Ergenekon-PKK stratejik işbirliği
Öcalan'ın "devletin adamı" olduğu, PKK'nın
derin devlet tarafından yönlendirildiği söylentisini yıllardır, belki kuruluşundan beri duyarız.
İddia uzun süre, herhangi bir somut delile dayanmayan bir şayia olarak dolaştı durdu ortalıkta. Kimileri, örgütün eylemlerinin kimi ya da neyi güçlendirdiğine işaret edip mantıken böyle olması gerektiğini düşünüyor, kimisi eski karısının ailesi dolayısıyla MİT bağlantısı kuruyordu.
Bu arada Öcalan'ın MİT kartını gördüğünü söyleyenler bile oldu. O yıllarda bu bağlantıyı araştıran bazı araştırmacı- yazarların başına gelenler içimizdeki kuşkuyu ciddi biçimde çoğalttı. Ama hâlâ, bu bağlantıyı bir şayia olmaktan ciddi bir iddia olmaya taşıyacak somut veriler yoktu elimizde...
Bugün artık var. Dün
akşam İskele Sancak programını izlerken nereden nereye geldik diye düşündüm.
Eski PKK yöneticilerinden, şu anda Almanya'da kaçak olarak yaşayan Selim Çürükkaya'nın söyledikleri; araştırmacı yazar Ümit Fırat'ın, Yeni
Şafak istihbarat şefi
Şaban Arslan'ın aylardır anlattıkları;
Tuncay Güney'in ifadeleri, Emekli
Cumhuriyet Başsavcısı
Reşat Petek yorumları...
Ve tabii Ergenekon iddianamesinde ortaya konanlar... Bundan üç beş yıl önce, bütün bu dudak uçuklatacak ilişkilerin televizyon kanallarından bangır bangır açıklanacağını söyleseler kulaklarımıza inanamazdık.
Evet, şükürler olsun ki artık bu noktaya geldik. Artık Türkiye'nin iki yeminli düşmanının "stratejik bir işbirliği" içinde olduklarını; varlıklarını birbirlerinin varoluşuna borçlu olduklarını nasıl derinden kavradıklarını ve bu işbirliğine uygun olarak terörün sürmesi için en
hain planları bile gözlerini kırpmadan yaptıklarını - en şüphecilerimiz dahil - biliyoruz.
Derin devletin- bugünkü adıyla Ergenekon'un - savaşın bitme ihtimali ortaya çıktığı her durumda bu ilişkiyi kullanarak terörü azdırdığını gün gün, olay olay öğreniyoruz.
Silahları susturacak bir affın siyasetin gündemine geldiği anda, derin devlet PKK'yı provoke ederek tezkere almış evine dönen 33 askere karşı
katliam düzenletiyor ve böylece bütün barış umutlarını berhava ediyor. Dört yıldızlı paşaların İmralı'ya gidip geldiklerini bizzat Öcalan'ın ağzından öğreniyoruz.
Bu paşalardan biri, Öcalan'a PKK militanlarının hepsinin
ülke dışına gönderilmesinden rahatsız olduklarını söylüyor; bir kısmını içerde tutmalarını istiyor!
Çünkü derin devlet, PKK'nın silahlı gücünü kendi yedek ordusu olarak görüyor. Artık eminiz ki devlet içindeki kimi odaklar Öcalan'ı İmralı'da
kontrol ediyor, onu savaşı istedikleri zaman tırmandırmak için maniple ediyor,
Kürt sorununun siyasi çözümü için umutların belirdiği her noktada, bu yedek orduyu harekete geçirerek şiddet ortamının sürmesini sağlıyor.
Şiddet ortamının sürmesi demek, Güneydoğu'daki hukuksuzluğun, faili meçhullerin, uyuşturucu trafiğinden gelen payın sürmesi demek... Bölünme korkusunun sürmesi, bölünme korkusu temelinde köpürtülen Türk milliyetçiliğinin güçlenmesi demek...
Derin devletin nihai hedefi bir iç savaştır. Onun derinden yüzeye çıkmasını, ikili devlet yapısını yok edip tek devlet olmasını sağlayacak olan tek şey; tek umut budur; bir kardeş kavgası...
O, bu hedefine ulaşmak için PKK'yı yaşatmaya ve onun liderini kontrol etmeye devam etmek zorundadır. Derin devletin planı, bizim ne yapmamız gerektiğini de ortaya koyuyor: PKK derin devlet bağlantısını bütün boyutlarıyla deşifre etmek için yargı olarak, basın olarak, kamuoyu olarak elimizden gelen her şeyi yapmak; deşifre etmekle yetinmeyip bu bağlantıyı koparmak...
Yapacak çok şey var; ama ilk işlerden biri -belki de en kolayı Öcalan'ı İmralı'dan bir başka yere,
sivil bir cezaevine taşımak gibi görünüyor. Bu önlemin bir boyutu çağdaş
infaz koşulları gerçekleştirmekse bir boyutu da budur işte: Onu derin devletin avucunun içinden alıp çıkarmak...
GÜLAY GÖKTÜRK - BUGÜN