Bu sancılı ve anormal dönem
seçimlerin öne alınması ile sonuçlandı; bu kez de 22 Temmuz sürecinin çok sancılı geçeceği söyleniyor ve zaten bu kehanet de gerçekleşiyor.
Ankara’da yaşanan büyük felaket, TSK’ nın en üst komuta kadrosunun
Başbakan’dan ayrı ve bağımsız olarak olay yerine intikali ve Sayın
Büyükanıt’ın büyük kentlerde de benzer olayların yaşanabileceğine dair iç rahatlatıcı, gönülleri serinletici açıklaması,
Şırnak’ta bir gün sonra yaşanan yeni bir felaket kahinlerin kehanet güçlerinin yeni kanıtları adeta.
22 Temmuz sürecinde benzer felaketlerin artarak yaşanabileceğine ilişkin Büyükanıt’ ın kehanetlerine benzer kehanetler piyasada da gırla.
Artan
terör dalgası ile
PKK’nın ateşkesi sonlandırması ve yaklaşan seçimler arasında da insan ister istemez bağlantılar kuruyor.
Piyasada dolaşan rivayetlere göre de şayet seçim anketlerinde AKP oyları 2002 sonuçlarının üzerine çıkma eğilimi gösterir ise terörün, hadi adını da koyalım, PKK terörü artış gösterecek.
PKK terörü derken, tetiği, fünyeyi çekenlerin kimliği, kimlerden talimat aldıkları da oldukca karışık, hatta belki de hiç bir zaman ortaya çıkmayacak bir konu.
1990’lı yılların başından bu yana THKP,
DHKP-C gibi
örgütlerin siyasal taban ve amaçlardan adeta tümü ile koparak birilerinin taşeronu olarak davrandıkları biliniyordu; hiçbir zaman tam olarak
Sabancı cinayetinin aydınlanamaması gerçeği de bu taşeronluk faaliyetinin bir kanıtı, sonucu.
PKK ise bu tür terör örgütlerinden farklı olarak bugüne dek siyasal tabanı ile ilişkisini diri tutabilmeyi başarabilmiş bir örgüt ama sonuç olarak, PKK da
silah kullanan bir örgüt ve her silahlı örgüt gibi faaliyet gösterdiği ülkenin ve tabanının zenginleşmesi ve özgürleşmesi (
büyüme ve
demokrasi) kendi aleyhine, işlerin sertleşmesi ve kutuplaşması da lehine işliyor ve işleyecek.
PKK yönetim kadrosu da, kendi çıkarına uygun olarak, tabanı ile ilişkisini daha güçlü kılmak için ulusalcı bir Ankara iktidarını, hatta bir askeri yönetimi de tercih ediyor olabilir, bu da anlaşılabilecek bir durum.
Bugün, bu siyasal dengeler dahilinde, PKK terör örgütünün ya da PKK adına davranan başka silahlı kesimlerin kendi çıkarlarını maksimize etmek ya da birilerinin taşeronu olarak ülkemizin yüksek büyüme oranlarına,
demokratikleşme çabalarına, AB sürecine karşı olmalarını gerçekten anlaşılabilir buluyorum.
Daha az anlaşılabilir bulduğum konu ise, ülkemizin başka kesimlerinin, kendi kimliklerini teröre karşı olma ve kendilerinden menkul ulusal çıkarlar cinsinden tanımlayan kesimlerin davranış kalıplarının objektif olarak
Türkiye’nin demokratikleşmesi, zenginleşmesi, AB üyelik perspektifi hedefleri ile net olarak çelişmesi, çatışması.
Aslında, bu sözde ulusalcıların son dört senedir sürdüre geldikleri söylem iyi incelendiğinde belki de ‘daha az anlaşılabilir bulduğum konular’ daha bir anlaşılabilir de oluyor.
Sözün özü
Terörün bir ülkeye, hiçbir konjonktürde zenginlik ve özgürlük getirmediği bilinmelidir.
22 Temmuz seçimleri ülkemizin geleceği için çok yaşamsal bir önemi haizdir; bu süreçte terörden aktif ya da pasif olarak medet umanları iyi tanımalı ve teşhir etmeliyiz.
Tabi, şayet amacımız daha zengin, daha özgür ve daha güvenli bir Türkiye ise.
Eser Karakaş/
Star