Ergenekon terör örgütü davasında savunması en fazla merak edilen
sanık Veli Küçük konuştu. Mahkemede söyledikleri ve söylemedikleri aslında beklenen gibi oldu.
Şahsen benim merak ettiğim, söyleyiş ya da söylemeyiş şekliydi. Emekli Tuğ
general Küçük, kendini inkâra o kadar şartlandırmış ki, 'Mehmet Şener
Eruygur'u tanıyor musunuz?' sorusuna bile hayır deyiverdi. Ajandasındaki notlar hatırlatılınca hafızası tazelendi ve "
Şener Eruygur eski bir komutandır.
Fenerbahçe Orduevi'nde karşılaşmalarımız olmuştur. Ajandamızda beraber bir yemek yenecek diye not almış olabilirim." diye konuştu. Küçük'ün
mahkemedeki psikolojisi "surda gedik açtırmayalım, yoksa arkası gelir" şeklinde özetlenebilir. Cevapsız kalan sorular elbette onun hanesine eksi olarak yazılıyor. Buna rağmen ketumluğu
tercih etmesinin sebebi savcılara ve müdahil avukatlara çorabı sökecek ipucu vermeme çabasıydı.
Küçük, beklendiği gibi
Atatürk, cumhuriyet ve Türk Silahlı Kuvvetleri'ni kendine sütre yapmaya çalıştı. Asıl hedefin kendisi olmadığını söyledi. Emekli yüzlerce general, binlerce albay varken neden kendisinin ve Fikri Karadağ'ın seçildiğini izah etmesi zor.
Susurluk'la irtibatını gösteren ilişkileri hep '
arkadaşlık' parantezine alıyor. Böylece Susurluk, boş zamanlarını sosyal aktivitelerle değerlendirmek üzere bir araya gelmiş arkadaş kulübü haline geliyor.
Sami Hoştan ve Sedat Peker'le ilişkisi de sadece dostluk. Hem onlar da 'organize örgüt lideri filan değil'. Haklarındaki
soruşturma ve yargılamalar '
cevap yok' kapsamında. Susurluk'tan
bahis açılmışken Küçük, komisyona ifade vermek için çağırılmadığını savunuyor. Halbuki, komisyonun yazdığı yazılar ve dönemin
Jandarma Genel Komutanı Teoman Koman'dan gelen cevaplar öyle demiyor. İdari soruşturma yeterli görülmüş, Meclis'in ve yargının eli kolu bağlanmıştı.
Küçük'ün cevap vermemekte zorlandığı konulardan biri de
Cumhuriyet Gazetesi'nin satın alınma süreci. Savunmasında kıt kanaat geçinen bir adam portresi çizen Küçük, "O halde gazetenin satın alınması toplantılarında ne işiniz vardı?" sorusu karşısında bocaladı. Organizatör olarak bulunuyordum diyecek hali yok ya!
Tuncay Güney'le irtibatları konusunda Küçük'ün söyledikleri çok sathi kaldı. Güney'le ilişkisinin hangi boyutta olduğunu anlamanın zor olduğu bir karışıklıkta anlattı. Kendi adını kullanarak yolsuzluk yaptığını iddia ettiği Güney hakkında neden şikâyetçi olmadığını açıklayamadı.
Veli Küçük, devletin kendisine
komplo kurduğu iddiasında. Bunu söylerken elbette Susurluk'taki süreci kastetmiyor. Ama o gün ifadesi alınabilse, kendine çekidüzen verebilir, bu kadar iz bırakmayabilirdi. Susurluk soruşturması sırasındaki suskunluğu anlamlıydı. 'Biz buradayız ve bize kimse dokunamaz' sessizliğiydi. Şimdiki suskunluğu ise daha fazla zarar verecek. Atalarımız boşuna 'Sükût ikrardandır' dememiş. Cevaplamadığı her soru, kamuoyu nezdinde suçlu olduğuna dair kanaati pekiştirecek. Konuşsa çözülebilir ve frenleri patlayabilir. Nerede duracağı bilinmez bir hale gelebilir. Her şeye rağmen 'cevap vermiyorum' cevabı kendisi hakkında ehveni şer gibi görünüyor. Mahkeme süreci buna ne kadar elverecek, zaman gösterecek. Veli Küçük'ü zor günler bekliyor desek kehanet olmaz.
BÜLENT KORUCU-ZAMAN