Türkiye'nin içinden geçtiği süreci oldukça olumlu bir değerlendirdiğini düşünen uzmanlar, Türk demokrasisinin güçlü ve giderek daha da köklendiğinin de altını çiziyor.
Cumhurbaşkanlığı oylaması, erken seçimler, sivil anayasa değişikliği, terörle mücadele ve muhtemel sınır ötesi operasyon tartışmaları... Son sekiz ayda Türkiye, belki de sekiz yıldır yaşamadığı bir yoğunlukla en ağır tartışma konularını bile soğukkanlı bir şekilde atlatmayı başardı.
Ancak bu süreç, hızlı bir şekilde mesafe alınan Avrupa Birliği'ne üyelik müzakerelerinde yavaşlamasına sebep olurken iki gün önce açıklanan Avrupa Komisyonu İlerleme Raporu ile gözler yeniden üyelik sürecine çevrildi.
Raporda özellikle demokrasinin geliştirilmesi ile ilgili konular ön plana çıkartılırken Samanyolu Haber televizyonu, mikforonlarını uzmanlara çevirdi. Özellikle terör, etnisite ve milliyetçilik konularında ilk akla gelen isimlerden biri olan Fransız siyaset bilimci Profesör Michel Wieviorka, Türkiye'nin, yaşadığı çalkantılı dönemden soğukkanlı bir şekilde çıkmayı başardığını söyledi.
"Türkiye'nin içinden geçtiği süreç son derece çalkantılı bir süreç oldu. Ama bütün bu sürecin sonunda, bütün aktörler makul davranmış, hepsi düşüncelerini, projelerini, görüşlerini öne sürerek mesafe kat edebilmişlerdir. Ama bunu hiçbir zaman, radikalleşmeye ve krize giden şartlara yol açacak şekilde yapmamışlardır. Bu yüzden bence şu anda Türk demokrasisi, belli bir olgunluk ve sorumluluk derecesini ispatlamış durumda ve bunun da kalıcı olmasını ümit ediyorum."
Wieviorka, demokrasinin daha nasıl güçlendirilebileceği konusunda da tekliflerde bulundu.
"Demokrasiyi güçlendirmenin yolu, herkesin kendi düşüncelerini, kendi projelerini, siyasi rakiplerini hiçbir zaman ezmeden daimi olarak ifade edebilmesinden geçer. Siz beyaz düşünüyorsunuz, ben siyah düşünüyorum, ama ben sizi dinliyorum, siz de beni dinliyorsunuz bu arada demokrasinin bazı prosedürlere, kurumlara gereksinimi var. Anayasaya, prosedürlere saygı duyulması gerekir. Eğer kurumlara, kurallara saygı duyar ve birbirimizi düşman değil, rakip olarak görürsek o zaman demokrasi durmadan gelişir. Ve benim de Türkiye'de son birkaç aydır gözlemlediğim de bu."
Fondation Pour l'ınnovatıon Polıtıque Genel Müdürü Franck Debie de, Türkiye'nin Avrupa Birliği ile ilişkilerinde esas olanın demokratik toplum projesi olduğunu ve bu konuda iki taraf arasında da uzlaşma olduğunu dile getirdi.
"Avrupa Birliği'nin Türkiye'ye yönelik projesi, Türkiye'yi büyük bir refah devleti ve demokratik bir devlet yapmaktır. Ve bu proje, Türkler tarafından çok uzun zamandır yürütülmekteydi. Ve bence Türk toplumu ile Avrupa arasında bu konuda büyük bir uzlaşma söz konusu. Ortada ortak bir proje var. Hem pazar ekonomisi hem de demokratikleşme konusunda bu uzlaşma sağlanmış durumda."
Debiye, Türkiye'de son zamanlarda yaşanan gelişmelerin, demokrasinin gerçek anlamıyla varlığını ortaya koyduğunu ve Türk halkının da bunu bütün dünyaya ispatladığını söyledi.
"Türkiye, tartışmaların, gösterilerin olabildiği canlı bir demokrasi olduğunu göstermiştir. Ülkedeki en yüksek hukuki makamlar bile protesto edilebilmektedir ve ben de bütün bu sürecin, tartışmaların, Avrupalılar tarafından da birer modernite işareti olarak görüldüğünü düşünüyorum. Bütün bu olanlar, Türkiye'nin aktif, canlı ve bütün konuları tartışabilen ve bütün tabuları yıkabilen bir demokrasi olduğunu göstermiştir."
Debiye, Türkiye'de siyasi bir çeşitliliğin varlığını sürdürdüğünü ve demokratik geleneklerin ortadan kalkmasının mümkün olmadığına işaret etti.
''Türk halkı, demokrasisine gönülden bağlı. Bunda şüphe yok. Bu noktadan sonra da kurumların, rejimin tehlikeye gireceğine, çeşitliliğin ortadan kalkacağına inanmıyorum."