CHP'nin Ekonomiden Sorumlu Genel Başkan Yardımcısı Selin Sayek Böke, ekonominin böyle sürmesi durumunda Türkiye'nin batma noktasına geleceğini iddia etti. Böke, "Türkiye, Cumhuriyet tarihi boyunca ortalama yüzde 5 büyümüş. Son altı yıldır ortalama yüzde 3.5 büyüyoruz. Fiyasko bu. Evet, kriz yok. Evimizi kaybetmeyeceğiz yarın, iyi ki de kaybetmeyeceğiz ama o kadar da iyi bir durumda değiliz. İkinci fiyasko ise şu: Bu durum sürdürülemez, bir noktada patlar" dedi.
İşte CHP'nin Ekonomiden Sorumlu yeni Genel Başkan Yardımcısı Selin Sayek Böke'nin Hürriyet’ten Ahmet Hakan'a verdiği o ropörtaj:
Selin Sayek Böke: Bu böyle gitmez batacağız
Ekonomide Türkiye nereye gidiyor?
Eskiden Türkiye’de iki-üç yılda bir döviz fırlar, faiz fırlar, ekonomi küçülür, işsizlik patlardı. Şimdi geldiğimiz nokta şurası: Bir fay hattı var ve fay hattında ciddi bir enerji birikmesi var.
Peki ne zaman patlayacak?
İktisatçılığın zor yanı burasıdır. Bir tarih vermek mümkün değil. Ama şunu öngörmek mümkün: O kadar kırılgan bir ortam yaratıldı ki “Bu iş ne zaman çöker” sorusu esasında yurtdışına endekslendi. Çünkü belli ki biz bu işi kurtarmak için bir niyet göstermeyeceğiz.
Ama hükümet kurtarmak için ciddi bir çaba içinde. Geçenlerde ekonomi paketi açıklandı.
O paket, reform algısı yaratma çabasından başka bir şey değil. İçeride seçim lansmanı olarak kullanıldı. Dışarıya da “Biz bir eylem planı yaptık” demek için kullanıldı.
Eğer bir fay hattındaysak ve bir patlama söz konusu olacaksa... Bu durum toplumda neden hissedilmiyor?
Kanıksanan bir durağanlık var. İşsizlik yüzde onlarda takılmış. Bu çok yüksek bir oran... İş bulmak zorlaştı. Bir sıkışmışlık var. Türkiye 2002 ile 2006 arasında yılda yüzde 7 büyüdü. Ortalama olarak yüzde yedi daha zengin oldu. 2007’den sonra ise yüzde 3.5 büyüdü. Bu yavaş yavaş ölmek demek... Eskiden ne olurdu? Yüzde 7’den yüzde eski 7’ye düşerdik. Çok derin hissederdik o kırılmayı.
Eskiden yüzde 7’den eksi yüzde 7’ye aniden düşülürdü. Şimdi yüzde 7’den yüzde 3.5’a düşüş söz konusu. Bu da bir başarı değil mi?
Tabii ki başarı. Ama sorun şurada: Artık Türkiye öngörülebilir değil. Herhangi bir işadamının ekonomik araçlar kullanılarak cezalandırılamayacağının garantisi yok. Büyük oyuncular bunu hissediyor. Bunun yansıması vatandaşa çıkıyor. Türkiye’de artık kimse fabrika kurmuyor. Bu da yarına dair istihdam öngörülebilirliğini ortadan kaldırıyor. Hükümetin ilk 6 yılında yabancı yatırımcı Türkiye’ye güven duydu, Türk yatırımcı da güven duydu. Yarınını öngörüyordu yatırımcı, uzun vadeli yatırım yapıyordu. Ama artık bu yok.
Ne zamandır böyle?
2007’de bir kırılma oldu. 2013’te ise başka bir kırılma... 2013’ten beri Türkiye’nin öngörülebilirliği kalmadı. Adı reform olan çeşitli paketler getirildi ve dendi ki “Ben makul bir şüphe görürsem sizin mal varlığınıza el koyabilirim”. Bu durumda cebinde para olan bir yatırımcı fabrika kurmak yerine yarın satabileceği finansal ürünlere yöneldi.
Yine de ortada “büyük bir fiyasko” yok gibi...
Büyük fiyasko şu: Türkiye, Cumhuriyet tarihi boyunca ortalama yüzde 5 büyümüş. Son altı yıldır ortalama yüzde 3.5 büyüyoruz. Fiyasko bu. Evet, kriz yok. Evimizi kaybetmeyeceğiz yarın, iyi ki de kaybetmeyeceğiz ama o kadar da iyi bir durumda değiliz. İkinci fiyasko ise şu: Bu durum sürdürülemez, bir noktada patlar.
Yani size göre şu iki şey mi söz konusu: BİR: Daha iyi yaşayabilecekken daha kötü yaşıyoruz. İKİ: Bu şekilde gitmez, batacağız.
Evet, aynen öyle.
Sizi Tansu Çiller’e benzeten oldu mu?
Evet, oldu.
Bozuluyor musunuz bu benzetmeye?
Niye bozulayım? Tansu Çiller benden çok farklı bir ekonomist. Aynı ekonomik dili konuşmuyoruz, aynı siyasi dili de konuşmuyoruz. Aslında bu açılardan hiç benzemiyoruz. Eğer sadece fiziksel olarak bir benzetme yapılıyorsa, bundan da memnun olurum.
İşadamlarına tek bir vaadimiz olacak
İş dünyasına ne vaat edeceksiniz?
Onlara şu garantileri vereceğiz: Sizi boğan bu yapı sona erecek, sizin iş yapmanızı sağlayacak bir ortam yaratacağız, hukukun üstünlüğünü egemen kılacağız.
Bu yetecek mi?
Gerisi kolay zaten. Türk insanı çok dinamik... Yeter ki önü açılsın.
TÜSİAD’la temasınız var mı?
Beni konuşma yapmam için davet ettiler. “Kriz bitti mi” konulu bir sunum yapacağım orada. Bu bir başlangıç olacak.
Hükümetin ekonomideki en büyük başarısı
Selin Sayek Böke’ye göre hükümetin ekonomideki en büyük başarısı şu:
“Bir ekonomik program devralarak iktidara geldiler. Programa katılırız, katılmayız, işin bu kısmını tartışabiliriz. Ama programı içselleştirerek uyguladılar. Böylece Türkiye ilk kez bir yol haritasının uygulandığı bir ülke haline geldi. Öngörülebilir oldu. İstikrar çıktı ortaya. Bu durum da dünya konjonktüründe likidite bolluğuyla çakışınca Türkiye, ciddi bir imkân kazandı. O imkândan kısa vadede refah yaratıldı.”
En büyük başarısızlığı
En büyük başarısızlığı şu:
“Başkalarının hazırladığı programı uyguladıkları için bir program yaratma güdüsüne sahip olamadılar. Mimarının kendileri olduğu bir program yaratma kapasitesine sahip olamadılar. Reçetenin ömrü tamamlanınca ve “Hadi şimdi siz bir reçete oluşturun” dendiğinde yeni bir reçete oluşturma becerisini gösteremediler. 2008’den beri bir program yoktur. İstikrar yoktur.”
Babacan ve Şimşek değer verdiğim siyasetçiler
Ali Babacan’ı nasıl buluyorsunuz?
Türkiye’nin ekonomik başarısının temel aktörü Ali Babacan’dır. Sağduyuyla bu işi başarıyla yürütmüştür. Doğru değerlerle bu işi yapmıştır. Ama şu anda yılgınlık içinde olduğunu görüyorum.
Neye dayanarak yılgınlık içinde olduğunu söylüyorsunuz?
Umudunuz yoksa savaşmayı bırakırsınız. Ben şu anda Ali Babacan’dan daha umutluyum. Babacan eski kararlı duruşunu gösteremiyor.
Mehmet Şimşek’i nasıl buluyorsunuz?
Mehmet Şimşek de önemli değişiklikler yaptı Türkiye ekonomisinde. Hem Babacan hem de Şimşek, ekonominin teknik gücünü siyasete en iyi şekilde taşıyan siyasetçilerdi. Ancak her ikisi de artık güçlerini kullanamaz hale geldiler. Çünkü müdahale var. Dışlanmış durumdalar. En azından böyle bir izlenim var.
Ali Babacan ve Mehmet Şimşek’le hiç temasınız oldu mu?
Tanımıyorum. Toplantılarda karşılaşıyoruz. İkisi de çok değer verdiğim siyasetçiler.
AK Saray hakkında ne düşünüyorsunuz?
Feci buluyorum.
Neden?
Devlet kurumu, bizim ödediğimiz vergiyi bin odalı saray yapmaya harcıyor. Tercihini bu yönde kullanıyor. Oysa derdimiz Türkiye’nin büyümesi olmalı, saray olmamalı.
Ama sonuçta o bina bir kamu malı... Siz kazanın, siz oturun.
Bizim derdimiz sarayda oturmak değil ki. O saraya harcanmış büyük bir kaynak var ve asıl mesele bu.
Büyük bir kaynak mı o?
Çok önemli. Uçak artı saray bütçe açığının yüzde 7’si... Okul yapılabilirdi, işsizlik fonuna eklenebilirdi. Bu hükümetin ilk döneminde hesap verme yükümlülüğü olan bir reçete vardı. Saydamlık vardı. Bu ortadan kalktı. Gerçek niyet ve asıl tercih de ortaya çıktı.
Yarın iktidara gelsek ilk yapacağımız iş şu olur
Selin Sayek Böke “ekonomi ve hukuk” ilişkisinin yaşamsal olduğunu savunuyor ve şunları söylüyor:
“Hukukun üstünlüğü sağlanmazsa... Yatırım yapılmaz. Yatırım yapılmazsa... Üretim olmaz. Üretim olmazsa... İşgücüne ihtiyaç kalmaz. İşgücüne ihtiyaç kalmazsa... İşsizlik patlar. İşsizlik olursa... Sosyal bunalım ve baskı olur. Ve çöküş gelir. İşte bu yüzden... Yarın iktidara gelsek ilk yapacağımız şey “hukukun üstünlüğü”nü sağlamak olacak.”