Ortaasya gezisinde, belki de o yaşına kadar hiç yorulmadığı kadar yorulmuş, kendisini ve beraberindekileri de zorlamıştı.
Gezinin sonuna doğru, gecenin bir vakti gazetecilerle sohbet ediyordu.
Azerbaycan ile
Ermenistan arasındaki gerginlikle ilgili izlenecek politikaları anlatıyordu. “Yanlışlıkla bir iki
bomba atıveririz” sözlerine kilometrelerce uzaktan tepkiler gelmişti. Bu tavra kırgınlığını “Bizler faniyiz. Bu
ülke ilelebet yaşayacaktır. Siyasi çekişmeler ülkeye zarar veriyor” sözleriyle anlatıyordu ki, kimsenin beklemediği bir
“bağırtı” işitildi… Yüzü ‘mosmor’ kesildi. Toplantı hemen bitirildi.
Sevenleri de siyasi rakipleri de kavuşmak, yüzleşmek için dönmesini beklerler. O, dönmeden önce ‘yol hazırlığına’ başlamıştır.
Şah-ı Nakşibend Hazretlerinin türbesini ziyaret etmiş, kıldığı namaz sonrasında dakikalarca gözyaşlarının eşliğinde dua etmişti. Ayrılırken annesinin kabri için
toprak alanlara
“fazla alın lazım olur” diye seslenmişti.
Döndüğünde çok bitkindir.
Cuma akşamı istemese de, “zorla” sergi açılışına katılır. Bir ‘
limonata içimi’ kadar
vakit geçirir. Geri
döner. Alışılmışın aksine
erken yatar. Uyumadan önce de ekonominin gidişatından rahatsızlığını ‘Bir Bilen’e iletir. Aldığı “Sen yüce divandan nasıl kurtulacaksın onu düşün” cevabı üzerine gerilir. Okyanus ötesindeki doktorunun ‘Bir Bilen’ e “fazla üstüne gitmeyin” uyarısına rağmen.
O gece ‘her an aranabilirim’ endişesiyle yatanlar, gecenin bir vakti uyandırılıp soru yağmuruna tutulmamışlar, yakın çevresi de çalışma odasına çağrılmamıştı.
Deliksiz uykusunda hangi
rüyaları gördüğü tamamen meçhul olarak kaldı…
*******
İstanbul’da, O’nun, öğrenciliğinde
yardım ettiği sevenlerinden birisi, sabah namazını İskender Paşa Camiine yakın evinde kılar, tekrar istirahate çekilir.
Sabah, ailesiyle oturduğu kahvaltı sofrasında, namaz sonrasında gördüğü rüyayı düşünür. Aklı karıştırmıştır.
1985 yılında da aklını karıştıran bir rüya görmüştür. Cumhurbaşkanı Kenan
Evren Paşa, resmi elbisesiyle, Rahmetli M.
Esad Coşan
Hocaefendi’nin, Rahmetli M. Zahit Koktu Hazretlerinin evindeki büyük salonunda verdiği hadis dersine katılmıştır. Bir süre sonra, derste Evren Paşa’nın oturduğu yere M. Zahit Kotku Hazretleri oturur.
Bu rüyasını işin ehline tabir ettirtmiş, tam 4 yıl sonra rüyanın tabiri tecelli etmiştir.
Bir yandan lokmalarını çiğniyor, diğer yandan yeni rüyasının tabirine kafa yoruyordu. Ama bir türlü anlam veremiyordu.
Rüyasını tekrar zihninde “izlemeye” başlar. Sabah
Namazını İskender Paşa Camii’nde kıldıktan, işrak vaktinden sonra Sarıgüzel caddesine açılan kapısından eve gitmek için çıkar. Kapının tam karşısındaki dükkan sahibine tadilattan dolayı “hayırlı olsun” selamı için uğrar. İçeride yuvarlak
masa etrafında oturan kişilerin içinde O’nu tam olarak, net şekilde görür. Elini öpmek ister. O, neden orada bulunduğunu “Ben bu cemiyete üyeyim. Oyumu kullanmaya geldim.” Sözleriyle açıklar. O, dükkandan tek başına çıkar, Sarıgüzel caddesinden Kıztaşına doğru yürümeye başlar. Başına bir iş gelir korkusuyla O’nun arkasından yürür. O, Sofular caddesi ile Bali Paşa caddesinin kesiştiği yerdeki ‘sarayına’ girerken vefalı dostuna bilindik sevecen tavrıyla el sallar. O’nun arkasından kendisi de saraya girer. Üst kattan O’nun sesi gelir. “O kadına benim oraya yalnız gideceğimi kim söyledi de elinde yemekle benim önüme çıktı.” Diye çıkışmakta, kızmaktadır.
Sarayın
altın kaplamalı
protokol kapısından çıkarken O’nu korumakla görevli, gölgesi konumundaki kişiyle karşılaşır, “Niye oraya tek başına gönderiyorsunuz?” diye sitem eder. “Benim haberim yok abi” cevabını alır. “Oraya yalnız gideceğini kadına kim söylemiştir?” sorusuna “Söylese söylese……. olabilir” karşılığı verilir.
‘
Film gibi’ rüyanın sonuna geldiğinde kahvaltı masasındaki herkes “Eyvah o yemekte
zehir vardı. O kadın öldürdü” sözleriyle irkilir.
O kadın kimdi?
Yemek mi, limonata mı yoksa
kahve mi zehirliydi?
Bu soruların cevapları başka bahara kaldı…
BİLAL ŞAHAN/EKONEWS