Başbakan Erdoğan, önceki gün bu diklenmeye kafa tuttu.
Cumhuriyet tarihinde görülmemiş bir şey yaptı.
Meclis çatısı altında, partisinin grup toplantısında
Genelkurmay Başkanı'na seslendi; "tutuculuk yapmayın, zanlıları yargıya teslim edin" dedi.
Geldiğimiz nokta gerçekten bir dönüm noktası. Cunta direniyor,
AK Parti iktidarı dik durmaya devam ediyor. Geçtiğimiz hafta, hem de Cumhuriyet'in 86. yıldönümü gününde Başbakan,
Genelkurmay Başkanı Başbuğ ile 80 dakika görüştü. İkili görüşme için epey uzun bir süre bu. Kimileri, görüşmeden sonra yapılan "yargı sürecine saygı" açıklamasından endişeye kapıldılar. İkinci bir
Şemdinli vakası ihtimalinden söz ettiler. Ancak Sayın Başbakan'ın grup konuşması onları da rahatlattı. Tarihe bir not düşme adına, Erdoğan'ın bu konuşmasındaki şu sözlerini kayda geçirelim:
"AK Parti var olduğu sürece, bu can bu tende var olduğu sürece, hiç kimse
Türkiye'yi karanlık mecralara sürükleyemez. Kirli emellerini, kirli senaryolarını
uygulama fırsatını elde edemez. Partimize yönelik kirli senaryoları içeren bir
belge ortaya çıktı. Bu belgenin peşini bırakmayacağız. Hiçbir şeyin üzeri örtülmüyor, örtülemez de... Hiçbir şey karanlıkta kalmıyor kalmayacak da..."
Şimdi merak konusu, cuntacıların, bu açık mesajı alıp almayacaklarıdır. Eğer bunu da anlamazlarsa, daha da zorda kalacakları kesindir. Cuntacılara karşı, devlet içinde demokratikleşmeden yana güçlü bir iradenin varlığını, artık herkes hissediyor. Bu hissetmede, Genelkurmay'ın eski başkanı
Hilmi Özkök'ün duruşunun anlattığı çok şey var. Bir genelkurmay başkanı, kendi döneminde dört
darbe teşebbüsüne tek başına karşı koyamaz. Silahlı Kuvvetler bünyesinde, darbecilerin moralini bozan, ihtiraslarını gemleyen, kafalarını karıştıran, ellerini ayaklarına dolaştıran bir demokrat duruş var.
Bir şey daha var. Görmek isteyen herkes görüyor ki, ABD ve AB, cuntacıları artık yalnız bıraktı. İçeriden sızdırılan belgelerden,
Amerika'nın haberdar olmaması mümkün değil.
Tabloya bir daha bakalım:
Hükümet kararlı. Cuntacılara dış
destek de yok. AB ilerleme raporlarında açıkça,
sivil irade üzerindeki askerî vesayetin son bulması isteniyor. Cuntacılar, bir çıkmaz sokağa hapsedildiler.
Onları bu sokakta, giderek
baskı altına alacak bir dizi yargı süreci var. Faili meçhul cinayetlerden tutun da, Cumhurbaşkanı Özal'ın zehirlenmesine kadar, pek çok kanlı ve kirli tezgâhın,
komplonun, provokasyonun hesabını verecekler.
Cuntacıların direnmesini anlamak zor değil. Milli iradeyi hazmedemiyorlar. Hâlâ seçilmiş hükümetleri devirmenin peşindeler. Çankaya'da Sayın Abdullah Gül'ün oturmasını, bir türlü içlerine sindiremiyorlar.
Bir gerçeği kabulleniyor, bir gerçeği ise göremiyorlar.
Kabullendikleri, işlerinin giderek zorlaştığıdır. Emir ve talimatlarına
boyun eğen yekpare bir medya yok artık. Siyaset, üniversite ve iş dünyasındaki işbirlikçileri de azalıyor.
Medyadaki adamları, giderek deşifre oluyor ve mesleğimizin ilkeleri ve itibarı adına, gerçek birer utanç kaynağı haline geliyorlar. Dış desteklerinin de zayıfladığını biliyorlar. Amerika ve
Avrupa Birliği ile "duygusallıktan uzak"
diyalog peşine çoktan düştüler.
Göremedikleri gerçek ise şudur: Artık ne yapsalar boştur.
Türk Silahlı Kuvvetleri artık cuntacıları taşıyamaz. Sadece TSK değil, cunta bagajını, ne
demokrasi, ne Türkiye taşıyabilir. Bölgesinde güçlenen, dünyada itibarı artan yeni bir Türkiye var. Paslanmış cunta prangası, bu Türkiye'nin ayak bağıdır.
Sayın Genelkurmay Başkanı. Sadece yetmiş milyonun değil, dünyanın gözü sizin üzerinizdedir. Komutan'a yakışanı yapmak zorundasınız...
HÜSEYİN GÜLERCE-ZAMAN