O dönemin
tutuklusu ve cezaevi görevlilerinden oluşan 500'e yakın kişi ile görüşen
komisyon üyesi
Nimet Tanrıkulu,
Diyarbakır Cezaevi'nde yaşatılanları anlatmanın mümkün olmadığını söyledi.
Diyarbakır Askeri Cezaevi Gerçeğini
Araştırma ve Adalet Komisyonu tarafından düzenlenen 12
Eylül döneminde
Diyarbakır Cezaevi'nde yaşanan
vahşeti anlatan sempozyum başladı. Sivil
toplum örgütü temsilcileri, aydın, gazeteci, siyasetçi ve Diyarbakır Cezaevi mağdurları ile ailelerinin katıldığı sempozyum "
Türkiye Diyarbakır Askeri Cezaevi ile Yüzleşiyor" başlığıyla yapılıyor. Diyarbakır Büyükşehir Belediyesi
Tiyatro Salonu'nda yapılan sempozyumun açış konuşmasını 'Diyarbakır Askeri Cezaevi Gerçeğini Araştırma ve Adalet Komisyonu'ndan Nimet Tanrıkulu yaptı. Tanrıkulu, komisyonun cezaevinde yaşanan vahşeti açığa çıkartmak ve bu süreçle yüzleşmek için kurulduğunu söyledi. Komisyonun çalışmalarını sürdürürken çok özel süreçler ve tanıklıklar yaşadığını belirten Tanrıkulu, "Tanıklıklarımız ruhlarımızda yeni travmalara neden oldu." dedi. Bu sürece tanıklık etmek ve hukuksal bir
delil olması açısından o dönemin tutuklusu, tutuklu yakınları ile cezaevi görevlilerinden oluşan 500'e yakın kişi ile görüşmeler yaptıklarını anlatan Tanrıkulu, "5 bin kişinin kaldığı kabul edildiğinde belki de biz bunların yüzde 10'u ile görüşme gerçekleştirmiş olduk. Bu öyle kolay olmadı, Türkiye'nin dört bir yanını dolaşarak bunu gerçekleştirdik. Hatta randevulaştığımız kimi mağdurlara yetişemedik. Yaşamlarını yitirdiler. Bu anlamıyla biz onlara ulaşmakta geç kaldık." diye konuştu. Görüşmeleri videoya kaydederek bant çözümlerini yaptıklarını ve ön raporlarını hazırladıklarını da aktaran Tanrıkulu, "Tanıkları dinlerken, 'Diyarbakır Cezaevi anlatılmaz, ancak yaşanır' sözünü daha iyi anlayacaksınız." dedi.
78'liler Girişimi Sözcüsü
Celalettin Can, devletin Kürtleri yok sayma politikası üzerinden giderek cezaevinde bir vahşet uygulandığını belirtti. Can, Diyarbakır
Askerî Cezaevi'nin yaşatılan uygulamalar üzerinden ele alınması gerektiğini ifade ederek, cezaevinde olanların mutlaka bilinmesi gerektiğini söyledi. Can, gerçekle yüzleşilmesi gerektiğini kaydetti. Türkiye
Barolar Birliği Başkanı
Vedat Ahsen Coşar da Diyarbakır Cezaevi'nde yaşatılanların bir insan olarak kendisini utandırdığını dile getirdi. "Türkiye Cumhuriyeti'nin en büyük utancı olan bu vahşeti yaşanmamış olarak görmek mümkün değildir." diyen Coşar, "Bu nedenle yüzleşmek yetmez.
Özür dilemek gerekiyor. Bu özür, pratik anlamda Diyarbakır Cezaevi'nin müze olarak sergilenmesi ile gerçekleşebilir. Vicdanlarımızı taze tutmamız açısından bu çok önemli." diye konuştu. Diyarbakır Büyükşehir Belediye Başkanı Osman
Baydemir ise
12 Eylül döneminde yaşadığı bir çocukluk anısını anlattı. Dokuz Çeltik köyüne askerlerin geldiğini ve köylüleri meydanda topladığını söyleyen Baydemir şöyle konuştu: "Kadınlar ve çocuklar seyirlik kısma getirildi. Yaşlı erkekler meydanın ortasında at ve
eşek pozisyonuna getirildi. Kadınların, çocukların huzurunda orta
yaşlı erkekler yaşlıların sırtına bindirildi. Kadınlar bir kenarda durarak, tülbentleriyle ağızlarını sarmış, ağlıyorlardı. Bizlerse ağlamakla gülmek arasında gidip geliyorduk. Kadınların niye ağladıklarını, yaşlıların niye orta yaşlıları sırtlarında dolaştırdığını da anlamıyorduk. Ama en sonunda biz de ağladık. Biz ağladığımızda bütün herkes 'sergo' dediğimiz
hayvan dışkısının içerisindeydi. Bunun kötü bir şey olduğunu o zaman anlamıştık."