Odabaşı, “Son çıkan yasalarla artık bir olağanüstü hal mevzuatıyla yönetileceğiz. Makul şüphe, polise verilen geniş yetkiler, yasama, yürütme ve yargının tamamen ele geçirilmiş olması. Polis devletinin inşa edilmesi. AKP’nin artık kendi polisini oluşturması çok tedirgin edici. Eskiden polis, devletindi. Şimdi AKP polisi diye bir olgu var. Bu çok rahatsız edici.” dedi.
Diyarbakır’da gazetecilik yaptığı ve yaşadığı 90’lı yıllarda, birçok faili meçhul olaya tanık olan Yılmaz Odabaşı, gündeme ilişkin değerlendirmelerde bulundu. Özgür medyaya yönelik 14 Aralık operasyonundan 17-25 Aralık büyük yolsuzluk operasyonuna, hükümetin baskıcı tutumundan Hizmet Hareketi’ne yönelik eylemlerine kadar birçok konuyu ele alan Odabaşı, AK Parti’nin iktidara geldiği dönemdeki söylemlerine inanan aydınların topluma özür borçlu olduğuna vurgu yaptı.
‘BİR GAZETENİN BAŞINDAKİ ADAMI KEYFİYETLE ALAMAZSIN’
Özgür medyaya yönelik 14 Aralık operasyonuna değinen Odabaşı, “Düşünce, ifade hakkı herkes içindir. ‘Benim gibi düşüneceksin, benim gibi düşünmediğinde seni yaka paça alırım, mağdur ederim.’ Bu çok totaliter, çok antidemokratik bir tutum. Çünkü bunun karşısında olmadığınız zaman bu totaliter zihniyet yarın sizi de bulur. Zalime biat etmemek gerekir. Bu yaptırıma karşı çıkmayı öncelikle vicdani bir sorumluluk saydım. Basın, düşünce ve ifade hakkı söz konusu olunca, aslında bu dünyada eline kalem almış herkesin vicdani mükelleftir. Bir gazetenin tepesindeki adamı keyfiyetle alamazsınız!” diye konuştu.
Hukuksal bir süreç işlemesi gerektiğine işaret eden Odabaşı, “Hukuksal sürece göre gazetede eğer suç unsuru bir haber, yayın varsa bu konuda da gazetelerin yazı işleri müdürleri sorumludurlar. Onlar mahkum olurlar. O kararı Yargıtay’ın onaması gerekir. Şimdi bir yargı kararı yok, hukuksal süreç yok, ortada somut bir suç yok. Gazeteye geliyorsun. Ülkede bir milyon tirajlı gazetenin tepesindeki adamı keyfiyetle alıyorsun. Bu son derece rahatsız edici. Bugün meşru iktidar kimi suç örgütü olarak ifşa ederse o gerçekten suç örgütü müdür? Ergenekon listeleri açıklandığında, birkaç medya organının Ergenekon isim listesinde adımı gördüm. Bir habere alıntılamıştı. Beni Ergenekon’dan alsalardı hiç kimseye Ergenekoncu olmadığımı açıklayamazdım. Diyarbakırlıyım, Kürt kökenliyim. Beni KCK’dan alsalardı en yakınımdaki insanlarıma bile KCK’lı olmadığımı açıklayamazdım. ‘Filanca suçludur’ diyor hükümet işi bitiriyor. Öyle bir algı operasyonu. Bir insan hakkında bir komplo haber, isnat, rastgele dayanaksız bir iddia ifşa et. Sonra bu insanı yaka paça al. Al sana toplum nezdinde suçlu.” dedi.
‘HÜKÜMET, 17-25 ARALIK’IN HINCIYLA OPERASYONLARI SÜRDÜRÜYOR’
17/25 Aralık yolsuzluk ve rüşvet operasyonlarının Türkiye ve hükümet için büyük bir sarsıntı olduğunu kaydeden Odabaşı, sözlerini şöyle sürdürdü: “Hala bunun öfkesi ve hıncıyla operasyonları ve söylemleri sürdürüyorlar. Türkiye’de bu, bir dönüm noktası bir kırılmadır. Türkiye’deki siyasal hayatı 30-40 yıldır izleyen biri olarak ilk defa bu boyutlarda ciddi bir yolsuzluk skandalının gündeme bomba gibi düştüğünü ve toplumda algısı açık, hassas, duyarlı insanları derinden yaraladığını gördüm. Geçmişte bir İSKİ skandalı vardı. Bütün kadroları ve müdürleri istifa etmişti ve yıllarca bunun yankıları ve utancı sürmüştü. Fakat şimdi utanç o kadar meşrulaşmış ki 75 milyonun gözünün içine baka baka hiç böyle bir sorun yokmuş gibi süren şaşırtıcı pervasızlık beni de bir birey olarak çok yaralıyor.”
‘BUNLARIN HOŞLARINA GİTMEYEN HER ŞEY DARBE’
Yolsuzluk ve rüşvet operasyonlarının ‘darbe’ olarak adlandırılmasına tepki gösteren Odabaşı, “Bir kere darbe nedir? Meclisin feshedilmesi, yasama, yürütme, yargının feshedilmesi vb. Bunların hoşlarına gitmeyen her şey darbe. Böyle bir yaklaşım olabilir mi? Yolsuzluklarınız topluma ifşa ediliyor. Neden size yönelik her tavrı, gerçeğin ifşa edilişini darbe olarak algılıyorsunuz? Türkiye’de alın teriyle, haysiyetiyle yaşayan milyonlarca insanın vergisinin, emeğinin, geleceğinin, çocuklarının geleceğinin nasıl har vurup harman savrulduğunun 75 milyona ifşa edilmesi bence takdire şayan bir iştir.” dedi.
‘DEVLET MASUM BİR MEKANİZMA DEĞİLDİR’
Devletin masum bir mekanizma olmadığını söyleyen Odabaşı, “Devlet doğası gereği zalim bir mekanizmadır. Devletin çirkin yüzü bir kez daha gözler önüne serildi. Yılarca devlete hizmet eden, gerektiğinde ortaya canlarını koyan insanların bir kalemde bu kadar acımasızca harcanmaları, işsiz bırakılmaları, mağdur edilmeleri, tutuklanmaları aslında hem AKP’nin hem devlet denen mekanizmanın ne kadar sevgisiz ne kadar zalim olduğunun bir kanıtı. Devlet doğası gereği pragmatisttir. İnsanlar harcanır, kırılır, dökülür, mazlumlar telef olur. Devlet için aslolan devletin bekasıdır. Hiyerarşinin, sultanın sürmedir. Devletin sert, acımasız çehresini bu kez bu olayda gördük,” dedi.
Binlerce polisin görevden alınmasını ve sürülmesini eleştiren Odabaşı, “Ben hayatım boyunca yargılanmış, düşünce suçlarından mahkum olmuş bir adamım. Devletin o katı çehresinden, polislerden dolayı acılar yaşamış bir insanım. Ben bile olup biteni büyük bir şaşkınlıkla izledim,” dedi.
Hukuk devleti kavramının bittiğini söyleyen Odabaşı, şöyle devam etti: “Son çıkan yasalarla artık bir olağanüstü hal mevzuatıyla yönetileceğiz. Makul şüphe, polise verilen geniş yetkiler, yasama, yürütme yargının tamamen ele geçirilmiş olması. Polis devletinin inşa edilmesi. AKP’nin artık kendi polisini oluşturması çok tedirgin edici. Eskiden polis devletindi. Şimdi AKP polisi diye bir olgu var. Bu çok rahatsız edici.”
Devletlerin belli evrelerden geçtiğini belirten Odabaşı, “Türkiye’de demokratikleşme tam olarak inşa edilmemişti zaten. Demokratikleşme sancıları çeken bir ülkeydik. Bu sancılar bütünüyle askıya alındı. Toplumun demokratikleşme talebi, farklı çevrelerin, farklı meslek gruplarının, sivil toplum kuruluşlarının tümü dışlandı. Artık Türkiye’de hukuk askıya alındı. Tek parti diktasına giden bir AKP, bir sivil dikta var,” şeklinde konuştu.
‘ ‘AHMET KAYA, DENİZ GEZMİŞ, NECDET ADALI’ DİYEREK AĞLADILAR, KENDİMİ ALDATILMIŞ HİSSEDİYORUM’
AK Parti iktidarının ilk yıllarında farklı göründüğünü kaydeden Odabaşı, şunları söyledi: “AK Parti, önceleri birçok çevreye hitap etmeye çabaladı. Öyle ilginç çıkışlar yaptılar ki mesela, ‘Yılmaz Güney’i izleseydik adalet duygumuz daha güçlü olurdu’ dedi. ‘Ahmet Kaya’ dedi ağladı. ‘Deniz Gezmiş’, Necdet Adalı’ diye ağladı. O kadar çok yalan ağladılar ki, toplum zaman zaman onların samimi olduğunu düşünmedi diyemeyiz. Ben 12 Eylül’de çok mağdur edilmiş bir insanım. Diyarbakır Askeri Cezaevi’nde yattım. Binlerce insan işkenceden geçti, sakat kaldı. Bunların 12 Eylül’ü yargılayacakları vaatlerine bile inandık. Şimdi buna inanmış olduğumuzdan dolayı suçlanıyoruz. Evet, bu kadar saf mıydınız diye soruyorlar. Eğer bir ülkenin başbakanı 70 milyonun gözünün içine baka baka yalan söylüyorsa, bunu vaat edip bu sözünü tutmayan bu konuda yalan söyleyenler suçludur. İyi şov yaptılar. Mahkeme salonu kurdular, sözde iddianameler yazdılar. 15. maddenin kaldırılmasıyla 12 Eylül yargılanacak diye gittik dilekçe verdik. Akabinde hepimize tek tek zaman aşımı duyurusu geldi. Yargılama vaadinde bulunurken o zaman da zaman aşımı söz konusu değil miydi?”
Referandumda, ‘yetmez ama evet’ dediği için kendini aldatılmış hissettiğine dikkat çeken Odabaşı, “12 Eylül’ü yargılayacağına inanarak, ülkenin demokratikleşeceğine inanarak referandumda çok büyük tepkiler alarak, ‘yetmez ama evet’ dediğim için kendimi kesinlikle aldatılmış hissediyorum. Bunla ilgili de medyaya özür beyanı verdim. Topluma özür borçluyuz. AKP’nin demokratik bir toplum oluşturacağına inanan herkes eminim kendini mahcup hissediyor.” şeklinde konuştu.
‘CEMAAT-HÜKÜMET AYRIŞMASINDAN MEMNUNUM’
Medyanın özgür olmadığını ifade eden Odabaşı, “Özgürlükleri, ihlal ettikleri alanları nasıl kamufle edecekler? Medyayla. Bu anlamda cemaat ve hükümet ayrışmasından hoşnudum. Çünkü Türkiye’nin güçlü bir muhalif medyası oluştu. Yoksa bu ülkede tek muhalif medya Halk TV vb. bir iki kanal kalacaktı. Bu anlamda ciddi bir muhalif medya olduğunu düşünüyorum ve umudumu arttırıyor.” dedi.
Cumhurbaşkanı Tayyip Erdoğan ve hükümet üyelerinin, ‘paralel yapı’ söylemini değerlendiren Odabaşı, “Şuursuz bir öfkeyle sürekli ‘paralel’ telaffuz etmesi, toplumda bıkkınlık yaratmıştır. Bir adamın hükümetin başında oturup yıl boyunca paralel telaffuzu ve bunun sonunda girdiği seçimden oy alması aklımın almadığı şeyler. İlerde sosyopsikolojik olarak bu süreç araştırıldığında, şaşkınlıkla karşılanacağını düşünüyorum,” şeklinde konuştu.
Faili meçhullerle Hizmet Hareketi’ni ilişkilendiren söylemleri değerlendiren Odabaşı, “Benim böyle bir izlenimim yok. Bu konuda söz etmek insanın vicdanını bağlar. Bunlar ciddi konular. Öyle somut kanıtlar olmadan bir insanı, bir oluşumu faili meçhul zanlısı ilan etmek çok ahlak dışıdır. Ben bu tür konulara asla giremem. Böyle bir gözlemim yok. Bu tür şeylerin kanıtlarla, tanıklarla konuşulması gerekir. Bu konularda rastgele konuşmamak gerektiğini düşünüyorum.” ifadelerini kullandı.CİHAN