Asıl dertleri ise Ankara'daki "gizli iktidarı" kaybetmiş olmaları! Derindeki gerçek budur...
***
Adının
CHP ile birlikte anılması MHP'nin aleyhinedir. MHP lideri ve yöneticileri arada bir "CHP ile
koalisyon yok" deseler de bu malum senaryoya hak ettiği cevabı hâlâ verebilmiş değiller...
Mahşerin Kanaltürk'teki Atlısı'ndan
Cumhuriyet'in Cuntacı Patronu'na değin son dönemde MHP'ye güzelleme gönderen tiplere şöyle bir bakınız. Hepsi MHP'ye yıllar yılı kin beslemiş simalar: Şu sıralar sarf ettikleri "kulağa hoş gelen" sözler MHP teşkilatına ve tabanına olan nefretlerinin bittiği anlamına gelmiyor. Taktik bir adım.
Tuzak bir sevgi. Kendilerini "kurnaz
tilki" olarak görüyorlar!
Bugünkü MHP'ye övgüler sıralayan
İlhan Selçuk diyor ki: "Ben laik
Atatürk Cumhuriyeti'nin var oluşu ve bütünlüğü için dün bana işkence etmiş olanlarla bugün el ele vermeyi yurtseverliğin gereği sayıyorum"
12
Mart döneminde Selçuk'a işkence edenler MHP'li değildi ki! Bu cümlesinde dahi Selçuk'un bilinçaltı kendisini ele veriyor. Keşke
Devlet Bahçeli İlhan Selçuk'a bu tarihi gerçeği hatırlatabilseydi...
Tam bu noktada çok daha büyük bir gerçek var: İlhan Selçuk'a Ziverbey'de işkence yaptıran da, Cumhuriyet'in patronunu
12 Mart öncesinde 9 Mart'çı sol cuntanın içinde istihdam eden de aynı mekanizmadır!
Ziverbey'deki işkenceli
sorgulama, Devletin Sol Eli'nin 9 Mart, Sağ Eli'nin de 12 Mart olduğunun anlaşılamaması için düzenlenmiş bir operasyondur. Operasyonu kendi ekibinden Memduh Ünlütürk'e yaptırtan dönemin
İstanbul Sıkıyönetim Komutanı Faik Türün'dü. Sonradan AP'den milletvekili oldu.
Bu isimler sadece vagondu.
Lokomotif, 12 Mart'ı icra eden "İçimizdeki
Amerika" idi...
Selçuk'un da dahil olduğu cunta sol
darbe örgütlemişti. Ancak darbenin kapı kolu 12 Mart'ta ellerinde kalıvermişti. Hal böyle iken, askeri
mahkeme onları Ziverbey'den hemen sonra
beraat ettirdi! Mahkeme beraat kararı verirken MİT ajanının tanıklığına itibar etmedi; MİT'in sanıkları takibini yasadışı buldu. Bütün bunlar, MİT ile o
askeri mahkeme 12 Mart
darbecilerinin iki dudağı arasında iken oluverdi!
İlhan Selçuk eski
tüfek solcu sıfatıyla yıllar yılı "
Amerikan karşıtı
kalem" rolünü başarıyla oynadı. Hâlâ daha çok iyi oynuyor: Bakınız, Selçuk sütununda (
Kasım 2006) Bush'a "Türkiye'ye müdahale edin" diye açık
mektup yazmıştı. Kendi gazetesine
bomba atanların peşini "özenle" takip etmeyen (edemeyen değil) bir Selçuk'tan söz ediyorum. İlhan Bey bu
bombalama işinin perde arkası aydınlanır diye korkuyor olmasın!
Selçuk'un yazarı Hikmet Çetinkaya, bütün foyası ortaya çıkan Ulusalcı VKGB derneğinin "dinci-faşist" bir yapılanma olduğundan söz ederken yani gerçeği hasıraltı etme telaşıyla saçmalarken fena halde
komik oluyor!
28
Şubat'ın BÇG'ci/ EMASYA'cı/Ulusalcı kalıntılarını "dinci" gösterebilmek hakikaten müthiş bir hayal gücüne sahip olmayı gerektirir...
VKGB'nin "
Muzaffer Tekin/
Veli Küçük/Şener
Eruygur/ Cumhuriyet Mitingleri" ile aynı kapıya çıktığı net bir biçimde anlaşılmışken "dinci-faşist" illüzyonu berbat bir numara...
Başka? Cumhuriyet bir taraftan MHP'ye güzellemeler gönderiyor. Diğer yandan darbeci/ulusalcı çeteye "faşist" etiketi yapıştırıp
hedef şaşırtıyor!
Final: Cumhuriyet'in/Ulusalcılar'ın/28 Şubat Kalıntıları'nın tüm foyaları meydandadır: Ne yapsalar beyhude...
Tamer Korkmaz/Zaman