Film bir mahkumun kaçış sahnesi ile başlıyor. Daha ilk dakikalarda kahramanımızın ne kadar güçlü olduğuna tanıklık ediyoruz.
Kahramanımız mahkumları taşıyan bir otobüsü karton kutu gibi açabiliyor.
Otobüsten kurtulduktan sonra yaya olarak kaçmaya başlıyor. Elleri zincirli. Ama bir zincir, başrol oyuncusunu durduracak değil tabii.
Araçların arasından ve polislere yakalanmadan kaçarken ayağı sıkışıyor. Ölümle
burun buruna kalan kahramanımız, o kadar da değil denecek bir yöntemle kurtuluyor. Üzerine gelen jipe
egzoz fırlatıyor.
Bu sahneyi gördükten sonra Türk
Sinemasının ünlü oyuncusu Cüneyt Arkın'ın bütün aksiyon sahnelerinin
akıl ve mantık kurallarına uygun olduğunu düşünmemek elde değil.
Ancak aksiyon bitmek bilmiyor. Bu kez atlı polisler takılıyor peşine. Ve polisler sonunda kahramanımızı yakalamayı başarıyor. Ancak bu sahneye dikkat.
O atlardan biri ile kaçan kahramanımızın karşısına bu kez bir tır çıkıyor. Oyuncunun altında
spor bir otomobil olsa bu sahne
yabancı gelmeyecek. TIR'a çarpıp kalmayacağı da kesin. Öyleyse... İşte nefeslerin, aklın, mantığın hatta nutkun tutulduğu sahne.
Atın canı yanmış olmalı ama o da bir kahraman. Bunca aksiyon ona da dokunmuyor. Film birbirini aratmayan sahnelerle devam edip gidiyor.