Batının istismar ağında insanlığını yitiren ademoğlunun insanlığa yeniden yol bulabileceği, bir kültür ve
medeniyet kapısı. Mazlum milletlerin, ezilmişlerin, itilmişlerin, sindirilmiş yığınların, modernizmle ve icadlarıyla uyutulmuş, mankurtlaştırılmış insanlığını diriliş pusulası.
Biz
Müslüman Türkler dahi sahip olduğumuz değerlerin, insanlığın dertlerine ilaç olacak iksirlerin farkında değiliz; ama insanlığın problemlerinin çözümü farkında olmasak da bizde. İnsanlığa açılan koridorların anahtarları bize emanet.
Bir şekilde bizimle teması olmuş sonra zalimlerin, ceberutların, sömürgecilerin ağına düşümüş milletler, göz hizasından
Türkiyeyi süzüyor ve buradan gelecek, kendilerine de kurtulşuş vesilesi olacak gelişmeleri, açılımları gözlemliyorlar. Türkiye insanlığın içinde bulunduğu bataklıktan çıkmasına yardımcı olacak hazinelere sahip.
İslam dünyasının içiçe esaretlerden kurtulmasının
ümit ocağı. İşte bu nedenlerden dolayı buradaki “derin düzen” Asya’nın, Afrika’nın veya bilmem hangi coğrafyanın eski sömürgelerindeki derme çatma düzenler gibi kurulmamış. Bu coğrafyaya gayet sofistike, profösyonel ve fazlasıyla derin bir yapı kurulmuş. Buraya kendi derin sistemlerini kuranlar bu milletin başkalarını etkileyebilme, insanlığı ardına alıp sürükleyebilme, paslı kilitlere kılıcını vurup açabilme özelliğini bildikleri için gayet sofistike, karmaşık, düğüm düğüm üstüne bir derin yapı kurmuşlar.
Her ihtimale karşı bir sürü yedeklemeler, tahkimler yapmışlar. Devletin toplumun her kademesinden adamlar devşirmişler. Her siyasi görüşü, gurubu, toplumsal kesimi
kontrol altında tutmak, gerektiğinde ipini çekmek için tedbirler almışlar.
Son yıllarda millet -kurulan onlarca kumpasa, plana, düzene, oyuna rağmen-
derin devlet ve derin yapılar aleyhine üstüste
zafer kazandı. Her defasında gayrı milli derin yapılar geri adım atmak zorunda kaldı. Bu süre zarfında, özellikle AKP’nin ilk dönemdinde aklı selim insanlar köklü bir anayasa değişikliği istediler; bu taleplere AKP hükümeti “hayır” demedi, ama hep kulağının üstüne yattı.
Her defasında içeriden birileri hükümeti rehavete salıyor, köklü değişiklik teşebbüsünden vazgeçiriyor, anayasal değişikliklerin gereksizliğine ikna ediyordu.
Hükümeti “derin yapıyla vuruşmayalım, anayasa değişikliği başımıza işler açar!” diye korkutanlar da vardı. Hükümet biraz gaflet biraz rehavetle 2010 yılına kadar geldi.
Allah’tan son düzlükte aklı başına geldi ve anayasa değişikliği için adım attı ve bu günkü duruma gelindi. Eğer hükümet anayasa değişikliği konusunda gerekli adımları atmasaydı, başaşağıya gidiyordu ve bir sonraki seçimlerde asla
iktidar olamayacaktı.
Ama şu anda en azından değişim yönünde iradesini ortaya koydu. Başarabilirse “inkılapçı, özgürlükçü, demokrat bir hükümet” olacak. Başaramazsa birileri kendisini engellediği için yine puan toplayacak ve milletin karşısına “
mağdur” olarak çıkacak.
Gelinen nokta bir başarı. AKP hükümeti bütün korkutmalara, tehditlere, içeriden bozgunculuklara rağmen irade gösterdi ve
Anayasa Paketi’ni Meclis’ten geçirdi. Şimdi söz sırası millette. Ben milletin
referandumda ezici bir şekilde, en az %60’la bu pakete “
evet” diyeceğinden eminim. Ama bir başka kaygım ve endişem var.
Yukarıdaki parağrafta ifade etmeye çalıştığım sebeplerden dolayı, derin yapı ve ondan nemalanan beslemeler, azgınlar, seçkinler ve bunların arkasında duran silahlı-silahsız kurumlar derin yapının bütün
araç ve argümanlarını kullanarak kendi hesaplarına bir
yıkım, çöküş anlamına gelen değişikliği engellemeye çalışacaklardır. Ellerindeki
legal-illegel, resmi-gayrı resmi bütün araçları devreye sokarak bu tabloyu tersine çevirmeye çalışacaklardır, buna başlamışlardır.
Şimdiye kadar millete karşı verilen mücadelede derin yapılar iç dinamikerle yetinmişlerdi. Içeride konuşlanmış taraftarlar ve düzeneklerle millet ve
demokrasi cephesine karşı mücadele ettiler; ama başarılı olamadılar. Yaklaşık yüz yıl önce bu topraklara kendi derin yapılarını kuran Anglo-
Yahudi ittifakı bu noktadan sonra konuyu sadece içerideki elemanlara bırakmayacaktır. Bu
ülkede kalmaya devam edebilmek için, ilelebet sökülüp atılma anlamına gelen değişikliklere sonuna kadar direnecekler ve içerideki elemanlarına
destek vermenin ötesinde, harici kaynakları ve destekleri devreye sokacaklardır.
Türkiye kendisinin hapsedildiği çelikten çeperleri çatlatmak üzere. Eğer bu çeperleri kırabilirse “batılılaşma”, “modernizm” namına dünyayı ve mazlum milletleri sömürenlerin işi çok ciddi zorlaşacak. Türkiye yeniden dünyada varlığını hissettirecek ve dünyaya rengini vermeye başlayacak. Bu durum dünyayı sömüren empeyal güçleri hiç de memnun etmeyecek. Batının üstünlüğü, tahakkümü üzerine kurulan mevcut yapı sorgulanmaya başlanacak.
Milletler, batılı ülkeler lehine kurulmuş adaletsiz uluslararası düzeni sorgulayacak.
“Bir anayasa değişikliği bu kadar büyük şeylere mi sebep olacak, atma Yusuf Gezgin!” diyenleri duyar gibiyim.
Evet, eğer Türkiye bu anayasa değişikliğini yapabilir ve milli iradeyi özgür, bağımsız kılabilir; derin yapının millet ve stratejik kurumlar üzerindeki etkisini kırabilirse, hem Türkiye’de, hem yakın coğrafyamızda, hem de Dünya dengelerinde ciddi değişiklikler yaşanacak. Bu değişimi çok değil, dünya 10 yıl içinde görecek!
Bu nedenlerden dolayı referendum sürecine kadar geçecek olan süre çok önemli. Bu süreçte içerideki derinler bütün gücüyle ülkeyi karıştırmayta çalışacak, dışarıdaki efendileri de global araçlarını, imkanlarını devreye sokacaklar. Uçları belirmeye başlayan terörü daha da azdıracaklar, toplumsal olaylar planlayacaklar. İhtimal vermedğimiz daha neler gündeme alacaklar kim bilir!..
Anayasa değişikliği ve sonucunda Türkiye’nin milli ve bağımsız bir ülke haline gelmesi sadece içteki beslemeleri değil, onların dışarıdaki efendilerini de çok rahatsız edecek!...
Referandum sürecine kadar hükümetin, kolluk güçlerinin ve milletin çok uyanık olmasına ihtiyaç var. Zira dahili ve harici bedhahlar fırsat kolluyorlar….
YUSUF GEZGİN-AKTİFHABER