Dışişleri Bakanı Ahmet Davutoğlu üzerinden Türkiye'nin dış politikasını eleştiren Umur Talu, "Bana sorsalar ben de boş kağıt verirdim!" başlıklı yazısında ironi yaptı ve "Başbakan-Cumhurbaşkanı da zaten, “Buyrun Irak’ta Işid diye bir örgüt var. 49 tane vatandaşımızı kaçırdı. Şu anda hala onlar rehin olarak duruyor. Diyorum ki, bakın bunun size sağlayacağı bir fayda yok Ey Işid. Eğer Müslüman’sanız, ne Müslüman’a, ne savunmasız bir insana bu şekilde zulmetmeniz doğru değildir. Bırakın vatandaşlarımızı. Bunu tekraren söylüyorum” demişti; üzerinden bir aydan fazla zaman geçti." Hem “şerefsizlik” iması hem de “Müslümanlığını sorgulama” gibi ağır yaptırımlara rağmen… Kendin söyle kendin Işid durumu hasıl oldu ki, sıfır sorundur bu. O vakit, bunca başarıdan sonra hakikaten Sayın Davutoğlu’nun başbakan olması da yerindedir. Bu kadar ağır konuşmaktan öte, daha ne yapacaktı yani Osmanlı!" şeklinde çok çarpıcı değerlendirmelerde bulundu.
"Ben MYK değilim tabii ama bana da sorsanız ben de “boş zarf”ı iade ederdim, Başbakan-Cumhurbaşkanı’na!
Çünkü “boş kağıt” belli ki Davutoğlu anlamına geliyor!
Hakikaten Başbakan-Cumhurbaşkanı’nın seçilmesinden sonra, Cumhurbaşkanı’nın başbakanı olarak kendisinin atanması yerindedir.
Başarıları ortada.
***
Sayın Davutoğlu’nun başbakan olması, aynı zamanda artık Dışişleri Bakanı olmayacağı manasına da geliyorsa, bilhassa münasip olur.
Çünkü bence oradaki misyonunu tamamladı.
Misyon, “Büyük Türkiye” vasıtasıyla eski Osmanlı coğrafyasını özellikle doğuda canlandırmaktı.
Bir nevi Yavuz gibi.
Hakikaten sonunda bir şekil oldu.
Daha ziyade Osmanlı’nın son günlerindeki Osmanlı coğrafyası gibi.
Çünkü Libya gitti, Mısır gitti, Suriye gitti, Irak gitti, Ürdün gitti, Arabistan gitti gidiyor, Lübnan’ı sorarsan, Hizbullah ise orası biraz, o da gitti.
Balkanlar AB’de…
Kafkaslar zaten Rusya’da.
Ha unutmadan; bir de Kırgızistan devlet başkanı balkona çıktı…
O da soluğu sonradan Putin’in yanında aldı.
Kerkük, Musul bir oraya bir şuraya gitti…
Halifelik de nihayetinde Işid’de kaldı.
Neyse Hatay duruyor.
Bakarsan, hakikaten Osmanlı coğrafyası hareketlenmiş, canlanmış, lakin tebaanın önemli bölümü cansız düşmüş, birbirini cansız düşürmüştür.
***
“Sıfır sorun” bir bakıma tuttu…
Bu devletlerle konuşulabilecek bir sorun bile kalmadı.
Misal, Musul’da konsolosluğu olan tek devlet idik…
Nasıl, aklınla sıfır düşünürsen sorun çıkmıyorsa…
Nasıl, vicdanınla sıfır yazarsan sorun olmuyorsa…
Nasıl, sıfırlamak hiç sorun değilse…
Rehineleri de sıfır saymak hakikaten rahatlatıyor.
Çünkü soruyorsun, “Rehinelerden haber var mı” diye…
Haber yok, yasak.
O vakit yok say, yok olsun!
Şimdi böyle herkesle küs olunmuşsa, ben de olsam en azından Işid ve Nusra ile papaz olmam.
Tamam, acımasızca kelle kesiyorlar ama bakın bakalım, ondan fazla insan trafik kazalarında da ölüyor!
***
Hem o konuda da Sayın Davutoğlu gayet net ve sert.
Diyor ki, “Bizim Işid’e yardım ettiğimizi söyleyenler şerefsizdir”.
Washington Post’un görüştüğü “Işid MYK üyesi”, hem de Türkiye topraklarında konuşurken, “Şu sıra biraz limoni ama Türkiye olmasa, hak ettiğimiz yere gelemezdik. Şanslı kura çektik. Hem sağlık merkezlerinden yararlandık, hem sağ olsunlar adam, kasap, mühimmat, teçhizat transferinde Türkiye tam bir üçüncü köprü” demeye getirdi.
Bu durumda, Dışişleri Bakanı-Başbakan Adayı’nın sözüyle, bizatihi bu eleman “şerefsiz” oluyor ki…
Kavgada bile söylenmez bu söz.
***
Öyle sert bir politika izliyoruz Işid’e de karşı işte.
Başbakan-Cumhurbaşkanı da zaten, “Buyrun Irak’ta Işid diye bir örgüt var. 49 tane vatandaşımızı kaçırdı. Şu anda hala onlar rehin olarak duruyor. Diyorum ki, bakın bunun size sağlayacağı bir fayda yok Ey Işid. Eğer Müslüman’sanız, ne Müslüman’a, ne savunmasız bir insana bu şekilde zulmetmeniz doğru değildir. Bırakın vatandaşlarımızı. Bunu tekraren söylüyorum” demişti; üzerinden bir aydan fazla zaman geçti.
Hem “şerefsizlik” iması hem de “Müslümanlığını sorgulama” gibi ağır yaptırımlara rağmen…
Kendin söyle kendin Işid durumu hasıl oldu ki, sıfır sorundur bu.
O vakit, bunca başarıdan sonra hakikaten Sayın Davutoğlu’nun başbakan olması da yerindedir.
Bu kadar ağır konuşmaktan öte, daha ne yapacaktı yani Osmanlı!"