1990 yılının mayıs ayı.
İstanbul Beşiktaş’ta mütevazı bir bina. Kapatılan Refah Partisi’nin (RP) il
teşkilatı. İçeride heyecanlı bir toplantı var.
İl başkanı tanıdık bir isim: Recep
Tayyip Erdoğan. Heyecanlı konuşmasını herkesin pürdikkat dinlediği kişi ise yeni yöneticilerden Ekrem
Erdem. Parti çalışmalarını sorguladıktan sonra önündeki dosyayı açtı ve takdime başladı: “Yıllardır
oy oranımız değişmiyor. Büyüyemiyoruz. Partiyi yeniden sistematik bir şekilde teşkilatlandıralım. Yeni bir teşkilatlanma
modeli hazırladım. İlçe,
belde, köy,
kasaba ve mahallelere kadar her yerde teşkilat olmalı. Sandık kurulları oluşturalım. Siyasi görüşü ne olursa olsun herkesi partiye kazanalım.”
Önce itirazlar geldi. “Bizim ilçelerde teşkilatımız yok, sen mahallelerden bahsediyorsun” denildi. Ancak il başkanı olarak Tayyip Bey, bu modele çok sıcak baktı. Kısa süre sonra da partinin lideri Necmettin Erbakan’a bu konuda brifing verildi. Hoca onay verdi ve RP,
Türkiye genelinde yeniden teşkilatlandı. Nitekim, bu teşkilatlanma modeli ile girdiği 1991 ara
seçimleri, 1994 yerel ve 1995 genel seçimleri ile tarihindeki en yüksek oyları aldı. Başta İstanbul, birçok şehir ve ilçede artık RP’li belediyeler vardı. Bu başarıda
Ekrem Erdem’in katkısı şüphesiz ki çok büyüktü.
Erdem, ekim ayındaki kongrede
AK Parti’nin teşkilattan sorumlu genel başkan yardımcılığına getirildi. Erdoğan’ın kurmayları arasında milletvekili olmayan tek isim. Bu göreve getirilmesine şaşıranlar oldu; ancak
Başbakan, tereddüt etmeden teşkilatı ‘ağabey’ diye hitap ettiği ve güvendiği Erdem’e emanet etti. Onu tanımayanlar buna bir anlam veremese de aslında Erdem için
sürpriz olmadı. Çünkü 1984’de tanıştığı Erdoğan’dan hiç ayrılmamış. Başbakan’ın sık sık söylediği ‘Beraber yürüdük biz bu yollarda, beraber ıslandık yağan yağmurda’ mısralarına en uygun yol arkadaşı sayılabilir. Erdoğan’ın RP İstanbul il başkanı olduğu 1988-1994 yılları arasında o da teşkilattan sorumlu yardımcısıydı. Daha sonra il başkanlığı, milletvekilliği yaptı. 28
Şubat sürecinde RP’deki ayrışmada yenilikçi kanatta yer aldı. Hatta bu yüzden 1999 seçimlerinde partisi onu kazanamayacağı sıradan
aday gösterdi. AK Parti’nin kuruluşunda en ağır yük onun omuzlarındaydı. Erdoğan cezaevinde iken gece gündüz yeni partinin tüzüğü ve programını hazırlayan 20 kişilik ekibin başındaydı. 2002 seçimlerinde İstanbul milletvekili olarak Meclis’e girdi; ancak vitrinde çok görünmedi. 2007 seçimlerinde de
aday adayı oldu. Fakat Erdoğan onu listeye almadı. Herkes Başbakan’ın onu sildiğini düşündü. Fakat Erdoğan ‘ağabeyi’ni unutmamıştı. Üçüncü olağan kongreden sonra parti yönetiminde ve kurmaylarında önemli bir değişiklik yapan Erdoğan, teşkilatı da ‘ağabeyi’ne teslim etti. 2011 seçimlerine teşkilatları hazırlayacak, belki de birçok milletvekili adayını belirleyecek isim olarak onu düşündü. Aslında onu
siyasette keşfeden ve bu noktaya gelmesini sağlayan isim Başbakan’dı. Erdem, teşkilatçı kişiliği ile Erdoğan’ın 20 yıl önce dikkatini çekmişti.
Ekrem Erdem, siyasete 12
Eylül’den sonra atıldı. Darbeden sonra kurulan partiler içinde
ANAP en cazibelisiydi. Üstelik o partiden
teklif gelmişti. Ancak kendisine en yakın parti olarak RP’yi gördü. 1984’te ilk kez partinin Şişli’deki bir toplantısına gitmişti. Yerel seçimler yaklaşıyordu; fakat RP’nin Şişli belediye
başkan adayı yoktu: “Toplantıda ‘aday kim olsun’ diye bir
tartışma vardı. Fakat uygun isim bir türlü bulunamadı. Ben ‘Bahri Zengin olsun’ dedim. Ancak Bahri Bey’e daha önce teklif etmişler, kabul etmemiş. Sonra birisi ‘Sen ol’ dedi ve böylece
ihale bana kaldı.”
Gittiği ilk siyasi toplantıdan belediye başkan adayı olarak çıkmıştı. Üstelik Şişli gibi ANAP’ın çok güçlü olduğu bir bölgeden. Ertesi gün RP’nin Fatih ilçe kongresi vardı. Belediye başkan adayları orada tanıtılacaktı. İçeri girdi,
küçük salon hınca hınç dolu. Ne oturacak ne de adım atacak yer var. Üstelik kalabalığın sloganları kulakları sağır edecek cinsten. Divan başkanı
Recep Tayyip Erdoğan. Salonda kongreden ziyade
yerel seçim havası ve heyecanı var. Adaylar en önde ve Erdoğan tek tek onları tanıttı. Ancak adaylardan biri protokolde yok; Şişli adayı Ekrem Erdem. Kalabalığı görünce hem heyecanlanmış hem de korkmuştu. Üstelik konuşmak için de hiçbir hazırlığı yoktu. Bu yüzden kimse görmesin diye bir direğin arkasına saklanmıştı. Fakat korktuğu başına geldi. Kısa süre sonra kürsüden inen Erdoğan onu fark etti, ‘Niye burada oturuyorsun, adaylar kürsüde’ dedi. Durumu geçiştirmek için ‘yerim rahat’ diye
cevap verdi; ama iki dakika sonra adı
anons edildi: ‘Şişli Belediye başkan adayımız Ekrem Erdem de buradalar. Size hitap etmek üzere kürsüye davet ediyorum.’ Bu anonsu duyunca ayakları yerden kesildi. Kürsüye nasıl çıktığını, ne konuştuğunu şimdi dahi hatırlamıyor. Bu olaydan çok etkilenmişti. Çünkü ilk kez kalabalık bir grubun karşısına çıkmıştı. Erdoğan’ın yardımıyla siyasi alandaki ilk konuşmasını böyle yapmıştı.
Bu heyecanla hemen seçim kampanyasına başladı. Aday olmasını isteyenler seçim çalışmalarında onu yalnız bırakmıştı. Bir
Anadol buldu, üzerine bir megafon koydu ve Şişli sokaklarında kendi propagandasını kendisi yaptı: “Şoförün yanına oturdum ve mikrofonu elime alıp kendimi takdim ettim; Şişli Belediye Başkan adayımız Ekrem Erdem diye.” Broşür ve afişlerini de kendisi dağıtıyordu. O da partisi gibi çok fazla tanınmıyordu. Bu yüzden özellikle
kahve konuşmalarında ilginç bir taktiği uyguluyordu: “Önceden 3-4 kişi ayarlıyordum. Onları konuşma yapacağım kahveye gönderiyordum. Oraya gittiğim zaman en azından ‘ooo başkanım hoş geldin’ diyen birileri olsun diye.” Siyasete çok çabuk ısınmıştı.
Kapı kapı dolaşıyor, oy istiyordu. Özellikle kahvelerdeki konuşmaları ile nam salmıştı. Hatta Kuştepe’deki bir kahvede boş sandalyelere konuşma yapmıştı: “İçeri girdim, iki kişi kâğıt oynuyor. Onlar da dışarı çıktı. Mikrofonu aldım ve boş kahvede konuşmaya başladım. Karşıda bir
karakol vardı. Sesten rahatsız oldular, gelip mâni olmak istediler. Bu kez dışarı çıktım ve karakola karşı konuşmaya başladım. Bir de baktım bir sürü insan toplanmış. Tam bir mitinge dönüşmüştü orası.”
Bütün gayretlerine rağmen seçimi kazanamamıştı. ANAP’a kaptırmıştı başkanlığı. Ancak onun bu çalışmaları o dönem il yönetiminde bulanan Erdoğan’ın dikkatini çekmişti. Nitekim kısa bir süre sonra Erdoğan’ın isteği ile Şişli ilçe başkanı oldu. 1988’e kadar bu görevde kaldı. Bu dönemde partinin ilçe teşkilatını oldukça güçlendirmişti. Esnafın sevdiği isimleri kazandırmıştı partiye. Şişli ilçe teşkilatı RP’nin okulu hâline gelmişti. Yusuf Türün, Mukadder Başeğmez, Naci Çelik gibi birçok isim buradan çıktı.
1988’de Erdoğan, onu İstanbul il yönetimine aldı, teşkilat başkanı yaptı. Bir yıl sonra yapılan yerel seçimlerde RP
Beyoğlu Belediye Başkan adayı Erdoğan’dı. Seçim çalışmalarının başında o vardı. RP, istediği sonucu almadı; ancak Beyoğlu’nda ikinci olmayı başarmıştı. Partinin Türkiye genelindeki oy ortalaması ise yüzde 7’de kaldı. RP’nin merkez sağın küçük partisi olması onu düşündürüyordu. 1990’ın mayısında yeni bir teşkilatlanma modeli hazırladı. Köy, kasaba ve mahallelere varıncaya kadar her yerde partinin teşkilatlanmasını istiyordu. Bir toplantıda bu
önerisini il yönetimine sundu. İtirazlara rağmen en büyük desteği il başkanı Erdoğan’dan aldı. Bu öneri hemen Erbakan’a sunuldu. Parti yönetimi modele onay verdi ve çalışmalar başladı: “Türkiye’de bütün teşkilatlara yeni model uygulandı. Böylece RP’nin teşkilatlanma modeli oluştu.” Yeni model ilk meyvesini 1991 ara seçimlerinde verdi. Kâğıthane’de belediyeyi RP’li aday kazandı. 1992’de İstanbul’da 6 yeni ilçe oluşturuldu:
Tuzla,
Maltepe,
Bayrampaşa,
Güngören,
Bağcılar ve
Bahçelievler. Bu ilçelerde belediye seçimlerine gidildi. Bahçelievler’deki seçim çalışmalarına Ekrem Erdem bakıyordu: “Tayyip Bey bana görev verdi. ‘Gideceksin, Bahçelievler’i alacaksın’ dedi.” RP, burada üçüncü partiydi. ANAP’ın kazanacağına kesin gözüyle bakılıyordu. Ancak 6 ilçedeki seçim sonuçları herkesi şaşırtmıştı. RP, 4 ilçeyi kazanarak sürpriz yapmıştı. Bunlar arasında Bahçelievler de vardı. ANAP lideri
Mesut Yılmaz “Bizim seçmenler tatile çıktı.” açıklamasıyla şaşkınlığını gizleyemiyordu.
Yeni teşkilat modeli ile RP asıl yükselişini 1994 yerel seçimlerinde yaptı. Parti için İstanbul çok önemliydi. İl Başkanı Tayyip Bey, Büyükşehir’e aday oldu. Ancak Genel
Merkez onu yetersiz görüyordu. Parti yönetimi Ali Çoşkun’u aday olarak düşünüyordu. İstanbul il teşkilatı buna karşı çıktı: “Biz teşkilat olarak başkanımızın arkasında durduk ve ona
destek verdik. Genel Merkez bunu görünce Tayyip Bey’in adaylığını kabul etti.” Nitekim bu kararlılık, RP için de bir dönüm noktası oldu. Başta İstanbul, birçok şehir ve ilçede artık RP’li belediyeler yönetimdeydi. Yüzde 7 olan oy oranı yüzde 19’a çıkmıştı. Türkiye genelinde 329 belediye kazanılmıştı. Seçimlerden sonra Ekrem Erdem, il başkanlığına vekâlet etti. 1995 genel seçimlerinde de milletvekili olarak Meclis’e girdi. İlk kez partisi büyük bir başarı sağlayarak
iktidara gelmişti. Ancak bu çok uzun sürmedi. Refah-Yol hükûmeti iktidardan indirildi, ardından parti kapatıldı. O da diğer arkadaşları gibi Fazilet Partisi’ne geçti. Bir süre sonra başlayan parti içi ayrışmada o yenilikçi kanatta yer aldı. Bundan dolayı 1999 seçimlerinde parti yönetimi tarafından kazanamayacağı bir sıradan aday gösterildi. FP kapatılınca yenilikçi kanat yeni bir siyasi harekete başladı. O da ‘Muhafazakâr Demokratlar’ın yanındaydı. Hatta Erdoğan cezaevinde iken kuracakları partinin çalışmalarını yapan ekibin başındaydı. Parti kurulunca teşkilat başkanlığına
Abdüllatif Şener getirildi. Meclis’te bulunduğu 2002-2007 yılları arasında önce Şener’in, sonra Hayati Yazıcı’nın yardımcılığını yaptı. Bu dönemde pek ön planda değildi. Nitekim, 2007 seçimlerinde aday olmasına rağmen Başbakan onu listeye almadı. Bu süreçte Dil ve
Edebiyat Derneği’ni kurdu.
Türkçe ile ilgili çalışmalar yaptı. AK Parti’nin 3
Ekim’deki kongresinden sonra Erdoğan onu aradı, “Ankara’ya yerleşmeyi düşünüyorsanız sizinle ilgili bir düşüncem var.” dedi. O da “Emriniz olur, işten kaçmayız.” dedi ve “O zaman hayırlı olsun.” cevabını aldı. İki gün sonra Erdoğan kurmaylarını açıkladı. Ekrem Erdem teşkilattan sorumlu genel başkan yardımcısıydı.
Erdem, vazifesine hızlı başladı. AK Parti teşkilatını 2011 seçimlerine hazırlamak için kollarını sıvadı: “Yarın seçim olacak gibi işe koyulduk. Teşkilatların silkelenmesi lazım. Biz koşarız, koşanlarla birlikte yolumuza devam edeceğiz. Teşkilatçının
imtihan alanı arazidir. Yapamayanlardan müsaade isteyeceğiz.” Bu sözlerden anlaşılacağı gibi AK Parti teşkilatını zor bir süreç bekliyor. Teşkilat Başkanı Erdem, Başbakan gibi heyecanlı bir kişilik. Şüphesiz bu heyecanını teşkilata da yansıtacak. Hatta teşkilatlardaki günlük programı bile yakından takip edecek. Öncelik verdiği konuların başında anket çalışması geliyor. Hem teşkilatların durumunu hem de AK Parti’nin önünü görmek için yakın bir zamanda anketler yaptıracak. Ama daha önce sorunlu teşkilatlara el atacak.
Aslında ne yaparsanız yapın iktidar partilerinin teşkilatlarında her zaman sorun olur. Hatta bu sorunlar zaman zaman parti içi krizlere yol açar. Erdem, bunların farkında tecrübeli bir isim olarak noktayı koyuyor: “Hayata öğretmen olarak, siyasete teşkilatçı olarak başladım. Bu işi çarıklı olarak yaptım. Ama kitabi kısmını da
ihmal etmedim.”
12 Eylül’de sol örgütlerin
ölüm listesindeydi
1948’de
Sivas’ın
Aydınlar köyünde doğan Ekrem Erdem’in çocukluğu sıkıntılarla geçti. Köyde okuyan tek çocuktu. Köylülerin baskısına rağmen babasının desteği ile okudu. 1966’da Sivas
Öğretmen Okulu’nu bitirdi. Önce
Manisa, sonra İstanbul’da
öğretmenlik yaptı.
Üniversite okumak, içinde hep bir ukde olarak kalmıştı. İstanbul’a tayini çıkınca bu hayalini gerçekleştirdi. Yükseköğrenimini
İstanbul Üniversitesi Edebiyat Fakültesi
Tarih Bölümü
Osmanlı Müesseseleri ve Medeniyeti Kürsüsü’nde tamamladı. Bir taraftan öğretmenlik yapıyor, bir taraftan da üniversitede okuyordu. Bu süreçte yine en büyük destekçisi babasıydı: “Benim için Sivas’tan İstanbul’a geldi. Şişli’ye yerleşti. Sonra hiç bilmediği terzicilik mesleğine atıldı.” 1973’te öğretmenlikten ayrılarak
Başbakanlık Arşiv Genel Müdürlüğü’ne geçti. Burada 5 yıl çalıştıktan sonra
istifa etti. Ticarete atıldı. Babasının mesleğini bir adım daha ileriye götürdü, konfeksiyon işine girdi. Ticarette iyi bir çevre edindi. Sağ-sol çatışmasının yoğun olduğu bir dönemde altı arkadaşıyla birlikte Şişli
Sanayi Mahallesi’nde ‘
Kültür Derneği’ni kurdu. Amaçları kahveleri kitap okunan bir mekâna çevirmekti: “Kahveye gittik, dedik ki ‘
Kitap alacağız. Kâğıt oynayacağınıza kitap okuyun.’ Destek oldular. İnşaat hâlindeki bir yeri dayayıp döşedik. Müthiş bir teveccüh oldu. Duvarlarını da kitaplarla doldurduk. Cumartesi günü sohbetler yapılıyordu. Dinamik de bir dönemdi. Sağcılık, solculuk, akıncılık, ülkücülük var. Biz biraz siyaset üstü bir
dernek olduk.” Fakat, kısa süre sonra bu dernek sol grupların saldırısına uğradı. Önce
molotofkokteyli, sonra bombalar atıldı. Derneğin başkanı Ekrem Erdem ise sol örgütlerin ölüm listesindeydi: “İş yerimi kurşunladılar. Şükür ki isabet etmedi.” Aslında derdi ne sağcılık ne ülkücülüktü, toplumu aydınlatmaktı. Bu yüzden her kesimden insan geliyordu derneğe. Ancak derneğin faaliyetleri uzun sürmedi, 12 Eylül darbecileri derneği kapattı.
AKSİYON