Sırada daha vahim olayların olduğunu belirtirken ilginç bir benzetme yapıyor: “
Susurluk’taki
kaza çok şeyi ortaya çıkardı.
Uşak Müzesi’nde yaşananlar da diğer olayları doğurdu.”
Uşak
Arkeoloji Müzesi’nde, Karun Hazineleri’ne ait bazı eserlerin sahteleriyle değiştirildiğinin ortaya çıkması, müzeleri gündemin üst sıralarına taşıdı. Hazinenin en değerli parçası sayılan kanatlı denizatı broşunu
Türkiye günlerce konuştu. Uşak’ın ardından müzelerden peş peşe skandal haberleri gelmeye başladı.
Kahramanmaraş,
Erzurum,
Milas, Van müzelerinde tarih yağmasının örnekleri görüldü. Çoğuna paha biçilemeyen yaklaşık 3 milyon eserin ‘korunduğu’ müzelerdeki vahim durum, tarihî mirasın ne kadar sağlıksız şartlarda bulunduğunu da gözler önüne serdi. Skandallar ya da
Kültür ve
Turizm Bakanı Atilla Koç’un deyimiyle ‘rezaletler’, dikkatleri müzelere çekmesi bakımından önem taşıyor. Süreçle ilgili Zaman’a çarpıcı açıklamalarda bulunan Bakan Koç, “sırada daha vahim olayların” olduğuna işaret ediyor ve bunların üzerine sonuna kadar gideceğini söylüyor. Skandalların ortaya çıkması ile ilgili olarak da, “Ben ne düğmeye, ne gaza ne de frene bastım! Bunlar yolda yürürken ayağıma takıldı.” diyor. Uşak Müzesi’ndeki kanatlı denizatı broşunun çalınmasını, müzelerin içler acısı halini göstermesi bakımından ‘sembol’ olarak kabul eden Koç, ilginç bir benzetme yapıyor: “Susurluk çok şeyi ortaya çıkardı, hâkezâ
Şemdinli de. Şimdi bir müzedeki olay da bunları doğurdu.”
Kültür Bakanı, olaylarda sorumluluğu bulunanlara ise şu göndermeyi yapıyor: “Bu kadar rezalete sebep olanlara, bunlara göz yumanlara şimdiye kadar bir şey demedim. Müsebbiplerinin demeç vermelerine de bugüne kadar
cevap vermedim. Şimdi cevap veriyorum: Edeb ya hu!”
Ne oldu da müzelerde art arda skandallar patlamaya başladı?
Bazı kelimeleri sevmiyorum. Skandal kelimesini de sevmem. Bu yüzden skandal değil de rezalet demek lazım. Ayrıca düğmeye basma filan yok! Ben herhangi bir ihbar olursa kendim müşahede edersem her türlü kötülüğün, her
ihmalin üzerine giderim. Bu ortaya çıkan olaylar, ben yolda giderken ayağıma takıldı. İdarecilik hayatımda hep başıma gelmiştir.
Türkiye’de müzeler hiç bu kadar gündeme gelmedi. Kültür Bakanlığı’nın önemi hiç bu kadar kavranmadı. Bu sizin başarınız mı?
Bu, bakışa göre değişir. ‘Bütün pislikler senin zamanında mı ortaya çıkıyor?’ şeklinde düşünenler de olabilir. Ben ne düğmeye, ne gaza ne de frene bastım! Ben normal yöneticiliğimi yapıyorum. Susurluk çok şeyi ortaya çıkardı, hâkezâ Şemdinli de. Bir şey sıkıldıkça genişler. Ben bazı şeyleri sosyolojik olarak yorumladığımızda bunları normal olarak kabul ediyorum; ancak normal olarak kabul etmem bunların meşru olduğundan değil. Bir sürü şey karıştırılıyor. Müzelerin sorunları yıllardır dile getirilmemiş. Sadece 700 küsur
arkeologa ihtiyaç var. Müzelere 1998-2005 yılları arasında 67 kişi alınmış. Son altı ayda ise çoğu arkeolog olmak üzere 212 personelin ataması yapıldı. Daha yeni 80 arkeolog aldım. Ben geldiğimde 35 tane müze, yüzlerce kütüphane kapalıydı; hepsini
teker teker açıyorum; ama açtıkça bir şeyler çıkıyor. 18 saat çalışıyorum tabii ki çalışınca da
manzara ortaya çıkıyor. Çalışmazsan iş yoktur. Çalışınca iş çoktur. Çünkü Türk idaresinde ihmal-i mesuliyet yoktur, icra-i mesuliyet vardır. Ama son hadiselerle müzeler, birçok insaflı, duyarlı yazarın gündemine de girdi.
Müzelerin de bir Susurluk’u var mı?
İlinti kurmayalım; mevzu şu: Elde kaynaklar var; ancak bu kaynakları iyi kullanacak, bu kaynakları çalıştıracak gücümüz yok; personelimiz yetersiz. Benim 700 milyon YTL bütçem var, 600 milyon cari giderim var. Böyle olunca o hadiselerin hepimizi uyandırması lazım. Bu işler Avrupa’da böyle yapılıyor. Öyle bir zihniyet var ki Türkiye’de, ruh kökünün tersine ne yaparsan hayır. Ne yaparsan hayır değil, işte müzeler böyle çalışmıyor. Biz de 23 müzeyi bünyemizde tutacağız, diğerlerini özel idarelere devredeceğiz. Bu 23 müze de müze gibi olacak. Özel idarelere daha yakın olduğu için yerinden yönetimin daha başarılı olacağını düşünüyorum.
Sizce müzelerin temel problemi nedir?
‘En önemli, en temel’ gibi kavramları sevmem. Müzelerin
işletme sorunu var.
Uzman sorunu var; arkeologu, sanat tarihçisi yok. Müzeler iyi işletilemiyor. Ama bunların üzerine gidilmiyor; bu problemlerden çok magazinsel olaylar öne çıkarılıyor.
Basın bu açıdan eksik. Kimse bu adam bir şeyler yapıyor, 700 uzman alıyor, böyle işletme olmaz diyor;
destek verelim demiyor. Öbür taraftan muhalefet de soru soruyor. Bu işi magazinsel boyutta ele alıyorlar. Senin müzecilik anlayışın ne onu söyle. Söyleyemezsen, o zaman Atilla Koç, bırak der. Hiç kimse yüzünü karartacak adamların müdafaasını yapmasın. Atilla Koç, kendinden önceki vali ve kaymakamlar hakkında konuşmamıştır. Yine Atilla Koç, kendinden önceki hiçbir
bakan hakkında konuşmamıştır. Bu kadar rezalete sebep olanlara, bunlara göz yumanlara şimdiye kadar bir şey demiyorum. Bunların müsebbiplerinin çıkıp demeç vermelerine de bugüne kadar cevap vermedim. Şimdi cevap veriyorum: Edeb ya hu! Başka bir şey de demiyorum. Ama bu işe ciddi öfkeleniyorum. 16 aydır
bakanlık yaptığımı biliyorsunuz, kimseye bir şey söylemedim. Sadece bir gazeteye inancıma
hakaret ettiği için
dava açtım.
Müzelerdeki rezaletin boyutları ne?
Müzelere sahte eserler alınıyor. Hırsızlıklar oluyor. Müfettişler, uzmanlardan oluşan bilirkişi heyetleri birçok müzede inceleme yapıyor. Müzelerdeki rezaletlerin üzerine gideceğiz, hem de sonuna kadar. Ne yapılmışsa hepsini ortaya çıkaracağız. Bir başkası olsa bundan siyasi çıkar elde edebilirdi; ama ben hiçbir zaman geçmişi kötüleme yoluna gitmedim. Ben hoşbin bir adamım. İyimserim yani. Bu hadiseler, birçok insaflı yazarın benim söylediklerime de
kulak vermesine neden oldu.
‘Daha önemli skandallar çıkacak demiştiniz’ sırada neler var?
Daha devamı da gelecek. Öyle olaylar var ki ‘bunlar nasıl olmuş’ diyor insan. Açık açık bir çirkinlik var. Sosyolojik olarak bunları incelemek lazım.
Bunlar ihbarlarla mı ortaya çıktı?
Hep ihbar oluyordu. Ama şimdi dikkate alınmaya başlandı. Hepsinin üzerine gitmeye başlıyoruz. 15 gün sonra kazılara başlayacağız. Kazıların her birine birer arkeolog vereceğiz. Bu sene 80’den 120’ye çıkardık kazıları. Eleman eksikliğinden bırakır mıyım? Bırakmam. Benim şevkim kırılmaz. Adam bütün bunları yapacak daha sonra
beraat edecek.
Rahşan Hanım gibi biri gelip affedecek. Ama müfettişin şevki kırılır. Ben onu tespit ettireceğim. Memuriyetten attıracağım, eğer emekliye ayrılmamışsa.
Dış basından Türkiye’ye yönelik eleştiriler çıktı?
Birçok malları kaçak yollardan alıyorlar. Malların çoğu
sözleşme çıkmadan evvel. 1970’ten itibaren. Batı’nın müzelerindeki eserler boşalır. Mısır’da ve Yunanistan’da mal kalmadı. Bir yerden bir
sponsor bulayım. Eti sayesinde
Eskişehir müzesini yaptıracağım. Bu tür
hırsızlık olayları olmasaydı da ben bunları ortaya çıkarmak için uğraşmasaydım. Yapacak o kadar çok iş var ki... Türkiye’de 115 antik tiyatro var. Biz bunların 5 tanesini onardık.
Karun’un broşunun bulunacağına inanıyorum
“Müze soygunları, hırsızlıklar, dünyanın her tarafında var. Dünyanın en iyi korunan müzelerinde bile var. İçten
yardım almadan bu işler olmaz. Son zamanlarda alınan tedbirler vasıtasıyla bir azalma oldu. Türkiye’de birçok meselede bu işler olduğu için, her şey organize diye işin polisiye tarafından gitmemek lazım.
Organize olmanın bile bir haysiyeti var. Adam Karun Hazineleri’ni alıyor. Götürdüğü yerde adama bir güzel
sopa atıyorlar; para alamadan adam boş dönüyor. Para falan alamamış yani. Yine de
mahkeme sonuçlanana kadar herhangi bir suçlamada bulunamam. Broşun bulunacağına inanıyorum. Deliller değil de emarelerim var; bulunacağına dair içime doğuyor. Her yaptığımız
tayin bölge idare mahkemelerinden dönüyor. Bir önyargı var. Rezaletin yaşandığı bazı müzelerde görev yapan yetkililer, daha önce başka yerlere tayin edilmiş; ancak mahkeme tarafından eski görev yerlerine iade edildi.”
Zaman