Ankara Cumhuriyet Savcısı Serdar Coşkun, 11 Haziran 2014'te Emniyet Genel Müdürlüğü'ne verdiği talimatta, ‘medya, sivil toplum kuruluşları, akademi, okul, yurt, ev, dershane, şirket, vakıf ve dernekler' denerek hayatın her alanında anayasal haklarını kullanarak faaliyetlerini yürüten kurumlara ilişkin her türlü bilginin elde edilmesini istemişti. Zaman Gazetesi'nde yer alan habere göre, Türkiye genelinde fişleme yapılması anlamına gelen talimata tepki gösteren hukukçular, Hizmet Hareketi'ne ‘silahlı örgüt' yaklaşımının hiçbir hukuki gerçekliğinin olmadığını vurguladı. Tepkiler şöyle:
"BU TALİMATI VERENLER VE UYGULAYANLARIN CEZAİ SORUMLULUKLARI ORTAYA ÇIKAR"
Emekli Savcı Ahmet Gündel: Anladığımız kadarıyla Ankara Cumhuriyet Başsavcılığı, Hizmet Hareketi'yle ilgili bir terör örgütü soruşturması yapıyor. Terör soruşturmalarında emniyetten, jandarmadan bir oluşumun silahlı ya da silahsız bir şekilde terör örgütü olup olmadığı ve bu bağlamda ne yönde faaliyette oldukları hususu sorulur. Ancak bu, ellerindeki bilgiler doğrultusunda gerçekleştirilir. Hiçbir terör soruşturmasında bu kadar geniş çaplı bir bilgi akışını sağlayacak bir yazışmayı bugüne kadar görmedim. Bu yazının gereğinin emniyet birimleri tarafından yerine getirilme imkanı da yok. Bunu yaptığınız takdirde insanların özel yaşamlarına girmiş olursunuz bu da suç teşkil eder. Bu talimatı verenlerin ve uygulayanların hukuki, cezai sorumlulukları ortaya çıkar.
"DEMOKRATİK HUKUK DEVLETİ İLE BAĞDAŞTIRILAMAZ"
Hukuk ve Hayat Derneği Başkanı Mehmet Kasap: Ceza Muhakemesi Kanunu'na göre cumhuriyet savcıları, somut ve yeterli suç şüphesi olması durumunda soruşturma yaparlar. İddia edildiği gibi suç işlediklerine dair en küçük bir emare bile olmayan sivil toplum örgütleri ve eğitim kurumları hakkında sübjektif tespit ve değerlendirmeler yapılmasını isteyen söz konusu yazı, demokratik hukuk devleti ilkeleri ile bağdaştırılamaz. Ayrıca savcının yargısal yetki alanını açacak şekilde ülke çapında tüm il ve ilçelerde benzer işlemlerin yapılmasını talep etmesi, açık bir yetki aşımıdır.
Emekli DGM Savcısı Mete Göktürk: Çalışmalar fişlemeye dönüşürse tabii ki çok yanlış olur. Ortada çete yok, çete elemanı yok. Şeması olmadan, başı olmadan, kod adı olmadan örgüt olur mu? Çeteden bahsedebilmek için ancak böyle bir oluşum olması lazım. Yapılan işlemde bir usulsüzlük görmüyorum. Bundan sonra iş çarpıtılabilir fişleme haline dönüşürse, o ayrı bir şey. Ama şu aşamada bunu söyleyemeyiz.
"28 ŞUBAT'TA YAPILAMAYAN ŞEYLER BU İKTİDAR DÖNEMİNDE YAPILIYOR"
Yeni Asya Genel Yayın Yönetmeni Kazım Güleçyüz: Bu işe ‘cadı avıysa cadı avı' diyerek girildi. Böyle bir yaklaşımla girilen yolun çıkacağı yer budur. Vahim bir duruma doğru gidiyor bu iş. Maalesef 28 Şubat'ta yapılamayan şeyler, bu iktidar döneminde yapılıyor. Hukuk çok zorlanıyor, hukukla çok oynanıyor. Ve bu tablo ortaya çıkıyor neticede. Buna mutlaka dur denmesi gerekir.
"BU OYUNU TÜRK HALKI GÖRMEKTEDİR"
Ülkücü Camiadan Avukat İrfan Sönmez: Bir topluluğun bütününü ele alan suçlamalar, evrensel hukuk kurallarına aykırıdır. Maalesef Cumhuriyet’imizde bir gelenek var. Hedef haline getirilen gruplarla ilgili birtakım sahte suçlar oluşturularak bu gruplar önce toplum nezdinde itibarsızlaştırılır, arkasından hedefe alınarak etkisiz hale getirilir. Aynı geleneğin bugünkü iktidar tarafından da sürdürüldüğünü görüyoruz. Ama bu oyunu Türk halkı görmektedir.
İnsan Hakları Gündemi Derneği Başkanı Günal Kurşun: Eski düzenin yeniden hortladığını görüyoruz. Cemaat kurmak aslında bir hak. Yasak olan zaten TCK'da tanımlanmış. Eğer böyle suç iddiası varsa bu araştırılır, delillendirilir ve davası açılır. Ama eğer ortada herhangi bir suç yoksa herhangi bir kişi ya da grubu aidiyetinden ya da düşüncesinden ötürü suçlamak bir hukuk devletinde kabul edilebilir değil. 28 Şubat döneminde bile bu kadar fişlemeler, baskı, tehdit olmadı.
"HAYALİ VARSAYIMLARLA SUÇ ÜRETMEK HUKUKSUZLUKTUR"
Gazi Üniversitesi Öğretim Üyesi Nurullah Aydın: Kamuoyuna mal olmuş, inkâr edilemeyen somut delillere dayalı suçlar varken ve bu konularla ilgili soruşturma yürütülmezken hayali varsayımlara dayalı suç, suçlu ve delil üretme çabasına girmek talihsizliktir. Yolsuzluk, rüşvet ve terör örgütünün katettiği aşamayı kamufle etmek, halkın bunları sorgulamasını önlemek için Hizmet’e yönelik operasyon yapılıyor. Türkiye'de dezenformasyon aktivitesiyle algı operasyonu yürütülmekte; kara propaganda ile suçlu üretilmekte ve delil araştırılmasına gidilmektedir.
"HUKUKA AYKIRIDIR"
İnsan Hakları Derneği Başkanı Öztürk Tandoğan: Bu ülkede belli gruplarla ilgili merkezi planlama yapılıp bu planlama çerçevesinde Emniyet, istihbarat ve adli birimler harekete geçiriliyorsa bu hukuka aykırıdır. Fethullah Gülen hakkında daha önce Ankara Savcılığı soruşturma başlatmıştı, silahlı örgüt kurmaktan. O soruşturmalar beraatle sonuçlandı. O süreç bitti ancak aradan geçen 10 yılda ne oldu da bir silahlı örgüt oluştu, bunun net olarak ortaya konması gerekir. Bir kişi pek tabii olarak bir cemaatin üyesi olabilir, gönül verebilir ama bu tek başına bir suç değildir. Eğer bu suçsa hepimiz yandık.
Denizli Baro Başkanı Müjdat İlhan: Hizmet Hareketi'nin hukuka aykırı bir şey varsa belgeleriyle ortaya çıkarıp, suçluluk algısı yaratmadan, bu tespitin mahkemeler tarafından yapılması sağlanmalıdır. Alanlarda konuşmak bunları suçlu yapmaz, ve bu şekilde hukuka aykırı işlem yaptıklarını kimse kabul etmez. Hukuk zaman kişi ve mekanla ilgilidir. Evrensel hukuk normlarında bu üç temel unsur olamadan hiçbir şekilde kurgu yapılamaz.
"BU TÜR UYGULAMALAR DOĞRU DEĞİL"
Erzurum Baro Başkanı Faruk Terzioğlu: Biz, yargının bağımsızlığını savunurken bu tür uygulamalar doğru değil. Başbakan talimat verecek, bakan talimat verecek savcı, hakim harekete geçecek doğru değil. Varsa suç, Başbakan ve bakanlar suç duyurusunda bulunsun. Suç varsa zaten cumhuriyet savcıları harekete geçiyor. Başbakan'ın, bakanların yargıyla ilgili beyanları yargı bağımsızlığıyla bağdaşmıyor. Bugün sana yarın bana. Yargı bağımsızlığını tartışmayla açan halleri tasvip etmiyoruz.
Bolu Barosu Başkanı Ferit Atalay: Hukuk devletinde insanları düşüncelerine göre, inançlarına göre, etnik kimliklerine göre böyle ayrıştırarak fişlemenin Anayasa’ya, hukuka aykırı olduğunu, herkesin inanç özgürlüğüne, düşünce özgürlüğüne sahip olduğunu söylemek istiyorum. İnsanların, hukuk devletinde, ‘Bu cemaatçi, bu sağcı, bu solcu, bu futbolcu' diye fişlenmesi dünyada hiçbir hukuk devletine yakışır bir tavır değil. Türkiye'de inanç özgürlüğü anayasa ile teminat altına alınmıştır. Herkes dilediği şeye inanır, dilediği şeyi savunur. Böyle insanları farklılaştırarak, ötekileştirerek, fişleyerek bir muameleye tabi tutmanın doğru olmadığına hukuk felsefesi içerisinde inanıyorum.