'Türban anketi'nin hedefi neydi?

Geçen cuma günü Milliyet'in ilk sayfasına göz attığımda, birkaç gün içinde neyle karşılaşacağımızı biliyordum.

'Türban anketi'nin hedefi neydi?

Nereden mi? " Gündelik Yaşamda Din, Laiklik ve Türban " başlıklı araştırmanın özetlerinden... Özellikle de laftan: " Başını örtenlerin oranı ne kadar arttı? " Bu söze niye mim koydum? Çünkü başka araştırmalar, başını örten kadın oranının, son 5 yıl içinde (az ya da çok) düştüğünü gösteriyordu... Belli ki " Tarhan Erdem yönetimindeki Konda " artık bunun tersini iddia edecekti. Pazar günü bir yemekte Prof. Mehmet Altan'ı gördüm: "Ne yapmak istiyorlar" diye sordum. "Yeni bir furya başlatacaklar" dedi özetle. 'Furyadan' kasıt şuydu: 22 Temmuz seçimlerinde CHP ile MHP koalisyonuna oynayanlar hüsrana uğramıştı. Ardından Abdullah Gül'ün Cumhurbaşkanı seçilmesini engellemeye çalışmış... Karalama, küçük düşürme derken, işi "çocuk kandırmaya" vardırmış, " şövalyelik yapıp çekilmesini " istemişlerdi. Ama başaramadılar. Bunun üzerine " algıya " yönelik bir kampanya başlattılar. Önce Prof. Şerif Mardin'in bambaşka bir bağlamda ifade ettiği lafa takla attırarak, "Mahalle baskısı vaaar!" yaygarası kopardılar. Bugüne kadar Hocanın, tek bir makalesini okumamış olanlar bile, " Şerif Mardin'in dediği gibi mahalle baskısı var " diye yazılar yazdı, ekranlarda uzman edasıyla konuştu. (Hesaplamışlar, 600'ü aşkın köşe yazısında bu tabir yer almış.) Kampanyanın ikinci ayağında da yine bir "lafa takla attırma" numarası vardı. ABD'nin eski Dışişleri Bakan Yardımcısı Richard Holbrooke'un bir sözünden hareketle " Türkiye, Malezya olur mu " tartışması yarattılar. Bırakın ülkenin tarihini ve sosyal yapısını, Malezya'nın dünya üzerindeki yerini dahi bilmeyenler, " Üç vakte kadar kesin Malezya gibi oluruz " demeye başladı. Eylül ortasından 12 Ekim'e dek süren Ramazan, hezeyanları daha da güçlendirmişti. Derken PKK terörü tekrar başladı. Şehit sayısı aniden artmıştı. 20-21 Ekim'deki Dağlıca saldırısıyla gündem kökten değişti. " Kürt sorunu, Kandil'e operasyon, Erdoğan-Bush görüşmesi, sıcak istihbarat " derken din eksenli kampanyalar tesirini yitirdi. Ancak günler geçtikçe Kuzey Irak'a paldır küldür girilmeyeceği... PKK'nin tasfiye edileceği ortaya çıktı. Ülke artık normale dönmeye başladığına göre kampanyaya devam edilebilirdi. Ama nasıl? Ekstra enerji sarf ederek bahaneler yaratmaya gerek yoktu. Fırsat zaten orada duruyordu: Hükümetin ve AKP'nin, yeni anayasa ile üniversitelerde türbanı serbest bırakmak istediği iyice belirginleşmişti ya... O halde "din üzerinden" vurmaya devam edilebilirdi. Şerif Mardin ve Richard Holbrooke'tan sonra sıra Tarhan Erdem'e gelmişti. Bu kez o kullanılacaktı. Ben kampanyaları başlatan ve sürdüren medya grubunun, patronun ekonomik çıkarları için bunu yaptığını ileri sürecek değilim. Bunu ciddi biçimde iddia edenler var elbette. Doğrudur, yanlıştır; bilemem. Kimsenin de günahını almak istemem. Ancak şuna eminim: Bu arkadaşların niyeti, Türkiye'nin sorunlarıyla ilgili bir gerçeği, araştırma yoluyla ortaya çıkarmak değil... Siyasiideolojik ortamı sürekli olarak gergin tutmak! Bu yolda Tarhan Erdem'in nasıl kullanıldığını yarın anlatacağım. Belki farkında değil ama tek cümle yetti bunun için. EMRE AKÖZ - SABAH
<< Önceki Haber 'Türban anketi'nin hedefi neydi? Sonraki Haber >>

Haber Etiketleri:
ÖNE ÇIKAN HABERLER