Diyarbakır’ın unutulan acılı aileleri, faillerin bulunmasını, kendilerine sahip çıkılmasını istiyor.
Diyarbakır’da, 6 kişinin ölümü, 67 kişinin de yaralanmasıyla sonuçlanan
hain bombalı saldırının faili, polisin titiz çalışması sonucu olayın üzerinden 3 gün geçmeden yakalandı. Bombacının yakalanması
patlamada ölenlerin ailelerini bir nebze sevindirdi. Ne var ki 2006 yılında aynı şehirde meydana gelen ve 11 kişinin hayatını kaybettiği “termoslu patlama” hâlâ
faili meçhul. Yakınlarını kaybeden aileler, yaşadıkları acının yanı sıra bir de faillerin bulunmamasına yanıyor. Son saldırının ardından, 2006’daki dehşet gecesini bir kez daha yaşadıklarını anlatan aileler, sabaha kadar televizyonların başından ayrılamadıklarını dile getiriyor.
12
Eylül 2006’da meydana gelen termoslu saldırı 7’si çocuk 10 cana mal olmuştu. Eylemi
PKK’nın mı yoksa başka ‘derin’ unsurların mı yaptığı tartışıladursun, bir buçuk yıldır ateş düştüğü yeri yakıyor. Terörün vurduğu aileler ve hikâyeleri farklı olsa da yaşadıkları dram ve travma hep aynı. Eylül 2006’dan beri termos bombanın açtığı yara kapanmamış. Kimisi sağlığını, kimisi işini, kimisi topluma v
e devlete karşı güvenini kaybetmiş.
‘O HAİN BOMBAYA 8 CANIMIZI VERDİK’
Bomba mağdurlarından
Mehmet Demir, hem daha güvenli gördüğü, hem de çocuklarına iyi bir gelecek hazırlamak için
Silvan ilçesinden Diyarbakır’a yerleşmiş 1992 yılında. Bağlar Mahallesi’nde bir bodrum katında yaşamaya başlayan Demir, inşaatlarda çalışarak geçimini temin etmiş bir müddet. Patlamadan birkaç gün önce kız kardeşi Maide Çetinkaya, üç çocuğu ile birlikte ablası Faide Demir’i ziyarete gitmişti. Diyarbakır sıcaklarından bunalan Faide ve Maide kardeşler,
akşam hava serinleyince çocuklarıyla birlikte parka gitmeye karar verdi. Ancak
terör onları daha Koşuyolu Parkı’na varmadan yakaladı. Parkın önünde meydana gelen patlamada Faide Demir ile birlikte aralarında 7 aylık bebeğinin de bulunduğu 4 çocuğu ile kız kardeşi Maide Çetinkaya’nın 3 çocuğu parçalanarak can verdi. Patlamada Demir ailesinden yaralı kurtulan tek çocuk Diyarbakır’a gelmeyip Silvan’da kalan Hebun Demir adlı
kız çocuğu oldu.
Patlamada 4 çocuğu ile birlikte eşini kaybeden Mehmet Demir, o günü anlatırken, hadise daha bugün yaşanmış gibi önce kelimeler boğazında düğümleniyor, ardından gözyaşlarına boğuluyor: “O akşam
Ankara’daydım. Olayı televizyonlardan öğrendim. Ailem yok oldu. Sağlığım bozuldu. O günden beri hayat karanlık benim için. Ben de yeniden Silvan’a geri döndüm.” Mehmet Demir şu an, aynı olayda sağ kurtulan; ancak bir ayağını kaybeden 6 yaşındaki oğlu Barış ile yaşıyor.
Saldırıda ağır yaralanan ve aylarca süren
tedavinin ardından sağlığına kavuşan oğlu Barış (14) ise Diyarbakır’da halasının yanında okuyor. Acılı
baba, “Ailemle birlikte sağlığımı da yitirdim. İlaçlarla ayakta duruyorum. 10 dakika yalnız başıma ya da boş kalsam kendimden geçiyorum.” diyor. Terörün dalından koparttıklarını ise hiç unutamıyor.
İKİ KANADIM VARDI, BİRİNİ ALDILAR
Ortaokulu pekiyi derecesiyle bitiren ve doktor olmak isteyen Hasan Marangoz, termos bombanın bir başka mağduruydu. Liseye
kayıt hazırlığıyla meşguldü. Olay akşamı arkadaşlarıyla evlerinin biraz ötesinde bulunan parka gitti. Geç kalmamak için arkadaşlarıyla evine doğru yürürken, içine A-4
patlayıcı yerleştirilmiş termosun patlamasıyla onun da hayalleri parçalandı, geleceği söndü. Cansız bedeni, ailesinde derin travmalar oluşturdu. Hasan Marangoz, talihsiz anne Gülistan Marangoz’un gözbebeğiydi. O da olayı anlatırken sanki o ânı bir kez daha yaşıyor: “Eşim ile birlikte televizyon izliyorduk. Birden çok şiddetli bir patlama sesi geldi. Her yer sallandı adeta. Beyim ‘Eyvah benim oğlum gitti’ diyerek dışarı fırladı. Hemen patlamanın olduğu yere gittik. Cesetler parçalandığı için tanıyamadık. Daha sonra civardaki internet salonlarına baktık. Bulamayınca hastaneye gittik. Bir gün sonra cesedi parçalandığı için ancak ensesinden tanıyabildik.” Acılı anne, olayı anlatırken hıçkırıklara boğuluyor. Yüzünü yıkamak için sık sık izin isteyerek lavaboya gidiyor.
O günden bu yana neler yaşadınız sorumuza, “Yaşayıp yaşamadığım belli değil. Her gece rüyamda yavrumu görüyorum.
Hayatta mıyım, değilim miyim, bilmiyorum. İki kanadım vardı. Birisini aldılar benden. Eşimin sağlığı bozuldu. Daha önce son derece metin olan eşim artık bir çocuk gibi en
küçük bir şeyden alınıyor, hayata küsüyor.” cevabını veriyor.
TÜRK-KÜRT EVLİLİĞİNE BOMBA
Anne Marangoz, oğlunun gözünün önünden hiç gitmediğini söylüyor: “Yaşatmadılar, yaşasaydı şu an 16 yaşında olacaktı. Benim çocuğumun ne günahı vardı. Ne istediler bizden.
Allah hiç kimseye evlat acısı yaşatmasın. Biz yaşadık, başkaları yaşamasın. Patlamanın meydana geldiği gün o ânı bir daha yaşadık. O gece sabaha kadar televizyonun başından ayrılamadım. Nispeten unutmuştuk. Bir haftadır uyuyamıyorum.”
Aynı patlamada hayatını kaybeden 28 yaşındaki Rojhilat
Arslan,
Tokat Gaziosmanpaşa Üniversitesi
Ziraat Fakültesi son sınıfta okurken Türk kökenli Seher Er ile hayatını henüz yeni birleştirmişti. İşe girmek için
hazırlık yapıyordu. İmkânları olmadığı için anne ve babasıyla birlikte yaşıyordu. Patlamadan yaklaşık 5 dakika önce anne ve eşinden izin alarak, dışarı çıkıp hava almak istediğini söyledi. Gerisini anne Remziye Arslan anlatıyor: “Okulunu bitirmeye iki
dersi kalmıştı. Bir taraftan ders çalışıyor diğer yandan da çalışmak istiyordu. Patlamanın olduğu akşama kadar iki gün boyunca evden çıkmadan ders çalıştı. Biraz hava alıp geleyim dedi. Ancak biraz sonra cenazesi geldi oğlumun.” Diyarbakır’daki son saldırı gecesi anne Remziye Arslan’ın da sabaha kadar gözüne uyku girmemiş. Patlamanın olduğu gece o geceyi bir kez daha yaşadıklarını söylüyor: “O gece sabaha kadar uyuyamadık. Zaten hayatımız o patlamadan sonra
zehir oldu. Zaman zaman
intihar etmek istediğim oldu; ama inancım engel oldu. Dünyamı kaybettim hiç olmazsa ahiretimden olmayayım diyerek vazgeçtim. Dersane önündeki son patlamanın olduğu sabah koşa koşa
gazete bayiine giderek gazete aldım. Acaba benim gibi kimin ocağı söndü diye? Her akşam uyumadan oğlumun fotoğraflarına bakıyorum. Oğlum artık rüyama bile gelmiyor.”
Bazı gazetelerde oğlunun
terörist olarak tanıtıldığını aktaran baba
Mehmet Aslan, bu duruma öfkeli. Oğlunun isminden dolayı bu iftiraya maruz kaldığını anlatan Arslan, “Kaldı ki böyle bir durumun olmadığı emniyetten adlığımız raporla sabit.” diyor. Rojhilat Arslan’ın eşi Seher (Er) Arslan ise şu an
Bakırköy’de
psikolojik tedavi görüyor.
Patlamada hayatını kaybedenlerin yakınlarının hikâyeleri farklı olsa da hepsinin ortak bir isteği var: Patlamanın faili ya da failleri bulunsun. Böylece acımız da bir nebze hafifler. Acılı aileler,
Başbakan Recep
Tayyip Erdoğan ve
Genelkurmay Başkanı
Orgeneral Yaşar Büyükanıt’ın son patlamanın ardından Diyarbakır’a gelmesini çok önemli bulduklarını söylüyor, ne var ki geçmişte içlerinde kalan bir burukluğu da ifade etmeden edemiyor: “
Çocuklarımızın uğradığı saldırıda 11 kişi, hayatını kaybetti. Aynı ilgiyi görmek bizim de hakkımız değil miydi?”
DEVLETE KARŞI GÜVEN ARTAR
Saldırıda 4 çocuğuyla eşini kaybeden Mehmet Demir, faillerin bir önce bulunmasını; aksi takdirde bu işin devletin üzerinde kalacağını söylüyor. Saldırıların faili meçhul kalması, şüphesiz devlete olan güveni zedeliyor.
Mazlum-Der Diyarbakır Şube Başkanı Selahattin Çoban, bu noktada geçmişte yaşanan acı tecrübelerden dolayı her faili meçhulün aslında devlet ile özdeşleştirildiğini hatırlatıyor. Bu anlamda termoslu patlamanın faillerinin ortaya çıkarılmasının önemli olduğuna dikkat çekiyor. Aksi takdirde bazı kesimlerin de kışkırtmasıyla halkın da “Bu olayı devlet yaptığı için faili ortaya çıkmadı” şeklinde düşünmeye başlayacağını söylüyor. Son olayın aydınlatılmasının devlete ve yargıya olan güveni arttırdığına dikkat çekiyor. Patlamada ölen 14 yaşındaki Hasan’ın annesi Gülistan Hanım ise “Bu işi yapanlar ortaya çıkartılıp hak ettikleri cezaya çarptırılırlarsa hiç olmazsa rahat uyuyacağız.” diyor.