Zaman gazetesi Genel Yayın Yönetmeni Ekrem Dumanlı 'Asıl büyük tehlike' başlıklı köşe yazısında, cemaate yönelik suçlamaları eleştirirken, yolsuzluk ve rüşvet operasyonu'nun ardından yapılan söylemlerin insanları radikalize ettiğini belirtti.
Tam da bu yüzden ehl-i insafın sağlam bir yerde durması, goygoycuların tezahüratına kapılmadan hakperestlikten ayrılmaması gerekir.
Yolsuzluk ve rüşvet iddiaları üzerine yazanlar/konuşanlar, keskin bir dil kullanıyor maalesef. Ortada somut bilgi ve belgeler dururken o konuda tek bir kelime sarf etmeyenler, suizan ve iftiraları destekleyen hiçbir bilgi ve belge olmamasına rağmen ‘cemaat’i suçluyor. Konu açılır açılmaz yumruklarını sıkanlar, açılıp kapanan burun deliklerinden soludukları nefretle atmosferi büsbütün yaşanmaz hale getiriyor. Onlara göre suçlu çok: Amerika, İsrail, Avrupa; hatta Arap dünyası, cemaat... Ya rüşvet, yolsuzluk gibi ağır ithamlar ve ona dair belgeler?
Bazen de küçük bir hadiseyi büyük bir karine sanarak (ya da öyle olmadığını bile bile) propaganda yapılıyor. Mesela Amerika’daki bir dernek İsrail’deki bir yangın için yardım toplayıp göndermiş. Bu iddiayı ortaya atarken aynı yangın münasebetiyle Başbakan Erdoğan’ın talimat verdiğini ve Türkiye’den yangın söndürmek üzere devletin bütün imkânlarını seferber ettiğini, Kızılay’ın yaygın bir çalışma yaptığını söylemiyor. Zoraki İsrail bağlantıları dayanılmaz hale gelince birileri de kalkıyor bir zamanlar aşırı ulusalcıların dile getirdiği ‘İsrail-Erdoğan bağlantısı’ ya da ‘İsrail lobisinin Erdoğan’a verdiği ödül’ üzerine tweet atıyor. İkisi de insaf dışı, akıl dışı...
Ultra ulusalcıların bir dönem yaptığı içi boş telkinler şimdilerde “dost medya” için cankurtarana dönüştü. 2010 yılında “emniyetin imamı” diye afişe ettikleri bir kişiyi “yılın gazetecilik olayı” diye tekrar manşet yapıyorlar. Ey “yılın gazetecileri”, insan bir arşive bakmaz mı? Suçlanan kişi dava açmış, kazanmış ve o iddia sahipleri “iftira” suçundan ceza almış. İftirayı tekrar etmek de bir suç değil midir?
Troller üzerinden cemaate yönelik yıldırma, korkutma, itibarsızlaştırma hamleleri, parti merkezinden yapılmasa gülüp geçersiniz. Ne var ki o hesapların arkasındaki güç belli. Şimdi o troller eski defterleri karıştırdıkça kendinden geçiyor. Mesela KPSS’de soru çalındı iddiası temcit pilavına döndü yeniden. Güya o sınavı bahane ederek “operasyon yapılacak”mış. Bu daha önce yargıya intikal etmiş bir konu değil mi? İnsanların ifadesi alındı, suçlamalar çok yönlü araştırıldı. ‘PKK’dan ‘AKP’ye, ‘ülkücüler’den ‘cemaat mensupları’na kadar pek çok zanlı dinlendi. 2010 yılının sınavı üzerinden bunca zaman sonra yeniden kapanmış bir dosyaya sarılmak bir imaj operasyonu sayılmaz mı?
Başbakan’ın evinin altındaki ofiste bulunan ‘böcek’ meselesi de öyle. Olay 3 Şubat 2012 tarihinde olmuş. İki sene içinde bin kere sonuçlandırılabilecek bir konu, Demokles’in kılıcı gibi bekletildi. Hukuken sonuç almak isteyen yetkililer uzaklaştırıldı. Olay “olağan şüpheliler” üretilerek bir kara propagandaya alet edildi. Bugün ısıtılıp gündeme getirilmesi için tek bir makul sebep gösterilemez! Onca zaman boşuna harcanmışsa bugün troller eşliğinde “operasyon” lafı ediliyorsa suç uydurulduğuna, imaj çalışması yapıldığına dair bir kanaat oluşur.
Bu ülkenin demokratik şuur altı kazanımları yolsuzluğun da rüşvetin de hakkından gelir. Eninde sonunda aklıselim galebe çalar ve ma’şeri vicdan en özgürlükçü ve adil tavrı ortaya koyar. O yüzden hiçbir endişeye gerek yok. Hatta yolsuzluk ve rüşvet iddialarının üstü örtülerek ve mağduriyet havası oluşturularak seçim de kazanılabilir. Asıl endişe duyulması gereken konu, sert söylemlerle meselenin üzerine şal atalım derken sokaktaki insanların radikalize edilmesidir. Kitleleri militanlaştırmaya başlarsanız, Allah korusun, Yezid’ler çıkarır, ortalığı Kerbela’ya çevirirsiniz. Sürekli dolduruşa getirdiğiniz genç insanlardan büyük bir hata sudur edebilir ve bu vebalin altından kalkamazsınız. Kefen giyip karşılamaya gelenleri bu ülkedeki her ferdin başbakanı olan bir insan taltif ve takdir edemez. “İn de inelim…” diye slogan atanları gülücüklerle karşılamak, siyasetteki meşruiyete gölge düşürür. Bir zamanlar ülkücü gençler MHP Genel Başkanı Devlet Bahçeli’ye “Vur de vuralım…” diye slogan attığında buna en büyük tepkiyi Başbakan Erdoğan vermişti. Ne farkı var bu iki sloganın!
Sokaktaki adamı militanlaştırırsanız siyaset dışı bir yol seçmiş olursunuz. O zaman nezaket de nezahet de gider ve Allah korusun, meşruiyetin yerini vahşet ve dehşet alır. Asıl tehlike de budur. Bazı medya kuruluşları tarafından şehvetle kabullenilen bu üslup taammüden tercih ediliyorsa, bir insanın saçının teline zarar verilmesi ya da burnunun kanamasının sorumlusu bu üslubu kışkırtanlardır.