'Hocaefendi, ülkesine Humeyni gibi dönecek' diyenler utanacaklar
Soru: Hocaefendi niçin Humeyni gibi büyük bir gösterişle dönmeyecek? Dönmek için istismar ortamının kalkmasını, ülkeye zarar vermeyecek vasatın oluşmasını neden bekleyecek? Derin bir takdire sebep olan fevkalade çarpıcı açıklamanın bir kısmını buyurun birlikte okuyalım:
"Ben İranlı değilim, Humeyni gibi iddiaları da hiçbir zaman taşımadım. Türkiye'ye Humeyni gibi büyük bir gösterişle dönem de söz konusu değildir. Esasen ben tabiatımda olan bir mahcubiyetten dolayı kendi evimize giderken bile, "falan talebe geldi" derler, pencerelerden bakarlar, beni görürler, diye düşünür ve bundan sıkılırdım. Onun için, beni kimse görmesin diye evimize bile hep gece giderdim. Rahmetli babam, hakkımda derdi ki, "Bizim oğlan
leylek, gece geliyor, gündüz onu kapının önünde giderken görüyoruz." Bu, benim tabiatımda olan bir şey. Hayatımda hiçbir yere öyle gürültülü, patırtılı gidip gelmedim. Hiç istikbal edilme isteğinde bulunmadım. Bu açıdan da ne karakter bakımından, ne mezhep bakımından, ne ülke bakımından Humeyni ile hiçbir zaman bir alâkam olmadı. Dünyanın dört bir yanına gitmiş arkadaşlarımızın hiçbirisi öyle bir alâyişe talip olmadı. Gelirken öyle bir istikbal beklemedi. Adlarından, namlarından bahsedilmesini istemedi. Onların hepsi birer meçhul kahraman olarak kaldılar oldukları yerde. Bu bizim genel ahlakımızdır. Allah'la münasebetimizin bir çeşit bizim hayatımıza aksedişinden ibarettir. Muhammedi ruhun (sallallahu aleyhi vesellem) gereğidir. Bu açıdan, Humeyni gibi dönecek iddiaları fevkalâde sevimsiz. Beni Humeyni'ye benzetenler bir gün çok utanacaklar! Ülkemin birçok yerlerinden gelmiş
toprak parçaları var odamda, ben onları koklayıp teselli buluyorum. Ben kendi ülkemin çocuğuyum; dıştan
ithal edilmiş ve milletin başına musallat olmuş tufeylilerden değilim. O ülkenin çocuğuyum ben. Onun bir avuç toprağını dünyalara değişmem. Bütün Amerika'yı verseler, Korucuk köyü, fakir bir köydür, ben o köyü vermem. Ruh haletim budur. Fakat bir şey var: Benim inandığım bir
dava var, bir
hizmet var, Din-i Mübin-i İslam'a hizmet var ve ülkemde huzursuzluğun çıkmaması, hele dine karşı bir tavır alınmaması. Bunlar benim gaye-i hayalim, düşüncem, mefkûrem. Şimdi, gidişiniz sizin orada bazı problemlere sebebiyet verecekse, her şeye rağmen orada hüsn-ü niyetle iş yapan insanların işlerini zorlaştıracaksa, altından kalkamayacakları problemlere sebebiyet verecekse, bence dengeli hareket etmeniz, vaktini, gidiş keyfiyetini ve konjonktürü sizin belirlemeniz lazım. Veya işte o genel konjonktüre göre nasıl hareket edecekseniz onu sizin belirlemeniz lazım. Bunlar yine sizin ruh haletinize ve Allah'la münasebetinize göre yapacağınız şeylerdir. Yahya Kemal'in, bir şiirinde dediği gibi "Bizden olmayanlar bizi anlamazlar." Esas tam o toprağın çocuğu olmak lazım ki, o toprağı koklaya koklaya yetişmiş olmak lazım ki, eğile eğile onun çaylarından su içmiş olmak lazım ki, onun kırlarında koşmuş olmak lazım ki, onun çiçeklerini koklayarak büyümüş olmak lazım ki, Anadolu'yu bilmek lazım ki sizin hissiyatınızı anlasınlar. Sizden olmayanlar sizi anlayamazlar. İşte öyle vahi vahi iddialarla efkârı bulandırmak ister ve millette paranoya duygusunu tetiklerler. O gidiş, bir gün, Cenâb-ı Hakk'ın muradı öyle ise, tahakkuk ettiği zaman, onlar sadece duyarlar; belki derler "Gelmiş mi gelmemiş mi; acaba gelmişse nerede duruyor, nasıl geldi de biz görmedik?" Evet, bir gün Türkiye'ye dönersem kendim gibi dönerim. Karakterimi namusum sayarım. Karakterime kıymayı namusuma karşı
tecavüz sayarım."
Bütün bunlara rağmen konuyu tersine yorumlamaya devam edenlere ise vicdanlarıyla hesaplaşmalarını dilemekten başka yapacak bir şey yoktur.
AHMET ŞAHİN/ZAMAN