KCK operasyonları yapılırken İstanbul emniyet müdür yardımcısıydınız. Bu operasyonları cemaatin yaptığı iddiaları için ne diyorsunuz?
KCK operasyonları Türkiye’nin geçmişinde önemli bir yere sahip. KCK operasyonları yapılmasaydı şu an bölünmüş bir Türkiye ile karşı karşıya olurduk. Operasyonların hazırlanma safhası 2009 yerel seçimler öncesine dayanıyor. 2009 yerel seçimlerinde özellikle güneydoğuda örgütün halk üzerinde kurmuş olduğu baskı ortaya çıkınca o zaman hükümet bu operasyonların yapılması gerektiğine karar verdi. KCK operasyonları siyasi iktidarın kararı ve onayı olmadan yapılabilecek operasyonlar değildi.
Yani ‘Cemaat emniyette bir paralel yapı kurdu ve KCK gibi operasyonları yaptı’ söylemleri öylesine mi söyleniyor?
Böyle bir şey yok. O zamanki siyasilerin o günlerde yaptıkları açıklamalara bakıldığında tablo daha net görülüyor. Mesela dönemin İçişleri Bakanı İdris Naim Şahin, KCK operasyonlarına dair bir anekdotunda “Dosyayı Başbakan’a arz ettim. Başbakan Erdoğan 2011 yılının Ramazan ayında KCK’ya planlanan operasyonu ‘haram ay’ diyerek yaptırmadı.” demişti. KCK operasyonları ayrıca teknik bir operasyon. Tespitlerimize göre KCK yapılanmasının bir internet network’ü şeklinde çalıştığını gördük. Bütün talimatlar internet üzerinden yayınlanıyor. Üstelik bu talimatlar bir şekilde 28 MİT elemanının da dâhil olduğu, bazen silahlı eylem talimatına dönüştüğü bir sistem. Yani bunun çok ciddi bir istihbarat safhası var. Bu arada KCK’nın içindeki MİT elemanları da arz edilmişti Başbakan’a. Bizzat hazırlanmış dosyayı gördüm. Hüseyin Çapkın ve Ali Fuat Yılmazer bunları konuşmak üzere gitmişti. MİT’le iltisaklı 28 kişi KCK eylemlerinin bizzat içindeydi ve KCK’yı önemli yapan da buydu.
KCK, Ergenekon ve PKK operasyonlarından sonra Hakkâri Emniyet Müdürü oldunuz. Bu terfi görünümlü bir sürgün müydü?
Çevremde de benzer yorumu yapan çok oldu. Fakat hiçbir zaman hiçbir görev yerime sürgün olarak bakmadım, öyle olsa bile. Hakkâri, bir emniyet müdürünün çalışması gereken önemli bir bölge. Hatta Hakkâri’ye gittiğim ve orada görev yaptığım için her zaman onur duydum. 28 ay görev yaptım, hiç problem etmedim. Daha da çalışabilirdim ancak malum süreç başladı.
28 ay sonunda size istifa kararı aldıran gerekçe nedir?
17 Aralık’tan sonra görevden almalar başladı. Daire başkanları il emniyet müdürleri, polis okulu müdürlerinin, adli polislik yapacak kadroların biner biner el çektirildiğini gördük. Bu Hakkâri’ye kadar dayandı. Burası kritik bir şehir. Ciddi dengeleri var ve sürekli çatışma eşiğindesiniz. İnsanlar gözünüzün içine bakıyor. Orada valinin, emniyet müdürünün duruşu çalışan için önemlidir. Böyle bir durumda Ankara’dan bir daire başkanı valiyi arayıp “Şunu alın yerine şunu koyun’ diyor. Emniyet müdürünün haberi yok, danışan, soran yok. Burada nasıl görev yapayım? Dolayısıyla buna rıza gösteremezdim.
Çözüm sürecine rağmen şehirde çatışma oluyor muydu?
Polis çözüm sürecine karşı mı?
Aslında bu sorunla en çok muhatap olan polis olduğu için en çok çözüm isteyen de polis. Batı’daki insanların bölgede olup bitenlerden gerçekten haberi yok. Ama sürecin yönetilmesiyle ilgili sıkıntılar çok. Hala kırsalda yol kesen gruplar var. Şehirden adam kaldırıyorlar. Hala katılımlar devam ediyor. Haraç alıyorlar vatandaştan. İnsanlar şikâyetlerini hala kırsaldaki gruplara yapıyor. Bunlar yargılama yapıyor. Dolayısıyla devlet sistematiğini bozuyorlar. Ama halk sinmiş durumda. Hata hükümette. ‘Biz ne yapıyoruz, nereye gidiyor süreç?’ demiyorlar. Pazarlıklar olacaktır elbet ama bu pazarlıkta hep veren taraf devlet oldu. Bugüne kadar somut bir şey aldığını görmedim. Arzu edildiği gibi silahsızlanma sağlanabilirdi. Yurt dışına çıkmalar gerçekleşebilirdi. Ama olmadı. Ki bunlardan Erdoğan da bahsetti. Bu durumda bölgedeki vatandaşı terör örgütünün kucağına bırakmış olursunuz. 30 yıldır teröre karşı devletle mücadele edenler yerel seçimlerden önce bıraktılar ve devlet aleyhine açıklamalar yapmaya başladılar. Bu sebeple örgütün iyi niyetinden şüpheliyim
Bölge halkının talebi nedir?
Halk gerçekten silahlar sussun istiyor. Hatta ‘Dağdan inenler şehirlere gelsin kardeşçe yaşayalım’ diyorlar. Kardeşlik hususu konusunda Batı’daki insanlardan çok daha samimiler. Ve bölünmeye karşılar çünkü onlar da Ankara, İstanbul ve İzmir gibi büyük şehirlerdeki Kürtlerle aynı şartlarda yaşamak istiyorlar. Ama örgüte muadil kesimler silahlar sussun ama bizim burada özerk olmamıza izin verin diyenler de var.
Ali Fuat Yılmazer, 'KCK'lılara kelepçe için talimatını Beşir Atalay verdi. Operasyona en büyük ihanetti.' demişti. Polislere operasyonda kelepçe talimatı kimden geldi?
Polis üzerinden psikolojik harekât yapmak diye bir şey vardır. İdare Habur kapısında problem yaşadı, kamuoyu nezdinde sıkıntıya düşünce bir an kelepçe taktırma kararı aldı. Buradan halka bir gösteri yapıyor. Böyle sorunlar yaşanan bir dönemde bu tarz gösterilere ihtiyaç duyar idare. Ben Diyarbakır’da değildim ama duyduğum kadarıyla bakanın talimatıyla yapılmış bir hareket. ‘Bakın biz terörle mücadele ediyoruz’ imajı. Ama daha fenası yapın dedikleri halde, daha sonra arkasında durmamaları. Çünkü o dönem bir ihtiyaçtı, işleri bitti. Polislere kelepçe takan zihniyet ve maksatları da bunlarla aynı.
Havuz medyası Yurt Atayün ve Ali Fuat Yılmazer için ‘Paralelin emniyet imamları’ diye manşet attı. Siz Yılmazer ve Atayün’le yıllarca beraber çalıştınız…
Bu arkadaşlar gerçekten polis teşkilatının istisna adamları. Ali Fuat Yılmazer, Yurt Atayün, Ömer Köse çok yetenekli arkadaşlar. Bunların bu yerlere getirilmeleri iyi polis oldukları içindi. İyi polis olmak ne demekmiş 22 Temmuz’da herkes gördü. Bu arkadaşlar iyi birer polis oldular ve bu görevlerin hakkını verdiler. Beraber çalıştıkları insanların yüzünü yere düşürmediler. Ve ben bugün bu isimlerle çalışmış olmaktan, onların arkadaşı olmaktan şeref duyuyorum. O yüzden paralelin emniyet imamı söylemlerinin bir ehemmiyeti yok.
İstanbul'da terörün başındaydınız, Yılmazer de istihbaratın. Yılmazer ve altınızdaki isimler gözaltına alındı. Size bir operasyon olmasını bekliyor musunuz?
Doğrusu bana yönelik bir operasyon beklemiyorum. Arkadaşlarıma da beklemiyordum. Çünkü biz çalışmaktan başka bir şey yapmadık. Yaptığımız bütün işler şeffaftır. Hem idarenin hem de adliyenin denetimine açık işler yaptık. Ama diğer arkadaşlara olduğu gibi beni de ‘paralel’ safsatasıyla alırlarsa onu bilemem.
İdris Naim Şahin'in İçişleri bakanı olduğu bir dönemde emniyet müdür yardımcısıydınız. Şahin’in görevden alınma sebebi neydi?
İdris Naim Şahin’in bir duruşu vardı. Terörle mücadele eden biriydi. Ve çözüm sürecine karşı falan da değildi. İdris Naim Şahin’in en çok tepki aldığı kesim PKK’ydı. Çünkü gerçekten PKK ile mücadele edilmesi gerektiğini düşünüyordu. Bunun dışında Şahin’in görevden alınmasını Öcalan’ın istediğine dair iddialar duydum çok farklı yerlerde. Öcalan’ın sadece bu konuda değil, başka konularda da istediği şeyler olduğunu duyuyoruz.
Ergenekon, Balyoz ve KCK gibi soruşturmalarda polise yönelik hep eleştiriler yapıldı. Polisin gerçekten hiç hatası yok mu?
Polisin hataları elbette olmuştur. Bu soruşturmalar orijinal soruşturmalar. Öncesi de benzeri de yok. İlk kez yapan siz olunca, eksikler, üslup, usul hataları olmuş olabilir. Ama bunların hepsi kanun ve hukuk çerçevesinde yapılmıştır her şeye rağmen. Türkiye tarihinde bugüne kadar medya önünde yapılmış en şeffaf soruşturmalardır bunlar. Ve bu kadar şeffafken aldığı bu eleştiriler minimum kalır. Onlar da sabah 5’ti 7’diydi gibi minimum eleştiriler.
Selam-Tevhid soruşturmasından rahatsız olanlar kimdi?
Selam-Tevhid Soruşturmasını savcı kovuşturmaya yer olmadığına dair karar vererek kapattı. Bu çok yanlış bir karar. Savcının söylediği gibi delil olmayan bir soruşturma değil. Ciddi deliller barındıran sadece Türkiye’deki değil, dünyadaki mevzularla ilgili bilgi barındıran bir dosya. Selam-Tevhid İran merkezli ve bağlantılı bir yapı. İran bölgesel güç olmak için çaba sarf ediyor ve bu konuda Türkiye’nin önüne geçmiş durumda. Türkiye’ye bile etki ediyor. İran’ın şu an Türkiye’ye bu kadar etki ediyor olması, kritik kurumlarda kendisine yandaş insanlar buluyor olmasından kaynaklanıyor. ABD’nin İngiltere’nin Fransa’nın Almanya’nın İran ile ilişki geliştirmeye ihtiyaç hissetmesinin altında İran’ın bölgedeki nüfuzunun artmış olması. Irak’ta Suriye’de Kafkas ve Körfez ülkeleri ve tabi Türkiye üzerinde ciddi bir etkisi var. Bu İran için diplomatik bir başarı. Bölgede şu an terör üzerinden yürüyen bir İran pratiği var.
Nasıl bir pratik bu?
Mesela 26 Mayıs 2011’de İstanbul’da Nispetiye Caddesi Koç Köprüsü altında bir eylem var. Bu Selam- Tevhid’in güncel eylemi. 23 Şubat 2013’te Gürcistan Tiflis’te İsrail Büyükelçisine yapılan bir eylem var. Türkiye cumhuriyeti pasaportu taşıyan Selam-Tevhid mensuplarının orada kullanıldığını görüyoruz İran tarafından. Düşünün Gürcistan’ın Türkiye’ye olan sempatisinin İran istihbarat toplarken kullanıyor. Üstelik iki gün sonra Tayland’da sonra Yeni Delhi de İsrail’li bürokratlara karşı eylem yapılıyor. Ve arkasında İran olduğu biliniyor. Türk istihbaratı da aynı kararı veriyor. İran terörü bir politika olarak kullanıyor. Benim korkum şu. Acaba oraya özenen bazı diplomatlarımız, İran’a angaje olduğundan şüphe ettiğimiz bazı memurlarımız, İran’ın Hizbullah’la yaptığını, Irak’ta Suriye’de IŞİD’le mi yapmak istiyorlar? Bu ciddi bir problem. Uluslararası arenada demokratik ve hukuk devleti olduğunu iddia eden bir ülkeyi zor duruma sokacak bir hareket. Bu durum İran’ın, Türkiye üzerindeki operasyon potansiyelini arttırıyor.
Selam-Tevhid, Mumcu, Üçok cinayetlerini işlemiş. Madem bu kadar tehlikeli ve mimliydi neden üzerinde durulmadı?
2000 yılında Umut operasyonu yapıldığında, İstanbul İstihbarat Şubede çalışıyordum ve biz o gün bunu medyaya açıkladık. Fakat tam anlatamadık mı medya mı üzerinde durmak istemedi bilmiyorum, medyanın gündemine girmedi. Ama bu eylem ve cinayetlerin arkasında Selam- Tevhid Kudüs örgütü olduğunu defaatle zikrettik. Uğur Mumcu öldürüldüğünde Ankara’da komiser şefiydim. O günleri ve söylenenleri çok iyi hatırlıyorum. Dönemin İçişleri Bakanı İsmet Sezgin ‘Bu cinayetin arkasında İran var’ açıklamasını yapmıştı. Ama başta muhafazakâr kesim olmak üzere kimse inanmadı. Manipülasyon yapılıyor sandılar.
Havuz Medyası önce 7 bin sonra 3 bin küsur kişi dinlenmiş diye haberler yaptı günlerce. Sonra sayıyı 251’e düşürdüler. Dinleme hadisesi konusunda malumatınız nedir?
251 kişiye takipsizlik verildi. Bu zaten dosyanın kapsamını gösteriyor. Bunun dışında söylenen bütün rakamlar karartmadır. Maalesef çok ciddi operasyonel bir şekilde karartma faaliyetleri yapıldı bu dosyayı kapatmak için. Toplumun her kesiminden insanları öne koydular. Allah’tan dinlendiği iddia edilen kişiler olayı ciddiye almadı.
Selam-Tevhid soruşturmasının takipsizlikle sonuçlandırılması Türkiye’yi ilerleyen zamanlarda nasıl etkiler?
Selam- Tevhid soruşturmasının hâkim önüne gitmeden bitirilmesi mümkün değil. Bir şekilde hâkim önüne gitmesi lazım. Elbette şu an pek çok deliller yok edilmiştir. Mevcut savcının yaptığı gibi yapılmazdı soruşturma. Bunun operasyona dönüştürülmesi lazımdı polis tarafından göz altıların başlamış olması lazımdı. Ev üst aramaları yapılıp, dijitallere el konulması lazımdı ki biz bu örgütü tam olarak görelim. Bu örgüt kendisini Türkiye’de çok güvende hissediyordu.
Neden o kadar güvende hissediyordu?
Asıl cevap bekleyen soru bu. Ama bu dosyayı kapattırarak hepsinin önüne geçilmiş oldu. Türkiye geleceğe doğru adım atmak istiyorsa devletin kılcallarına kadar sızan bu Selam-Tevhid yapılanmasıyla hesaplaşması lazım. Başka türlü mümkün değil ileriye doğru yol almak.
17 Aralık’ın intikamı gibi görünen 22 Temmuz sahur operasyonlarıyla hedeflenen nedir?
Normal şartlarda 17 -25 Aralık Yolsuzluk ve Rüşvet soruşturmalarını başlatan Mali Şube, Organize Şube. Ama gördüğünüz üzere Selam-Tevhid soruşturmasını yürüten, Poyrazköy cephaneliğini ortaya çıkaran, KCK-Balyoz soruşturmalarını yürüten istihbarat ve terör şubedeki arkadaşlara yaptılar sahur operasyonunu.
Polise yönelik operasyonlar devam eder mi?
Valla görünen o ki operasyonlar devam edecek. Başından yanlıştı, sonrası da yanlış olacak. Bu soruşturmaları yürütenlerin ellerinden herhangi bir delil olduğuna inanmıyorum. Devlet sistematiği içinde usulüne uygun atanmış hâkim, savcı ve polislerle yürütülen operasyonun hesabını soruyorlar. Bunu izah etmek mümkün değil.
Müfettişi raporları üzerinden operasyon yapıldığı söyleniyor. Müfettişlerin emniyetteki rolü nedir?
17 Aralık’tan sonra Polis Tevkif Kurulu ve Mülkiye müfettişleri yoğun bir şekilde kullanılmaya başlandı. Her alana ile illere denetlenmeye gönderildi sırf bir şey bulabilmek için. Ama gelmiş geçmiş en temiz polislerle karşılaştıkları için bir şey bulamadılar. Müfettişlerin hazırladığı dosyalara baktığımızda pek çok eksikler görüyoruz. Savcıların müfettişlerin hazırladığı raporlarla işlem yapması ayrı bir garabet. Tamamen müfettiş araştırmalarına dayanan soruşturmalar yürütüyorlar. Savcı neredeyse kendi cümlelerini koymadan direkt müfettiş sorularını soruyor. Müfettişlerin yetkinliği konusunda şüpheler var. Özellikle polis müfettişlerinin hukukçu olmadığını, meslekte yaşayarak öğrenen ve neredeyse 10 yıldır meslekten kopmuş kişiler. Biraz da ikbal heyecanıyla hareket ediyorlar. İkbal rövanş mantığıyla hazırlanan dosyalardan iyi bir sonuç çıkması mümkün değil. Kendilerinin illa bir şey bulmak için zorlayanların raporu ne kadar tutarlı olabilir ki…
Polis müdürlerinin kendilerine maaş taltifi yazdığına dair iddialar çıktı. Bu mümkün mü?
Hiç kimse kendisine maaş taltifi yazamaz. Genel müdürlükte toplanan bir kurul ancak buna karar verebilir. Bakanın imzası var bu taltiflerin altında. İllerden ancak valiler teklifte bulunabilir. Bu taltifin ne kadar olacağına karar veren takdir komisyonudur. Bir de yazıldığı gibi bir maaş kavramı 2 bin 3 bin lira değil. 3 bin lira maaş alan bir polis için bir maaş taltif 80 lira demektir. Bu sistem hükümetin tercihi ve doğru olup olmadığı polis teşkilatında da çok tartışılır.
Yeni atanan kadroları tanıyor musunuz?
Atanmaması gereken isimler özellikle atanıyor. Bu soruşturmalarda olmaması gereken isimler gelip kelepçe takıyor. Rövanşist duygularla hareket edecek isimleri alıyorlar yeni kadrolara. Şu an tutuklu olan soruşturulan arkadaşlar işkenceyi kaldırdı bu teşkilatta. Endişem bu süreçle beraber işkencelerin geri gelecek olması. Kaldı ki Ergenekon Balyoz sürecinde Çevik Bir, Mustafa Balbay iyi muamele gördüklerini zikretmişti. Polis kolluğu icra değil soruşturma makamıdır. Ama kelepçe takılmasından da tutun da daha başka birçok uygulamayla insan hakları raporlarında, AİHM’de Türkiye’yi sıkıntıya düşürecek uygulamalar yeniden başladı.
Yurt Atayün’e yönelik içerde bir suikast olabileceği iddiası sizi endişelendiriyor mu?
Operasyon sürecinde yaşadıklarımız bize geçmişi hatırlattı. Mesela 10-15 sene önce polis şüphelileri teşhir eder, hedef gösterirdi. Şimdi de aynısı yapılıyor ve bu isimler hedef gösteriliyor. Ergenekon soruşturmasıyla biten faili meçhuller yeniden başlayabilir. Türkiye’de bir geriye dönüş, ricat söz konusu. Haklının değil de kuvvetlinin hâkim olduğu ve kuvvetlinin kanunların geçtiği yerin bir adım ötesi kötü muamele ve infazlardır. Bu sebeple içerdeki arkadaşların hayatına yönelik çıkan bu iddiaları önemsiyor ve endişeleniyorum.
Aileniz istifa kararınızı nasıl karşıladı?
Ailem, annem babam hep yanımdaydı. Kızım bir bocalama dönemi yaşadı, yaşadıklarına şaşırıyordu doğal olarak. Şu an tedbiri elden bırakmadan tevekkül etmiş durumdayız.
Aynı zamanda hukuk fakültesi mezunusunuz. Avukatlık yapmayı düşünüyor musunuz?
Hukuk fakültesini okurken de hep avukatlık yapmak hayalimdi. Doğrusu çalışmayı seven biriyim. Hatta işkolik olduğum söylenebilir. Tatil yapmayı bilmiyorum. Belli bir yaşa gelip emekli olup, bir köşeye oturmak hiç bana göre değil, kafamda olan bir şey de değil. Sağlığım müsaade ettiği sürece son nefesime kadar çalışacağım. Şimdilerde avukatlık stajı işlemleriyle uğraşıyorum.
Polislik ve avukatlık birbirine tezat meslekler nasıl olacak?
Kesinlikle öyle masanın karşılıklı tarafları gibi. Ben şimdi masanın bir karşısından diğer karşısına geçiyorum. Ama biz bugüne kadar ki tüm uygulamalarımızda, meselelere de insanlara da hak ve hukuk çevresinde yaklaşmaya çalıştık. Hayatım boyunca şiarım hak ve hukuk oldu. Bu anlamda avukatlık yaparken çok da zorlanacağımı düşünmüyorum. 49 yaşıma kadar polis olarak ülkedeki birtakım yanlışlara hukuksuzluklara karşı mücadele verdim, bundan sonra avukat olarak mücadeleye devam edeceğim.