İşte o yazı...
Ankara sinemalarında şimdi yeni bir komedi filmi oynuyor...
Bilindiği gibi,
Abdullah Gül’ü
cumhurbaşkanı yapmamak için,
muhtıraya benzememesine özen gösterilmiş bir muhtıra verildi (“muğlak” sözler e
dersin, ayrıca lafı somut bir merciye değil “ortaya” atarsın, anlayan anlar)... Diğer kanattan da, “ulema arasında ihtilaf mevzuu” olacağına hiç aldırmadan durduk yerde bir “367”
icat edildi ve
Anayasa Mahkemesi’ne gidildi...
Anayasa Mahkemesi “367’yi” kabul etti.
Hasan
Cemal’in deyimiyle “hukuk eğildi büküldü, hatta siyasete alet edildi”... (Başıma dert almamak için
Hasan Cemal’den alıntı yaptım, şimşekleri o çeksin.)
Bu kararı alan ve Gül’e
Çankaya yolunu kapayan Anayasa Mahkemesi ve onun başkanı Sayın Tülay Tuğcu,
bürokrasi ve “bürokrat kuyrukçusu basın” çevrelerinde bir anda kahraman oldu! Şeriatçılara iyi bir ders verilmişti doğrusu... Akan sular da durmuştu, bu kararı artık hiçkimse tartışamazdı.
Ancak, Tülay Tuğcu bu olayın hemen arkasından olmayacak bir iş yaptı!
Hükümet bu 367 olayının intikamını almak amacıyla gündeme birdenbire “anayasa değişikliğini” getirince, pişmiş aşa
soğuk su kattı. Daha ayrıntılı söylersek, veto edileceği çok belli olan yeni anayasa değişikliklerini cumhurbaşkanının “referanduma götürmemesi gerektiğini” belirtti. Yani, “benden buraya kadar” tavrı koydu. Hukuku bundan fazla eğip bükmek olmazdı.
Yani yani, hükümetin meclisten geçirdiği paket yasaldı, hukuka uygundu, eğer meclis cumhurbaşkanını
halkın seçmesine karar vermişse bu uygulanmalıydı. Çünkü artık bu sefer üç yüz altmış yedisi beş yüz altmış yedisi, herşeyi bir tamamdı, buna bile göz göre göre karşı çıkmak gülünç olacaktı.
Sayın Tuğcu’ya hemen “sen ne yapıyorsun” denildi.
Ne yani, ilk raundu kazandıktan sonra ikinci raundda bürokrasi hükümete teslim mi olacaktı? Operasyonun ikinci ayağında pes etmek var mıydı? Ne yani, Tülay Tuğcu hükümete arka mı çıkıyordu, bürokrasiye
ihanet mi ediyordu? Tam yüzüp yüzüp de kuyruğuna gelmişken oyunbozanlık edilir miydi?
Sayın Sezer yeni değişiklikleri ne güzel veto edecek (on beş günlük sürenin dolmasını bekliyor ki iş iyice sürüncemede kalsın), ikinci kez veto hakkı bulunmadığı için de halkoyuna sunacak ve böylece zaman geçecek, iş yatacaktı...
Top usturuplu bir şekilde taca atılmış olacaktı! Hiçbir sorun çözülmeyecek, yalnızca çözülmüş gibi görünecekti ama zarar yoktu. Önemli olan zaman kazanmaktı, sonrası
Allah kerimdi.
Emre Aköz’ün belirttiği gibi, temmuza kadar bürokrasinin çekeceği daha ne numaralar vardı...
Fakat Sayın Tuğcu işi bozunca birileri devreye girdi...
Basından itrazlar yükseldi.
Sayın Tuğcu da geri basmak zorunda kaldı!
Hemen bir açıklama yaptı ve “sözlerinin yanlış anlaşıldığını” belirtti. Cumhurbaşkanı referanduma gidemez dememişti, “zorunlu değildir” demişti. “Uygun görürse” gidebilirdi. “Takdirine kalmış” bir şeydi. (Bu takdirin hangi yönde tecelli edeceğini görmemek için de
eşek olmak gerekirdi tabii.)
Eh, bu durumda elbette referanduma gidilecek ve Deniz
Baykal’ın uygun gördüğü şekilde, cumhurbaşkanlarını halka seçtirmek şimdilik önlenecekti. (Şu Baykal bir de
seçimi kazansa ne güzel olacaktı ama kazanamıyordu ki bir türlü...)
Bu seçimi halka yaptırmak çok sakıncalıydı, çünkü cahil halk maazallah gider halktan birini seçiverirdi ha! Bunu söyleyen adamın genel başkanlığını ettiği partinin adı da “halk partisiydi”.
Fakat referandumda halk
evet derse, yani cumhurbaşkanını ille doğrudan kendi seçmek isterse bu kez ne halt edilecekti, orası belli değildi. En iyisi yeni bir halk bulmak, seçimi onunla yapmaktı ama halk dediğin de gökten zembille inmiyordu ki...
Şimdi bir film daha var vizyona girmek için sırada bekleyen... Gelecek program!
Pat diye
Kuzey Irak’a dalarız, hiçbir vatandaş ağzını açamayacağı gibi herkes de alkışlar, fakat durum “nazik” olacağı için
olağanüstü hal ilan edilir, eh bu ortamda sağlıklı seçim yapılamayacağı için de seçimler ertelenir, “22 Temmuz badiresi” hayırlısıyla atlatılmış olur, bikinili vatandaş da o sıcakta
deniz keyfinden kalmaz!... “Poposunu kaldırıp da
sandık başına gelmeme” tehlikesi ortadan kalkar. Sonbahara Allah kerim.
Vallahi merakla bekliyoruz ha, hadi bakalım. Bürokrasi de bu kıyağımı unutmasın. Şeriatla mücadelenin yolunu gösterdim, para istemem.
Engin Ardıç/Akşam