Siya-setçilerin bile ancak
bakan olunca görebildiği Milli
Güvenlik Siyaset Belgesi'nin,
Ergenekon sanıklarında çıkması dik-kat çekiyor. 2000'li yıllardan sonra yaşanan olayların izlerini taşıyan kitaptaki değişiklikler
darbe planlarıyla uyum-lu.
Malatya katliamından
Hrant Dink suikastına kadar birçok
eylem de iç tehdit unsurlarıyla paralellik gösteriyor.
Balyoz darbe planının ortaya çıkmasıyla birlikte
Türkiye'nin gündemine iki önemli
belge girdi. Devletin zirvesinden peş peşe gelen açıklamalarla EMASYA Protokolü kaldırılırken,
Milli Güvenlik Siyaset Belgesi'ne (
MGSB) yönelik tartışmalar alevlendi. 'Kırmızı
Kitap' ya da 'Gizli
Anayasa' olarak adlandırılan belge, Türkiye'nin özellikle 2000'li yıllardan sonra yaşadığı olayların izlerini taşıyor, Ergenekon dokümanları ve
darbe planlarıyla da örtüşüyor. Siyasetçilerin bile ancak bakan olunca görebildikleri Kırmızı Kitap'ın Ergenekon davasında yargılanan pek çok sanıkta çıkması ise dikkat çekiyor. Cuntacıların, darbe planları için belgeyi kullandığı, hatta belgedeki değişimlerin darbe planlarına uyumlu olarak yapıldığı görülüyor.
28 Şubat'ın belirgin izlerini taşıyan Kırmızı Kitap'ta ilk önemli değişiklik de aynı süreçte yapıldı. '
İrtica' en önemli iç tehdit unsuru olarak öne çıkarıldı. Aşırı milliyetçilik kapsam dışında tutuldu. 2001'deki değişiklikte ise '
Alevi-Bektaşi mezheplerinin önemsenmesi' belgeye dahil edildi. Bir dönem Özel
Harp Dairesi'nde görev yapmış
emekli Tümgeneral Adnan Tanrıverdi, aşırı milliyetçiliğin 'ulusalcılık' adı altında çalışan bazı yapılanmaların önünü açmak için iç tehdit olmaktan çıkarıldığını vurguluyor. Yaşanan bazı gelişmeler de bu tespiti doğruluyor. Kırmızı Kitap'ta sayılan tehdit unsurları ile Balyoz,
Kafes gibi darbe planlarında ortaya çıkan unsurların bire bir örtüştüğü görülürken,
Rahip Santoro, Malatya katliamı, Hrant Dink suikastı, azınlıklara ve dinî cemaat liderlerine yönelik suikast planları da süreçle paralellik gösteriyor.
Sadece devletin en tepesindeki yöneticilerde olması gereken Milli Güvenilk Siyaset Belgesi'nin bugüne kadar Ergenekon sanıklarında ve çete liderlerinde çıkması da dikkat
çekici. Ankara'da üst düzey bürokrat ve
siyasetçilere
şantaj yapmanın da dahil olduğu pek çok olayla suçlanan Sauna
Çetesi'nin lideri olduğu gerekçesi ile tutuklanan
Kasım Zengin'in kasasında Kırmızı Kitap bulunmuştu.
Danıştay saldırısındaki
kilit rolü ile gündeme gelen Ergenekon sanığı emekli
Yüzbaşı Muzaffer Tekin'in Kadıköy'deki evinde bulunan pek çok gizli belgenin yanında Kırmızı Kitap da yer alıyordu. Yine Ocak 2008'den beri
tutuklu olan emekli
Tuğgeneral Veli Küçük'ün evinde MGSB'nin yanı sıra 'Ergenekon' ve 'Lobi' adı verilen yapılanmaların asılları bulunmuştu.
Askerî yetkililer tarafından hazırlanan Milli Güvenlik Siyaset Belgesi, 2005 yılında yeniden güncellendi. Sadece devletin en tepesindeki yöneticilerde olması gereken belgenin detayları da
Ergenekon soruşturmasını eleştiren yayınlarıyla bilinen
Cumhuriyet Gazetesi'nde yayımlandı. 14
Ekim 2005 tarihinde Cumhuriyet'te yayımlanan haberde belge tüm ayrıntıları ile verildi. Buna göre, Kırmızı Kitap üç temel bölümden oluşuyor. Genel esasların yer aldığı birinci bölümde belgenin temel hedefinin Türkiye'nin güvenlik siyasetini belirlemek olduğu vurgulanıyor. Belgenin kapsamının,
Türkiye Cumhuriyeti Devleti'nin milli güvenliğini sağlamak, bu yolda atılması gereken adımları öngörmek, iç ve dış güvenlik siyasetinin esaslarını saptamak olduğu belirtiliyor.
İrtica temel tehdit
Kırmızı Kitap'ın iç güvenlikle ilgili bölümünde Türkiye'nin güvenliğini tehdit eden temel unsurlar 'irtica', 'bölücülük' ve 'aşırı sol akımlar' olarak tanımlanıyor. Belgede pek çok suikast ve provokasyon ile anılan ulusalcı örgütlenmeler ve aşırı milliyetçiliğin iç tehdit unsuru olarak ele alınmadığı görülüyor. Son yıllarda ortaya çıkan Balyoz, Kafes gibi darbe planlarında da iç tehdit unsurlarının başında irticanın geldiği belirlenmişti.
Belgede, yine iç tehdit unsurları içinde yer alan şu ifadeler ise Türkiye'nin son yıllarda yaşadığı önemli provokasyonları hatırlatıyor: "Türkiye'nin bütünlüğünü etkileyecek temel tehdit oluşturan örgütlerin ve ideolojilerin
toplum içinde taban kazanmalarını önleyecek bir sosyal çalışma yapmak gereklidir. Bu alanda istismarcı misyonerlik faaliyetlerine izin verilmemelidir." Rahip Santoro, Malatya katliamı, Hrant Dink suikastı, Ergenekon soruşturması kapsamında ortaya çıkan azınlıklara ve dini cemaat liderlerine yönelik suikast planlarının süreçle paralellik göstermesi akıllarda soru işaretleri bırakıyor.
Karadeniz 'hassas'
bölge
Milli Güvenlik Siyaset Belgesi'nde bazı bölgelerin 'hassas bölge' olarak belirlenerek özel bir bölüm ayrıldığı görülüyor. Belgede yer alan 'hassas bölgelerin' Türkiye'nin son yıllarda yaşadığı hassas provokasyon bölgeleri ile örtüşmesi de dikkat çeken bir başka nokta. Bunlardan biri
Hatay. Suriye'nin Hatay politikasından tam olarak vazgeçmediği hatırlatılıyor.
Akdeniz Bölgesi'nde özellikle
Mersin ve çevresinde ulusalcı örgütlenmelerin yaptığı kırsal faaliyetler ve şehir eylemleri bölgedeki hassasiyeti farklı bir noktaya taşıdı. 2005 nevruzunda yaşanan Bayrak provokasyonu, yine
Cumhuriyet mitingleri ile paralel 2007 yılında yapılan
bayrak yürüyüşü ve daha pek çok
linç girişimi ve
sokak hareketi Akdeniz'i hassas bölgeler arasında önemli bir yere oturttu. Karadeniz bir bölge olarak ayrıca işleniyor ve Rum Pontus faaliyetlerine vurgu yapılıyor.
Gökçeada ve
Bozcaada da hassas bölgeler arasında yer alıyor. Ermenistan'ın ve Ermenilerin Türkiye'deki faaliyetleri bu bölüm içinde işleniyor. En son Balyoz darbe planında bu adalarla ilgili ortaya çıkan bilgiler de dikkat çekmişti. Yine, 2009'da hazırlandığı belirlenen Kafes eylem planında
Adalar bölgesinde çeşitli mahallerde
bomba patlatılması,
vapur seferlerinin düzenlendiği iskelelerin bombalanması, ada sakinlerinin rahatsız edilmesi planlanıyordu.