Tarihteki başarılarımızın, güçlü bütün devletlerimizin altında Türk askerinin disiplini, idealizmi ve milletiyle bütünleşmesi vardır.
Ordunun amacından uzaklaştığı, disiplininin bozulduğu, serkeşliğe girdiği durumlarda ise devletlerimiz zayıflamış, toplumun huzuru bozulmuştur; ülkelerimiz harici müdahalelere, saldırılara açık hale gelmiştir. Ordunun bu duruma geldiği devletlerimiz çok geçmeden çökmüş, topraklarımız işgal edilmiş, üzerimize
felaketler yağmıştır. Yeniçerinin başı bozuk hale gelmesi sonucu aldığımız mağlubiyetler ve İttihatçıların orduyu kendi hırsları istikametinde kullanmaları nedeniyle başımıza gelenler herkesin malumudur.
Türkler için vatan müdafasının, işgal edilmişliğin ne ifade ettiğini iyi bilen batılı güçler diğer
Osmanlı topraklarını fiziken, açıktan işgal etmişlerken,
Türkiyeyi “örtülü” işgal etmişlerdir. Savaştan galip çıkarak ele geçirdikleri stratejik bir coğrafyayı (Türkiye'yi) ciddi bir muharebeye girmeden terk etmişlerdir.
Biz Milli Mücadeleyi İngiltere'ye, Fransa'ya, İtalya'ya karşı değil,
taşeron Yunanlılara karşı vermişizdir.
İşgalci güçler fiziki olarak topraklarımızdan çekilmişler; ama çekilirken ruhumuzu teslim alan, beynimizi
kontrol eden düzenekler kurmuşlardır. Bu düzeneğin kurulması ve işletilmesi için batılı devletlerin görevlendirdiği bir
ekip 1930'lu yıllara kadar Türkiye'de kalmış ve bütün giderleri, maaşları
Türkiye Cumhuriyeti tarafından ödenmiştir. (
Mustafa Armağan Zaman Gazetesi 2
Kasım 2008)
Toplumu deforme etmek, milletin genetiğini bozmak üzere yapılan faaliyetler bir tarafa, asıl
operasyon Türk ordusuna yapılmıştır. Sofistike bir düzenek kuran güdümlü ekip, kontrol kamarasını TSK içine kurmuşlardır. Kaderi Türk milletiyle bütünleşmiş Türk ordusunun en stratejik noktalarına kadrolarını yerleştirmişler ve bu kuruma özel itina göstermişlerdir.
Örtülü işgalin mühendisi zamanın sürper gücü ingilizlerdir; projenin taşeronluğunu ise Beyaz Türkler denilen içerideki
kripto yahudiler ve kripto ecnebiler üstlenmişlerdir. Sistemin işletmeciliğini yapan kripto ekip, yaptıkları
Dersim katliamına rağmen
Alevi kesimi yanına çekmeyi başarmıştır.
Aslında millete darbeler yapan, operasyonlar çeken, halkıyla
kavga eden Türk ordusu değildir. Ordunun içine planlı ve hedefli şekilde sokulan, monte edilen kripto ecnebiler ve onların istismar ettiği kesimlerdir. Kanaatimce son dönemde ordu içinde yaşanan şeyler bu ecnebi kesimle, çevrilen olaylara uyanan anadolu insanının mücadelesidir.
Mücadele, “Türk” zarfına bürünmüş, “mübalağalı Türkçülük yapan” ecnebi kesimlerle, gerçek Türkün,
Anadolu insanının mücadelesidir. Bu nedenle millete yönelik planların, eylemlerin Türk ordusuna maledilmesini ve TSK'nin kurumsal olarak yıpratılmasını doğru bulmuyorum.
Türk insanı tarihin değişik zamanlarında bozulan, çürüyen, şirazeden çıkan serkeşlik eden askerleri hizaya getirmesini bilmiştir. Canından çok sevdiği evlatlarını askere kınalayarak gönderen bu millet kendisine tehdit haline gelen orduları
tasfiye etmesini ve yenilerini kurmasını bilmiştir. Tarihimizde bunun örnekleri vardır.
Bu memlekette Yeniçeriler çok kazan kaldırmış, çok sadrazam canı almış, hatta
padişah kanı içmiştir. Büyük kahramanlıklara
imza atan yeniçeriler bir süre sonra milletin başının en büyük belası haline gelmiştir.
Artık Yeniçeri her gelişmenin önünü tıkamakta, ülkenin geleceğine kastetmektedir. Ülkeyi savunmakla görevli dünün şanlı Yeniçerisi huzursuzluk, güvensizlik üretir duruma gelmiştir. “Hoşafın yağı kesildi!” diyerek bile kazan kaldırmakta, her serkeşliği işlemektedir. Ayaklanmaların, isyanların, ihtilallerin ocağı olmuştur.
Yeniçerilerin kırdığı
ceviz kırkı geçer. Sultan'dan köydeki çobana kadar herkes Yeniçerilerden yaka silker. Yeniçeri ocağı memleketin başına tam bir bela olur.
Bununla birlikte Yeniçerilerin 3 aylığını değerlendiren
Yahudi sarraflar ve tefeciler yeniçeri sırtından geçinmektedir. Kaldırılacak kazandan beklentisi olanlar, yeniçeriye yatırım yapanlar, yeniçeriden medet umanlar vardır….
Kazan kaldırmalar, ayaklanmalar, çapullar birbirini takip eder. Sultanlar indirilir, sadrazamlar öldürülür, vatandaşın Yeniçerilerden sıtkı sıyrılır…Gördüğü zulüm katlandıkça katlanır ve bir gün Sultanın emri ve halkın iştirakiyle Yeniçeriler bozguna uğratılır ve Yeniçerinin ocağı başına yıkılır. Yerine yeni ocaklar kurulur. Zira ne ülkenin, ne de halkın bu yükü taşıyacak hali kalmamıştır.
Bu ülkenin geçmişinde yeniçeri ayaklanmaları vardır. Başbakanların, bakanların idam edildiği ihtilaller vardır. Vergi veren, evladını askere gönderen silahsız halka, kendi evladını kullanarak tahakküm kuranlar, tehdit savuranlar vardır. Cuntaları-çeteleri koruyan, yargıya kafa tutan, adaleti takmayan, millete tuzak kuran komutanlar vardır.
Ama bu ülkenin tarihinde Vakay-i Hayriye (hayırlı vak'a) denen halkın elbirliği ederek Yeniçeri Ocağı'nı kaldırdığı, spekülatörlerin, provokatörlerin altında kaldığı başka bir olay daha vardır.
Türk milleti ordusunu sever ve ona güvenir; ama sabrı sınanan, yok sayılan, operasyonlara, fişlemelere, tahkirlere maruz kalan Türk milleti ordunun içine yerleştirilmiş trojenleri temizlemesini de bilir.
Çete-cunta yuvası haline gelmiş, problem üreten orduları kaldırıp yenisini kurmasını bilir.
Millete, adalate, hukuka direnen sayın komutanlarımızın milletimizin bu özelliğini de bilmelerinde yarar olduğunu düşünüyorum…
YUSUF GEZGİN-AKTİFHABER