28
Şubat sürecinde eşi başörtülü olduğu için ordudan atılan
Şahin, "
Çetin Doğan'ın
başkanlık ettiği toplantılarda konuşulanlar tüylerimi ürpertti. Bütün milleti düşman olarak görüyorlardı.
İşgal ordusunda olduğumu düşündüm." ifadelerini kullanıyor.
28 Şubat sürecinin üzerinden tam 14 yıl geçti. Ancak bu sürecin siyasî, askerî, sosyal ve
ekonomik alanlarda meydana getirdiği tahribat hâlâ hafızalardaki yerini koruyor. Söz konusu süreçte cuntacıların kendilerine engel olarak gördüğü birçok
subay ve
astsubay, çeşitli bahanelerle ordudan atıldı. Bu dönemde atılanlardan biri de
İstihbarat Kurmay
Binbaşı Kemal Şahin. YAŞ kararı ile
TSK'dan uzaklaştırılan Şahin'in yaşadıkları ve şahit oldukları, bu sürecin korkunçluğunu gözler önüne seriyor. Büyük hayallerle girdiği ancak eşi başörtülü olduğu gerekçesiyle 28 Şubat sürecinde ordu ile ilişiği kesilen Şahin, yaşadıklarını Cihan Haber Ajansı'na anlattı. Kemal Şahin, 1983 yılında bir
teğmen olarak TSK'ya intisap etti. Bir taraftan da
Harp Akademisi sınavlarına hazırlandı. 2 yıl süren gayretin ardından 70 kişi ile birlikte
kurmaylık sınavını kazandı. Ancak bu sevinci uzun sürmedi. Şahin, yaşadıklarını şöyle anlatıyor: "Eşim başörtülüydü ve haliyle okumayacağım söylendi.
Stres ve üzüntüden
mide kanaması geçirdim."
Kemal Şahin, söz konusu dönemde evlerinin BBG evine çevrildiğini söylüyor. Evlerinin subay eşleri tarafından çeşitli bahanelerle ziyaret edilerek raporlar tutulduğunu, evlerindeki
eşyaların renginin bile irtica sebebi sayıldığını anlatan Şahin, "Evimizdeki eşyaların renginden süs eşyalarına kadar. '
Hat sanatı, resim, biblo var mı evinde, bunlar yoksa irticacıdır.' Kendilerine göre '
dindar' diye yaftaladıklarını attılar.
İkna odaları kuruldu. Yazılı ve sözlü ikazlarla sürekli baskılar yaptılar..." ifadelerini kullanıyor.
Kemal Şahin'in 28 Şubat sürecinde şahit oldukları ise Türkiye'nin nasıl bir dönemden geçtiğini gözler önüne seriyor.
Batı Çalışma Grubu'nun bir toplantısına katıldığını anlatan Şahin'in söyledikleri yaşanılan süreci gözler önüne seriyor:
"O toplantıda başkan, o dönemde korgeneral olan Çetin Doğan idi. Bütün kuvvet komutanlarının temsilcileri ile toplantı yapıyordu. Özel okullardan tutun Kur'an kurslarına, cemaatlerden İHL'lere, Refahyol hükümetinden, milliyetçi ve muhafazakârlardan, dindar insanların 'nasıl tehlike teşkil ettiğine!' şahit oldum. Halkın tek tek fişlendiğini fark ettim. Bu manzara karşısında ürperdim. 'Bulunduğum salon ve karargâh nerenin karargâhı acaba?' diye şaşırdım. 'Bir işgal ordusunun toplantısında mıyım?' diye düşünmeye başladım. Toplum resmen düşman ve bunlara karşı bir savaş açılmıştı. Kurtuluş Savaşı'ndaki işgal tabloları gözümün önüne geldi. Milli ve manevi değerleri, gelenek ve göreneklerinin düşman olarak görüldüğü ve üstelik bu mücadelenin koçbaşlığını yapan bir teşkilatta çalıştığımı düşününce ürperdim."
Subaylar eşlerini arabalarının bagajında saklıyordu
Kemal Şahin, söz konusu süreçte eşini arabasında sakladığını anlatıyor: "Eşimi her gün sabah arka ve ön koltukların arasına saklayarak nizamiyeden çıkarıp,
akşam da
dolmuş durağından alıp eve getiriyordum. Hatta bazen unutuyordum, eşim saatlerce orada karın altında beklemek zorunda kalıyordu. Eşleri başörtülü bazı subaylar eşlerini arabanın arka koltuklarına yatırıp üzerine
battaniye atıyor, eşya süsü veriyordu. Bunu da fark edince bu kez de, bagaja kilitleyerek taşıdılar. Lojmana giriş çıkışları da gece saatlerine denk getirildi. Adeta bir tecrit ve
hapishane hayatı yaşadık."