AYM yargılasın' diyor. Niçin? Kendi düşünce dünyasını Mahkeme'nin içtihatlarına yakın buluyor. 'Biz siyasî partiyiz.' demeleri sadece bir kılıf. Dikkatle b
akıldığında AB üyeliğinden özelleştirmeye kadar iki
damar arasında bir paralellik görülüyor. Maalesef görüntü budur. Bir başka üzücü
manzara da şu: AYM'nin hemen her konuya yaklaşım biçimi ile çağdışı
siyaset anlayışından çok uzak
CHP'nin keskin yaklaşımında ürkütücü bir benzerliğe rastlanıyor.
Gerekçeli karardaki düşünceler, bunun en bariz misalidir. CHP ne diyorsa AYM onu tasdik ediyor. Toplumdaki algı budur. O yüzden AYM bir adalet mekanizması gibi düşünülmüyor; CHP'nin Parlamento'da yapamadığı muhalefeti yargı yoluyla yapmaya çalışan bir kurum gibi algılanıyor. Çünkü
gerekçeli karar aynen CHP ağzıyla yazılmış. Akıl tutulması bu olsa gerek. Bu manzara yanlış! AYM, harakiri yapıyor. Sadece kendi saygınlığını tehlikeye atmakla kalmıyor; aynı zamanda bu ülkedeki adalet kavramını imha edecek algılara sebep oluyor. Çok açık bir şekilde yetkisini aşan AYM, yargı yoluyla kurulmak istenen bir diktatörlük algısına neden oluyor. Demokrasimiz adına korkunç bir hata, affedilmez bir yanılgı.
Pek çok aydının da açıkça ifade ettiği gibi AYM'nin 'Meclis'in yetkisini
gasp etmesi' sonuçta bir
vesayet sistemini dayatıyor. Buna 11 üyeli bir mahkemenin hakkı var mı? Olmaz, olamaz; olursa bu adaletsiz düzene 'juristokrasi' adını verenler haklı bir tespitte bulunmuş olur. Bu, Türkiye'ye verilecek en büyük zarardır; bunun altından kimse kalkamaz...
Türk medyası, yargı vesayetine
boyun eğmeyeceğini çok net bir şekilde ifade etti. Toplumdaki talep de budur.
Medya daima özgürlüklerin yanında yer almalı. Bugün başörtüsü konusunda eğilip bükülenler, yarın diğer özgürlük taleplerinde de dimdik duramayacaklar. Bugün aşırı laikçilik hesabıyla AYM karşısında kem küm edenler, yarın kendi özgürlükleri kısıtlandığında da bir şey diyemeyecekler. Daha kötüsü; varlık sebebini ve gücünü temel hak ve özgürlükleri savunmaktan alan aydınlar (ve tabii ki gazeteciler) bu sınavdan geçemezse bir daha hiçbir sınavdan geçemeyecek. Çünkü bir defa vesayet sistemine boyun eğenler, bir daha özgürlük mücadelesi yapamaz!
EKREM DUMANLI- ZAMAN