DERİN DEVLETİN ENGELLEYECEĞİ İLK ŞEY
Son üç aydır hemen hemen her hafta bir üniversitede gerginlik ya da olay çıkıyor. Taşlar,
sopalar, bıçaklar,
biber gazı ve joplar
gündem oluyor.
Mutlaka merak etmişsinizdir.
Üniversiteli sıfatıyla arzı ednan eden öğrenciler durduk yere neden geriliyor, birbiriyle ya da polisle niye
kavga ediyorlar?
Bu soruya
cevap ararken “
kalem tutması gereken ellerde niye sopa var, bilim konuşulması gereken üniversiteler neden kavga mekanları oluyor” gibi havanda su dövdürten sorulardan başlamaya gerek yok. Amerika'yı yeniden keşfetmenin lüzumu da…
Hepimiz biliyoruz ki üniversitelerimiz hiçbir dönemde bilimle ön plana çıkmadı.
Öğrenciler de “daha çok
ders”, “daha kaliteli eğitim” için
eylem yapmadılar. Onlar siyasi ve ideolojik tartışmaların tarafı olarak
ülke gidişatında belirleyici bir aktör olmayı
tercih etti hep. Ne var ki defalarca tekrarlanan bu oyunun yönetmeni de değillerdi hiçbir zaman.
Onlar ne zaman türlü gerekçelerle bağırmaya başladıysa perde gerisinde birileri ellerini ovuşturdu. Darbe yapmak isteyenler ilk üniversiteleri karıştırdı mesala. Öğrencilerin ellerine
silah verdi, aralarına
bomba attı,
kaos çıkardı. Siyasi
iktidarı hizaya sokmak isteyenler maşa olarak öğrencileri kullandı. İç ve dış politikayı dizayn etmeye niyetlenenler öğrencileri öne sürdü.
Darbelere, muhtıralara bakın, basamak olarak üniversitelerin kullanıldığını görürsünüz. Hak ve
özgürlükleri kısıtlayan
vesayetçi ve statükocu yasal düzenlemelerin önünde ya da arkasında yine öğrencilerin ön ayak olduğu olaylar vardır.
Öyleyse doğru soru şu: Bugün üniversiteleri karıştıran kim ve ne yapmak istiyor?
“Yine mi
komplo teorisi” diyenleri duyar gibiyim. Ama bu soruyu sormak için çok geçerli sebepler var.
En başta öğrenci olaylarının sebebi olarak gösterilen gerekçeler kargaları bile güldürecek cinsten. “
Başbakan rektörlerle niye görüşüyormuş, bu özgür üniversite anlayışına aykırı değil miymiş?”
Emin olun
Üniversiteler hiçbir zaman bugünkü kadar özgür olmadı, hiçbir dönemde de YÖK, bu kadar öğrenci merkezli değildi ve öğrenciler hiçbir zaman kendilerine bu kadar yakın duran bir YÖK Başkanı'na sahip olmadı.
Aksine daha düne kadar askeri nizam bir anlayış var üniversitelerde. Demokrasi, özgürlük, eğitim hakkı rektörlerin iki dudağı arasındaydı.
Cumhuriyet mitinglerine gitmeyeni mimleyip fişlemediler mi? Kendi ideoloji ve görüşünü bütün millete dayatan rektörler görmedi mi
Türkiye? Öğrencinin kılığına kıyafetine, sakalına bıyığına bile kapıdaki güvenlik görevlileri karar veriyordu.
Bugün üniversitelerdeki
darbe kalıntılarının izi siliniyor tek tek. İşte bir son dakika gelişmesi: YÖK Başkanı öğrenci konseyi başkanına YÖK'te bir makam oda tahsis edileceğini açıkladı.
Eee…Öyleyse problem ne?
Gelelim asıl meseleye… Türkiye'de derin bir yapının varlığı konusunda artık şüphe yok. Milli iradeye meydan okuyan, “asıl biziz, bu ülkede bizim olur vermediğimiz hiçbir şey yapılamaz” deme hak ve cesaretini gösteren bir yapı bu.
Ergenekon,
Balyoz,
Kafes,
Millete Komplo,
Poyrazköy, Vatana İhanet,
ÇYDD dava ve
soruşturmaları hep bu yapının ortaya çıkarılmasına çalışıyor. Epeyce de yol kat edildi aslında. Ancak henüz ahtapotun büyük kısmı gün yüzüne çıkarılabilmiş değil.
Donanma komutanlığında ele geçirilen güncellenmiş Balyoz planları, yeni yeni deşifre edilen
ihanet şebekesi, devam eden davalardaki direnç, siyasette, bürokraside ve medyada hala bol sayıda gerçekleri ters yüz göstermeye çalışanların olması bunun en net göstergesi.
Size mantıklı geliyor mu, yıllardır bu ülkeyi yöneten ve “bizim olur vermediğimiz hiçbir şey yapılamaz” diyen bir gölge iktidar, birkaç soruşturma birkaç dava ile pes edip kabuğuna çekilsin?
Böyle bir ihtimale inanmak bir yana, düşünmek bile gerçeklere gözünü kapatmaktır.
Öyleyse şimdi bir kere de kendimize soralım aynı soruyu: Bugün üniversiteleri karıştıran kim ve ne yapmak istiyor?
Muhtemel ki çoğumuzun aklına bu yıl içinde yapılacak
seçimler geliyor. Yıllardır Ak Parti'yi devirmeye çalışan illegal yapının yine Ak Parti'nin oylarını düşürmek için türlü desiseler hazırladığını düşünüyoruz.
Doğru bir teşhis sayılabilir bu. Lakin gerçek hedefin tam olarak Ak Parti olduğunu söylemek zor. Hepimiz biliyoruz ki Türkiye'nin derin devletini en çok huzursuz eden
Anayasa referandumuydu. Ki bu refarandum vesayet ve statüko rejiminin belki yüzde 20'sini ancak değiştiriyordu. Lakin nasıl direndiklerini, sandıktan “hayır” çıkması için nasıl çalıştıklarını bütün millet gördü. Ergenekon operasyonları başladığında bile bu denli seferber olmamışlardı.
Bugün de Ak Parti'nin bu millete verdiği en önemli
seçim vaadi yeni bir Anayasa. Hatta seçim vaadinden de öte, bu millete ödemesi gereken bir borç. Eğer bu seçimlerden Ak Parti anayasayı değiştirecek bir güçle çıkarsa, Türkiye'nin Derin Devleti'nin sonu gelmiş olacak.
Bu yüzden önce seçimlerden bir
koalisyon hükümeti çıkarmak niyetindeler. Ancak bunu başaramazlarsa da pes etmeyecekler. Referandum'da gösterdikleri dirençten çok daha fazlasını
Anayasa değişikliğini engellemek için gösterecekler.
Her zaman olduğu gibi ilk ateşi yine Üniversitelerde yaktılar. Bugün yaşadığımız olaylar da şimdiden harekete geçtiklerinin somut delili. Muhtemel ki bu ateşi ilerleyen zamanda liselere taşıyacaklar. Sonra da sokaklara…
Şimdi derin devletin sağdan yaklaşanları diyecek ki “Birkaç
küçük gerginlikle Anayasa değişikliği engellenir mi?” Haklısınız bu ülkede zaten law silahlarına
boru deniliyor, av tüfeğiyle darbe yapılmıyor, ateş de bir kıvılcımdan çıkmıyor.
NADİR KILIÇ