“ABD
Türkiye'yi İran'la savaştıracak,
PKK'yı bu yüzden yem olarak kullandı.” “Türkiye'yi
Irak batağına çekmeye çalışıyor. Saddam'a da böyle yapmışlardı.” “Türkiye'ye
Yugoslavya modeli
uygulaması yakında başlayacak.” “Türklerle
Kürtler savaşa sürükleniyor.” “Üçüncü Dünya savaşı Türkiye'den başlayacak.”
Ve daha bunlar gibi nice “tezler” ortalıkta dolaşıyor. Hemen belirtelim ki, ister samimi kaygılarla isterse kötü niyetli olsun; gerçekleri sadece bu senaryolar üzerine kuranlar, şu anki durumu, bölgedeki karmaşık ilişkiler ağını, Türkiye'nin ABD ve diğer
ülkelerle ilişkilerindeki dengeyi tam olarak ölçmekten aciz görünüyor. İlk bakışta, elbette iddiaların bir köşesinde doğruluk payı var. Benzer kuşkuları hepimiz taşıyabiliriz. Ama hepsi bu değil. Her şeyin açıklaması bu kadar kolay ve net değil. Özellikle de bizim coğrafyamızda.
Bütün bunları tartışırken iki gerçeği gözden kaçırıyoruz. Her şeye inanıyoruz da bu iki gerçeğe nedense inanmak istemiyoruz. Bunlar; Türkiye'nin giderek güç kazandığı, bu bölgede Türkiye'siz hiçbir oyunun kurulmasının artık mümkün olmadığı geçeği ve her şeyi Amerika'nın belirlediği yanılsaması.
Evet biz onlarca yıldır ABD'nin hem iç hem de dış
politika etkisinin, yönlendirmesinin altındayız. Bugün de Türkiye kendisini bu
ittifak halkası içinde görüyor. Ama 5
Kasım 2007 öncesi olduğu gibi, iki ülke arasında çok ciddi gerilimler de yaşanıyor. Türkiye'nin
Rusya ve İran'la ilişkisini ABD belirlemiyor. Ortadoğu'daki etkinliğini ABD yeteri kadar
kontrol edemiyor. Artık edemiyor. Kontrol etme, yönetme ile
ortaklık,
işbirliği arasındaki farklılık özellikle son yıllarda çok belirgin biçimde kendini gösterir oldu.
Bir konuya özellikle dikkat çekmek istiyorum: Daha birkaç ay önce
darbe,
iç savaş, etnik çatışma ve sokakların bölünmesi tartışılırken Türkiye'nin
iktidar merkezleri arasındaki krizler bir anda yok oldu. Türk-
Amerikan ilişkilerindeki değişimin de aynı tarihlere denk gelmesi son derece dikkat
çekici. Sanki
Dolmabahçe görüşmesi ile 5 Kasım görüşmesi birbirini tamamlıyor. Bu dönüşümlerden sonra Türkiye alabildiğine
büyüme, etki alanını genişletme sürecine girdi. İçeride harcanan enerji dışarıya yöneltildi.
Elbette ABD'nin bundan kendi çıkarları doğrultusunda beklentileri vardır. Ancak biraz da, Türkiye'nin ABD'ye ihtiyacı olduğu kadar ABD'nin de Türkiye'ye ihtiyacı olduğu, bu çerçevede bazı öncelikleri Türkiye'nin kendi lehine çevirebildiği düşünülmeli.
Elbette o soruları sormaya devam edeceğiz. Endişeleri gündeme getireceğiz. Gerçekleşirse eleştireceğiz. Ama en azından bu ülkeyi, bir muz cumhuriyeti gibi algılama basitliğinden kurtulmamız gerekiyor. Eleştirirken gerçeği kaçırmak, ABD olmadan hiçbir şey yapamayız psikolojisinden kurtulmak gerekiyor. Şimdi notlar:
Kara harekatı neden erken başladı sorusuna şu cevap veriliyor: ABD ve NATO Afganistan'da iflas etti. Türkiye'den asker istemek için
Mart ayını beklemediler. Öyle mi acaba? Teşhis doğru. Ama bölgedeki güçlerin
Taliban'la pazarlık sürecinde olduğunu hatırlatalım. Özellikle de;
Genelkurmay Başkanı
Orgeneral Yaşar Büyükanıt'ın, NATO'nun Türkiye'den Afganistan'tan da Taliban güçleri ile çatışmak için ek kuvvet talebinde bulunduğunu doğrulayarak, “Asla Türk Silahlı
Kuvvetleri'nden
terörle mücadele amacıyla bir tek asker bile Afganistan'a gidemez. Böyle bir şey olmaz. Buna da gerek yok” sözünü...
Operasyon başarılı mı? Hava
operasyonları ve beklenmedik bir anda yapılan kara operasyonu askeri planlama ve uygulama açısından son derece başarılı ilerliyor.
Sınır ötesi operasyonun
Kandil'e kadar ulaşacağı beklenmiyordu.
Askeri operasyon bütün dünyada dikkatle izlenirken siyasi alanda da benzer bir başarıya ulaşması Türkiye'nin bölgesel oyun kurucu rolünü bir kez daha ortaya koydu.
Diyarbakır ve Van'daki DTP gösterileri, sorunun daha da çözülemez hale geldiği iddialarına yol açsa da, çözümün önündeki en büyük engelin PKK olduğu düşünülürse, operasyon sonrası açılımların DTP'nin elindeki kartları büyük oranda etkisiz hale getireceği görülecektir.
Türk askeri ile Peşmerge çatışacak, Türk-Kürt savaşı çıkacak iddiaları: Unutmayalım
Barzani güçleri bu operasyona dolaylı
destek veriyor. Barzani'nin iç kamuoyuna yönelik mesajları ile ABD'den gelen talimat çerçevesinde uyguladığı güvenlik önlemlerini birbirinden ayırmak gerekiyor.
PKK'nın kalesi Kandil. Bölgedeki birliklerin Kandil'i kontrol altına alması bir sembolün ortadan kalkması demek.
Kuzey Irak'ta bazı bölgelere kontrol merkezleri kurulacağını düşünürsek, Kandil'e kalıcı bir
askeri birlik yerleştirmek bütün hesapları değiştirecektir.
Türkiye için Yugoslavya modelini öngörenlerin Türkiye'nin giderek güç kazanmasını algılamaları biraz zor olacaktır. Türk-Kürt savaşı çıkarmak isteyenlerinse, operasyonlar sonrasında, bin yıllık ortaklığın yine Türkiye'nin iradesiyle yeni bir şekil alacağını, alması gerektiğini anlamaları zor olacaktır.
İBRAHİM KARAGÜL- YENİ ŞAFAK