Demokrasi tarihi bir anlamda
darbeler tarihi olan
Türkiye’de 2000’den sonrası da boş geçmedi. Sivil alana müdahale etme alışkanlığından vazgeçmek istemeyen zinde güçler, tam altı kez seçilmiş
iktidarı alaşağı etmeye teşebbüs etti. Bu girişimleri yazı dizisi halinde yazan
Radikal gazetesi genel yayın yönetmeni
İsmet Berkan,
AK Parti’nin kapatılması halinde 7. darbenin gerçekleşeceğini söylüyor. Berkan,
Ergenekon gibi yapılanmaların ise iktidar alternatifi olmayı başaramayan muhalefetten kaynaklandığını düşünüyor.
Ergenekon’un yakın tarihini yazarken soruşturma için ‘Cumhuriyet tarihinin en büyük soruşturmalarından biri’ dediniz. Bunu farklı kılan ne?
Son 5, 6 yılda perde arkasında kalmış bir
takım darbe,
sivil siyasete müdahale girişimleri oldu. Acaba soruşturma, tüm müdahaleleri tüm çıplaklığıyla ortaya çıkartır, tekrar etmemesi için örnek oluşturur mu ümidiyle yazdım. Ama şu var: İktidardaki parti hakkında açılmış
kapatma davasıyla, yürüyen
Ergenekon soruşturması arasında bağlantı kurulamaz. Zira hükümet düne kadar bildiği halde, Ergenekon soruşturmasında adli makamlarla iş birliği yapmadı, gerektiği kadar ciddiye almadı. Bir
küçük, bir büyük Ergenekon var.
Savcının yürüttüğü davayla basının yazdığı, hükümetin ima ettiği arasında bağlantı yok.
YÜRÜTME YETKİSİ KİMDE?
Hiç mi yok?
Özden Örnek’e ait olduğu iddia edilen günlüklerde Yüksek
Askeri
Şura’yı oluşturan, orgeneral oramiral seviyesindeki 15 kişinin bir şeyler konuştuğu yazılı.
İstanbul’daki savcının bu seviyedeki bir hadiseyi soruşturmaya gücü yetmez. İçinden çıkılmaz bir yere doğru gidebilir ama, soruşturma için başka makamların da devrede olması gerek. Hálbuki hükümet 2004’te refleks göstermeliydi. Bu açık bir siyasi tercihtir.
Bu yapılanmanın genişliği de, Türkiye’de siyasetin ve kurumların nasıl işlediği de malum. Şartların olgunlaşması beklenmiş olamaz mı?
Bir ülkede
demokrasi ya vardır ya yoktur.
Anayasamıza göre yürütme, dış
politika yapma yetkisi hükümete aittir.
Hükümet karar veriyor ‘
Kıbrıs’ta
Annan Planını pazarlık etmeye açığım’ diyor. Fakat hükümete bağlı olması gereken başka kurum ya da kişiler de diyor ki ‘
Hayır pazarlığa hiç girmeyelim’.
KKTC Cumhurbaşkanına da ‘Arkandayız, merak etme’ diyorlar.
Denktaş uçaktan inip ‘Buraya pazarlığa değil hayır demeye geldim’ deyince hükümet de şaşırıyor.
Kastettiğim de bu. Kimi politik kararların başka odaklarca yaptırılmaması gibi bir pratiği var bu ülkenin.
O zaman Türkiye’nin merkez sağının klasik politikacılarından birisi oluyorsunuz işte.
Demirel ya da
Özal’dan farkınız kalmıyor.
Hükümet Ergenekon’u ciddiye almıyorsa, soruşturmayla paralel olarak polis her gün bir yerlerde, Ümraniye’deki bombalarla aynı seriden bombaları nasıl yakalıyor?
Savcı soruşturma yürütüyorsa, polis savcıdan bağımsız değildir. Tabi önleyici kolluk kuvveti manasında, duyduklarını iletmekle görevlidir ama bu soruşturmayı hükümete bağlamak doğru olmaz. Hükümet yapması gerekeni yapıyor ama olması gerekeni yeterince yapmıyor. Soruşturma kapsamında tutuklananların hiçbiri planlayıcı, karar verici konumda değil. Zincirin son halkasında, eylemleri yapan insanlar.
Zincir ilerliyor, bir şeyler değişmiyor mu yine de? Mesela Dink cinayetini önceden bildiklerini inkár eden iki jandarma astsubayı ifade değiştirdi, üstelik üstlerini ihbar etti...
...Jandarmaya varmanıza gerek yok ki!
Polisin eli, başından beri işin içinde olmasına rağmen
İçişleri Bakanlığı görevi ihmalle ilgili iç soruşturma yapıyor ve bütün polisleri aklıyor.
Jandarma Genel Komutanlığı da jandarmaları aklıyor. Jandarma albayı tabi ki önemli bir bulgu ama dış kapının mandalı. Jandarmanın üzerine yıkılabilir bir durum yok burada.
ÜNİVERSİTE VE ERGENEKON
Ne oldu da jandarma astsubaylar birden bire ifade değiştirdi sizce?
Vicdanları ön plana çıktı bence. Durumun vehametini polisten ötürü biliyorduk. Şimdi aynı kötü durumunun jandarmada da yaşanmış olduğunu öğrendik. Tuz da kokmuş demek ki...
Ergenekon nasıl bir şey peki? Hrant Dink, Malatya, Rahip Santoro, Danıştay cinayetleri de onun işi mi?
Bazı şeyler birbirine bağlı ama her şey değil. Bağlarsak arka planda hakikaten çok üstün bir
akıl, müthiş bir planlama yeteneği olduğunu varsaymış oluruz. Öyle olsaydı 10 kere iktidara gelirdi zaten. Şimdi de
Akdeniz Üniversitesindeki olayları Ergenekon’a bağlayanlar, örümceğin kolları gibi bir organizasyon olduğunu yazanlar var ama ben öyle düşünmüyorum.
Nokta’daki günlüklerde, Sarıkız darbe girişimi olmayınca üniversitelerin karıştırılması, STK’lar ve medya eliyle insanların meydanlara dökülüp ülkede kaos çıkartılarak darbe ortamı oluşturulması planı çok açıktı ama. Adım adım gerçekleştiğini de gördük?
Ama unutmayın ki insanlar fol yok yumurta yokken bir araya gelmiyor. Birisi yukarıdan ‘Arkadaşlar hükümeti devireceğiz, 3 dernek de siz kurun, 50 kişi de siz toplayın’ dese de karşılığı olmaz. Hükümete tepki gösterenler olmasa yüz binlerce insanı mitingler için emirle toplamak mümkün olmazdı.
Mitinge samimiyetle katılanlardan bağımsız olarak, asıl sorun böyle bir organizasyonun olması değil mi?
Önemini küçümsemek için söylemiyorum ama bazı olaylar Türkiye’nin hassas istikrarını bozucu olası etkileri sebebiyle hemen bir yere oturtuluyor. Soruyorum: Nevruz olayları da istikrara yönelikti, bunu da mı Ergenekon yaptı? İnsanlar öldü Nevruz’da. Sebebi de valilerin, emniyet müdürlerinin gösteriye izin vermemesi. Devlet eliyle istikrarsızlık bu.
MUHALEFET ALTERNATİF DEĞİL
Peki. Sarıkız’la Ayışığı’yla istenilen olmadı. 367 girdi devreye, muhtıra verildi, mitingler oldu vs. Ama 22 Temmuz’a rağmen siyaset de bir türlü rayına oturmadı. Şimdi de yargı yoluyla bir şey işliyor. Nedir bu?
Bir kaç boyutu var. Biri, artık çok farklı olsa da, AKP’nin çizgi itibariyle siyasal İslam’dan gelmesi. Diğerini çok önemsiyorum. Bir parti yüzde 47, ona en yakın parti yüzde 21 oy alıyor. Bu fark dehşetengizdir. İkinci sıradaki partinin, iktidar alternatifi olarak görülmediğinin delilidir. Bütün problemlerin kökeninde yatan da budur. Biri yüzde 47 alırken öbürü yüzde 42, 40, 35 alıyor olsa, bir ümit var demektir. Bu ümit pek çok şeyi, hükümeti beğenmeyenleri o partiye kanalize eder. Şimdi böyle bir ümit yok. Bu halaskar zabitanı ya da zinde kuvvetler veya vatan kurtaran aslanları durumdan vazife çıkartmaya iten şey en başta muhalefet boşluğudur.
Sivillerin sorumluluğu daha fazla
Ordunun kendi alanına tamamen çekilmesi için sivillerin, ulusal güvenlik meselelerinde daha fazla sorumluluk alması gerektiğini söyleyen Berkan, sorun zamanla çözülür, diyor
Ne olursa asker, demokratik bir ülkede olması gerektiği gibi kendi alanına çekilir?
Bu çok zor bir soru, çok hassas bir konu. Dünyanın her yerinde böyle ama burada önemli olan; sivillere düşen görevin askere düşenden daha fazla olması. Askerde, vatanını en çok seven, düşünenin kendileri olduğu, toplumun geri kalanının o kadar da duyarlı olmadığı yanlış kanısı var ama yine de, ulusal güvenlikle ilgili meselelerde sivillerin daha fazla sorumluluk alıp, ellerini daha fazla taşın altına sokmaları lazım. Bu sorun zamanla çözülebilecek. İkincisi de şu: Demokrasinin yönetme kabiliyetini kaybetmemesi gerekir. 90’lı yıllarda yönetemeyen demokrasi yüzünden krizler, askeri darbeler yaşadık. Şimdi de benzer bir durumdayız. Çoğunluğa dayalı bir hükümet var ama bir ölçüde paralize olmuş durumda. Demokrasi yönetebilir olduğu zaman halaskar zabitanlara, Ergenekon’lara, şunlara bunlara ihtiyaç azalıyor.
Kapatma davası siyasi
Yasemin Çongar, Yargıtay Başkanının Genelkurmay’a davet edildiğini, Anayasa Mahkemesi üyelerinin de 367 için darbeyle tehdit edildiklerini yazdı. Yargıtay yalanladı fakat...
...Anayasa Mahkemesinden açıklama gelmedi. İddiayı biz de biliyor, doğrulatamadığımız için yazmıyorduk. Çongar iddianın iddiası şeklinde yazdı, gazetesi büyüttü ama buna gerek yoktu. 27 Nisan bildirisi de ‘Ey Anayasa Mahkemesi, Cumhurbaşkanlığı seçimini iptal etmezsen darbe yapıyorum’ diyordu zaten. Kamuoyuna duyurulmuş açık bir ‘darbe olacak’ tehdidiydi bildiri.
AK Parti kapatılırsa 7. darbe gerçekleşmiş mi olacak?
Evet, ama ben bunu hukuk darbesi olarak görmüyorum henüz. Kapatılırsa olur. Umarım kapatılmaz. İddianame de öyle dolu dolu değil zaten.
Davanın kendisi siyasi mi peki?
Elbette. Anayasa Mahkemesinin görüştüğü her konu siyasidir.
Üstün aklı kabul etmem
‘2. darbe girişimi Kıvrıkoğlu’nun, Hilmi Özkök’ün Genel Kurmay Başkanı olmasını engellemeye çalışması’ diye yazdınız. Kıvrıkoğlu bir çeşit emrivakiyle darbe günlüklerinde adı geçen Yalman ve Şenuygur’un kuvvet komutanı olmasını sağladı. Bugüne dönersek; malum, Askeri Şura yaklaşıyor. Yayınlanan son andıç, her şey normal giderse Ağustos’ta Kara Kuvvetleri Komutanı olması beklenen Işık Koşaner’e sunulmuş. Bu sızdırmanın Şurayla ilgisi olabilir mi?
Öyle yorumlar yapıldı ama katılmak ya da katılmamak anlamında bir şey söyleyemem. Fazla bilgim yok.
Bu tür girişimler olurken ‘Bakın bunun şununla ilgisi olabilir’ diyenlere şüpheyle bakılsa da aradan zaman geçip resim tamam olunca ‘yakın tarihler’ yazılabiliyor ama?
Ben her şeyi birbirine bağlamak istemiyorum. Yoksa üstün aklın varlığını, müthiş plan yaptığını kabul etmiş oluruz.
Baykal katkı yapmıyor
Uzlaşması beklenen iki siyasi liderin son tutumları nasıl sizce?
Baykal kendisinden bekleneni yapıyor. 2003 başında gerçek bir kamuoyu baskısı yokken kendiliğinden yaptığı demokratik katkıyı bugün Türkiye’den esirgiyor. Belki de pişman olmuştur Erdoğan’ın siyasi yasaklarının kaldırılıp hükümete dönmesine katkı yaptığı için. O gün yaptığı demokrasi açısında da, partisi açısından da doğruydu ama bugün bundan geri duruyor. Erdoğan’ın ise düne kadar bulunduğumuz gergin ortamda katkısı vardı. ‘Öfke belagattir’ diyerek katkısını kabul etti zaten. Bugünkü çizgisi daha doğru ama ben bu ‘kontrollü gerginlik ve kontrollü yumuşama’dan çok sıkıldım. Çamaşır ipi değiliz ki bir gerilip bir bırakılalım. Keşke hep bugünkü gibi kalabilse Erdoğan.
(Star)